Paylaş
Hem de “yüzde 7.4 büyüdük, G20 şampiyonu olduk” kutlamalarından henüz fazla bir zaman geçmeden. Öyle ya madem şampiyon olduk; vergi affı üstüne vergi affı çıkarmanın anlamı ne ola ki? Henüz önceki vergi affının son taksiti kurumadan, yenisi kuyruğa eklenmişse demek oluyor ki şirketlerin ve esnafın vergisini ödeyecek mecali kalmamış.
İşin doğrusu, seçimi kim kazanırsa kazansın; “ekonomi uçuşa geçecek”, “ekonomi sıçrayacak” uçuşu yerine, “yumuşak inişe” kafa yormalı. Bunun anlamı; borçlanmış, sermayesini eritmiş, bu borcunu geri ödeyebilmek için yeterince ciro yapamayan batma eşiğindeki şirketler kesiminin hayatının nasıl normale çevrilebileceğidir.
Bu yüzden siyasetçiler “uçmayı” bırakıp, “yumuşak inişe” kafa yormalı.
Siyasetçiler ve “tadımız kaçmasın” havasındakiler yüzleşemese de en sonuncu uyarı kredi dereceleme kuruluşu S&P’den geldi. S&P yeni bir not indiriminin, Türkiye’nin “sert iniş riskini” yansıttığından söz ederek açıklamaya girişiyordu. Borçla finanse edilen cari açığın büyümesi ve yüksek enflasyona atıfla.
Döviz kurunun yükselmesinin sadece enflasyonu ateşlemesi değil, aynı zamanda yüksek dış borcu da büyüttüğüne vurgu yaparak.
MANİDAR ENFLASYON
Bakan Şimşek, S&P’nin daha ileri bir takvimde açıklayacağı değerlendirmeyi öne çekmesini ve not indirimini manidar bulduğunu paylaşırken; S&P ise henüz yeni artış yapılan Merkez Bankası faizine işaret edip bunun hedef ve gerçekleşme açığını ve reel kur oynaklığını daraltmada yeterli olmadığını, Merkez Bankası’nın 2012’den bu yana enflasyon hedefini tutturamadığını işaret ediyordu. Daha bu açıklamanın mürekkebi kurumadan, dün açıklanan enflasyon, uyarıları onaylıyordu. Piyasanın gerisinde kalan Merkez Bankası, bunun sonuçlarından kaçamıyor; çekirdek enflasyon patladı.
S&P, bankaların sorunlu kredilerinin toplam varlıklara oranının Mart ayı sonunda yüzde 2.9 olarak görünse de bunun potansiyel “tam fotoğrafı” yansıtmadığını vurguluyor. 2010’dan bu yana bilançolarından varlık yönetim şirketlerine devredilenler (yüzde 1.5), yüzde 3.8’lik yapılandırılmış ve izlemede olan kredilerle birlikte yüksek tek haneye ulaştığına işaret ediyor. Bu hesaba göre yüzde 8.2’lik bir sorunlu kredi fotoğrafına işaret ediyor. Yıldız Holding ve Doğuş Holding’in kredi yapılandırmasının, yüksek döviz borcu ve TL’nin değer kaybı ile birlikte geri ödeme sorunlarına yol açtığının anlaşıldığını vurguluyor.
Asıl zor hikâyenin, Türk bankalarının swap işlemlerinde “karşı taraf riski” üzerine olduğuna dair bir uyarı da var S&P değerlendirmesinde. Özet şu; Türk bankaları şirketlere verdikleri ilave TL kredileri, yerleşik müşterilerinin döviz mevduatları ile karşılıyor. Dövizleri TL’ye çevirdikleri swap işlemlerini yurtdışındaki bankalarla yapıyorlar. Olası bir ABD yaptırımı ya da cezası nedeniyle, bankaların bu işlemlerini yenileyememe riskleri var.
FAİZLERE BASKI
Şirketler ve bankaların zorlukları konusunda Ankara’nın farkında olmadığını söylemek saflık olur. Bu veri ise S&P’nin not indirimi ve uyarılarını “Polyanna edasıyla” karşılamak ya da “manidar bulma” söylemi ile komplo kuramcılarına merdiven vermek olsa olsa Türkiye’nin risk primini biraz daha yukarı çekmekten başka işe yaramaz.
Yeniden altını çizelim; 24 Haziran seçimi öncesinde de sonrasında da Ankara’da ekonomi politikasının teması “yumuşak iniş için ne yapacaksın?” olmalıdır.
Son “seçim paketi” ile kredi dereceleme kuruluşlarının Türkiye’nin güçlü tarafı olarak saydığı kamu maliyesi de paçasından aşağı çekilmiş oldu. Bu yılki 65 milyar TL’lik bütçe açığına bir kalemde 24 milyar TL eklendi. Gelecek yıllara da. Bunun ilave borçlanma ile karşılanacağı; hem bankaların TL kaynaklarının yeterli artışı gösteremediği, hem de yurtdışından gelen sermaye girişlerinin kısıldığı bir dönemde faizleri çok daha yukarı iteceği çok açık. Hem gevşek para politikası hem de gevşeyen maliye politikasının, kur ve ciro baskısı altındaki reel kesime ilave finansman maliyeti ekleyeceği çok açık. Ekonomi politikasının kontrolsüz biçimde açıldığı, bunun da yumuşak inişi zorlaştıracağı hesaba katılmalı.
Paylaş