Uğur Çelikkol

Longoz ormanları ömre ömür katar

16 Kasım 2020
Bundan onbeş-yirmi sene önce hiç kimsenin adını duymadığı, sadece bataklık ve çamurluk alan olarak gördüğü longoz ormanlarının aslında doğal denge açısından ne kadar kıymetli, zengin oldukları bilincinin yerleşmesi çok güzel . Buna bağlı olarak son yıllarda insanların merak ederek imkanlar ölçüsünde ükemizdeki az sayıda longoz alanlarına ilgi göstermesi, geziler düzenlemesi de güzel. Ülkemizde; Kırklareli’de İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı, Sakarya’da Acarlar Longoz Ormanı, Sinop’ta Sarıkum Longozu ve Bursa sınırları içinde Karacabey Longoz Ormanı bulunuyor.

Sonbahar renklerinin en iyi yaşandığı yerlerden olan Longoz ormanlarından İğneada’yı gündeme taşıyacağım bu hafta.. Türkiye’nin ve Avrupa’nın kayın ve meşe ağırlıklı ağaçlardan oluşan en büyük longozu olan İğneada, göller ile Karadeniz’in birleştiği eşsiz manzarası, yürüyüş parkurları ve barındırdığı hayvan popülasyonuyla doğaseverleri kendine hayran bırakan bir yer. Bölgede yapacağınız yürüyüşler ömrünüze ömür katar, bu yüzden en az 1-2 gece konaklamalı bir program yapmalı ve bence sonbaharda gitmeli. İğneada Longozu tam 4 göl, 544 tür bitki, 46 tür canlı, 25 tür sürüngen, 50 tür memeli, 30 tür tatlı su balığı, 20 tür deniz balığı, 219 tür kuşa ev sahipliği yapıyor.

DERENİN AĞZI KAPANINCA...

Bir çeşit orman ekosistemi olan longozlar, subasar olarak da tanımlanıyor. Buralar, çok özet olarak yazarsak, denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerde oluşan özel sulak bölgeler.
Dünya’nın ender eko sistemlerinden olan İğneada Longoz Ormanları ve gölleri ziyaretçilerine muhteşem doğa içinde huzurlu saatler vadediyor.
İğneada’da Longoz Ormanları; Karadeniz sahili boyunca Yıldız (Istranca) Dağlarından Karadeniz’e doğru akan derelerin, denize ulaşmadan göllerde ve bu göllerin bataklık alanlarında son bulması ile oluşmuş. Ancak önlerindeki kumul barikatı nedeniyle denizle irtibatları kesilen göl ve bataklıklar, ilkbaharda fazla gelen sularla şişerek geriye doğru taşıyor ve düz araziyi kaplıyor. Bu taşkın alanlar Longoz (su basar) alanlarını ve birbirinden farklı deniz, göl ve orman eko sistemlerini oluşturuyorlar. Her mevsimde taban suyu seviyesi oldukça yüksek, organik madde bakımından zengin olan bu asidik topraklar, üzerinde gelişen ormanları tropikal ormanlara benzer bir şekilde süsleyerek, biyolojik zenginliği artırıyor.

SONBAHAR İDEAL

Yazının Devamını Oku

Yedigöller’de yaprak yaprak sonbahar

9 Kasım 2020
Yedigöller’de renk renk doğayı seyrederken “Bütün renklerde kırmızı hâkim. Sarıyla sarmaş dolaş bir kırmızı. Sonbahar, renk evlilikleri için düzenlenmiş bir mevsim. Tek renge yer yok. Yorgun renklerin dinlenme ayı da diyebilir miyiz sonbahara? “ diye düşünüyorum...


Ahşap bir bankta yatıyorum şimdi. Ellerimi başımın arkasında kavuşturdum ve doğayı dinliyorum. Gözlerim gökyüzünün mavisini arıyor ama o kadar sık ağaç ve o kadar çok yaprak var ki maviye ulaşmak imkansız. Mavi harici bütün renkler burada, sonbaharın renkleri bunlar. Hafif bir esinti ağaçları sallıyor, şimdi lapa lapa yaprak yağmaya başladı işte. Bir tanesi omzuma bir tanesi göğsüme, bir tanesi ayağıma kondu. Birbirinden ayrılan dallar gökyüzünün mavisini taşıdı bütün toprağı halı gibi kaplamış binlerce yaprağın üstüne. Sonbahar gezmek için en ideal zamandır ve sonbahar renklerine yolculuk dendiğinde Bolu Yedigölleri her güz mevsiminde listenin başına koyarız.

Gözlerimi kapadım. Serin ve puslu bir kasım sabahı Bursa’dan yola çıktığımızda güneş yolumuzu aydınlatıyor, içimizi ısıtıyordu. İznik gölü kenarında verdiğimiz mola da sabah çayımı yudumlarken Bolu’daki havanın nasıl olabileceğini kestirmeye çalıştım. İznik gölü sakin, güneşli bir güne uyanmıştı. Gölün kuzey yolunu kullanarak Lefke kapıyı geride bırakarak Bilecik-Adapazarı yoluna çıkmış, Düzce’ye doğru devam edip Bolu dağını tırmanmıştık. Bulutlanan hava bizi biraz endişelendirmiş, ilerleyen saatlerde yine güneşin bizimle olacağını tahmin etmiştik. Bolu civarındaki doğa harikası gölleri ziyaret için en iyi zamanın kasımın ilk yarısı olduğunu biliyordum. Bolu’yu geride bırakıp Yedigöller yoluna dönerken bulutların arasından bize göz kırpan güneş bizi gülümsetmeye yetmişti çünkü şimdi hava serin, ışık ideal ve sonbaharın renkleri kusursuzdu.

MEVSİMİN İLK KARI


Toprak yol üzerindeki yolculuğumuzda çevremizdeki doğayı hayranlıkla seyrederken havanın neden serin olduğunu anlayacağımız bir noktaya geldik. Belki de mevsimin ilk karı olmalıydı bu. Bütün ağaçlar ve yapraklar birer kristal heykele dönmüş, sonbahar renkleri ile karşılaşmayı umduğumuz yolculuğumuzda bize kış mevsiminin en büyük sembolü karı hatırlatmıştı. Kristal ağaçlarla baş başa geçirdiğimiz ve fotoğraf çektiğimiz kısa molanın ardından yolumuza devam ettik. Az sonra güneş ve sonbaharın renkleri yine bizimleydi. Kapankaya tepesinde durup, seyir terasından Yedigöller bölgesini kuşbakışı seyretmenin keyfine vardık. Renk renk doğayı seyrederken “Bütün renklerde kırmızı hâkim. Sarıyla sarmaş dolaş bir kırmızı. Sonbahar, renk evlilikleri için düzenlenmiş bir mevsim. Tek renge yer yok. Yorgun renklerin dinlenme ayı da diyebilir miyiz sonbahara? “ diye düşündüm kendi kendime.

YAPRAKLAR YİTİP GİTMİYOR


Yazının Devamını Oku

Mutlu huzurlu ve Avrupalı

2 Kasım 2020
Edirne’ye ilk gidişinizse kendinizi bir Osmanlı başkentinde mi yoksa bir Avrupa kentin de mi hissedeceğinize karar veremezsiniz bir türlü. Sokaklarında yürürken onca yağmaya, yangına, işgale rağmen, bu kentin gerginlik kat sayısının sıfır olduğunu hissedersiniz.


Büyük yıkımlar yaşamış savaşlar işgaller görmüş geçirmiş kentler acının ağırlığını taşır. Taşımakla da yetinmez, ziyaretine gelenlere de dayatır... Edirne öyle değil, Hele Edirneli hiç! Daha önce ‘Nerelisiniz?’ diye sorduğumda ‘Edirneliyim’ diyen çok az insana rastladığımı farkettim hayatımda. Bursa’da hiç Edirneli yaşamıyor demek istemiyorum elbette; ama Edirnelilerin bana ‘Nerelisiniz’ diye sorma ihtiyacını yaşatmadıklarını kanaat getirdim bu şehre gelince. Edirne’ye meslek icabı uğrayıp da bir daha kendi yaşadığı şehre dönme ihtiyacı duymayan, Edirne’ye yerleşen birçok büyük kentliyle tanıştım aynı zamanda. Edirne benim de yaşanacak kentler listemde..

MEMLEKETİN BATI UCU

Nereden gelirseniz gelin, ne olursanız olun Edirne’ye geldiğinizde kendinizi rahat hissedersiniz. Edirneliler sizi cesaretlendirir. Memleketin batı ucu, Avrupa bir adım ötesi, fark ettirir kendini...
Edirne’ye konaklamak üzere gidecek olursanız, ilk yürüyeceğiniz cadde muhtemelen Saraçoğlu Caddesi olacaktır. Bu cadde Edirneliyi bir anda ‘Tanımaya başlıyorum galiba’ dedirtecek derecede insan malzemesiyle yüklü bir bölge. iki tarafında dükkanlar dizili ve inanın yok, yok. Birahaneden kitapçıya, kuaförden ciğerciye, badem ezmecisinden elektronikçisine ve balıkçılara kadar her şey bu caddede. Bir sahil kasabasında göreceğinizden daha fazla taze balık satılır burada. Çoğu Karadeniz’den, İğneada’dan gelir.

SOKAKLARDA ÜÇ DİL

Edirnelinin ev tekstiline verdiği önemden, hatta mobilyacı dükkânlarının çokluğundan da bahsetmek isterim; ama sanırım mobilyacıların sayısı sınır şehri olmasından kaynaklanan bir ticari canlılığın işareti. Bu dükkânların kapılarında genellikle sınır kapısı bulunan Yunanistan ve Bulgaristan ‘dan gelen küçük ticaret erbabının konforsuz olduğu her halinden belli, gösterişsiz arabaları park ediliyor. Sokaklarında çarşısında Bulgarca, Yunanca konuşanlara günün her saatinde rastlamak mümkün.

Yazının Devamını Oku

Kerpe’den Ağva’ya Sonbahar güneşinin izinde

26 Ekim 2020
Yazdan kalma günler yaşıyoruz, önümüz yine sonbahar güneşiyle keyifleneceğimiz haftalarla dolu. Ekim, kasım gezmek için en ideal aylar.. Karadeniz’i sevenler için çok yol katetmeden günübirlik ulaşılabilecek, üstelik taze palamut yenebilecek yerler var. Kerpe ve Ağva bu yerlerden ikisi...

 


Çocukluk yıllarımda Altıparmak’ta oturduğumuz cadde bize gökyüzü olaylarını çok fazla takip etme şansı vermiyordu. Çocuk yaşlarımızda “kar yağması” bizim için çok güzel bir olay olduğundan “hava durumu” özellikle kış aylarında en çok takip ettiğimiz TV programlarından biriydi. Öyle ya, yoğun ders programı arasında umulmadık bir “Kar tatili” öğrencilerin bayıldığı bir molaydı. 1980’li yıllarda meteoroloji günümüzdeki kadar net tahminlerde bulunamayabiliyordu. Günümüzde meteorolojinin tahminleri başarılı ve net fakat görsel ve yazılı basının bu tahminler üzerinden yaptığı değerlendirmeler tam anlamıyla bir facia.

BURSA’DAN ÇIKTIK YOLA

Yazdan kalma günler yaşıyoruz, önümüz yine sonbahar güneşiyle keyifleneceğimiz haftalarla dolu..Ekim Kasım ayları gezmek için en ideal aylar..Karadeniz’i sevenler için çok yol katetmeden günübirlik ulaşılabilecek, üstelik taze palamut yenebilecek yerler var. Kerpe ve Ağva bu yerlerden ikisi... Geçtiğimiz pazar günü Bursa’dan çıktık yola, kırdık direksiyonu Karadeniz kıyısına doğru. Bursa’dan bizi gülen yüzüyle uğurlayan güneş Yalova-Gölcük arası biraz yüzünü buruşturdu. İzmit’i geçerken bulutladı; ama Kandıra’ya göz kırptıktan sonra yaklaşık 20 km kuzeyde Karadeniz kıyısında ilginç kayalıkları ve sakin koyu ile meşhur Kerpe’de güneşi tekrar yakaladık .

HAVADA IZGARA ALIK KOKUSU


Yazının Devamını Oku

Gökçeada’da bitmeyen yaz 

12 Ekim 2020
Ülkemizde güneşin son battığı yer, yeşilin ve mavinin özgür dünyası Gökçeada Eylül ve Ekim aylarında Ege’de yazdan kalma günleri yaşamak için ideal adres. Gökçeada - İmroz son yıllarda “Kuzey Ege turizminde ben de varım“ diyor ve sakin doğayla içiçe bir tatil kaçamağı için ziyaretçilerini bekliyor.


Adaların en canlı görüntüsü genellikle liman bölgesinde belirir ama Gökçeada öyle değil. Gökçeada’ya yaklaşırken sizi hareketli bir liman bölgesi yerine yüksek, ağacı az çorak tepeler karşılayacak. Gökçeada’ya ilk gelişinizse, ona ilk ve son bakışınız arasında çok fark olacak. Gemiden el sallarken, ada sizi durgun görüntüsünün ardındaki gizli cazibelerini kanıtlamış bir aşık gibi göz kırparak uğurlayacak. 

Çanakkale veya Kabatepe limanından bindiğiniz gemi Gökçeada Kuzu Limanına yanaşırken “Ben bildiğiniz adalardan değilim” diye kıs kıs gülmeye başlar, Gökçeada. Burada ne bildik ada iskelesi hareketliliği, ne de küçücük dünyası “gemi geldi, gemi gitti” üzerine kurulu alışıldık ada halkı var. Çorak düz bir alan, birkaç yeni yapı ve gemiden müşteri almaya gelen taksiler, minibüsler. Bu tablodan da anlaşılacağı gibi adayla aşkınızın “ilk görüşte” türünden olması pek de mümkün değil.Hayal kırıklığı kelimesini kullanmak için sakın acele etmeyin. Gökçeada konuklarını insanın içini açan “cennet ada” görüntüleriyle karşılamıyor, ama kendisine bağlamış olarak uğurluyor, belki de önemli olan bu…

TÜRKİYE TOPRAKLARINDA GÜNEŞİN SON BATTIĞI YER

Gökçeada ‘da Türkiye’nin en batı köşesindesiniz. Bu demektir ki güneş en son buradan batıyor. Bu yüzden gün batımını izlemek, güneşin Türkiye’ye günlük vedasına şahit olmak isterseniz günbatımını izlemek için en güzel yerler Yukarı Kaleköy veya Bademli köyü. Gurubu izlemenin en gözde mekânı olan Yukarı Kaleköy ve Bademli köylerinden kuşbakışı görünen muhteşem manzarayı kızıla boyayan güneş, adayla aşkınızın ilk kıvılcımlarını yakıyor. Uzakta gizemli duruşu ile merak uyandıran etkileyici Semadirek Adası da manzarayı tamamlıyor. Güneş kaybolup gittiğinde, biliyoruz ki bugün artık Türkiye’de gurup seyretme zevkine erişebilecek kimse kalmadı. 

TÜRK VE RUM KÜLTÜRLERİ BİR ARADA

Yazının Devamını Oku

Kuzey Kıbrıs’ın mucize burnu Dipkarpaz

5 Ekim 2020
Bu yazıyı okumadan önce gözünüzün önüne Kıbrıs haritasını getirmeli, getiremiyorsanız hemen oturduğunuz yerden kalkarak bir Akdeniz haritası bulmalı ve Kıbrıs adasının sivri burnunu kağıt üzerinde göz atmalısınız. Buldunuz mu? Evet işte bu yazıda o gittikçe sivrilen ve belki de adanın coğrafi şeklinin zihinlerde yer etmesine neden olan uzantısına gideceğiz.

Bellapais’te kaldığım küçük otelin terasından denize bakıyorum. Akdeniz dalgalı, öfkeli, köpük köpük... Akdeniz, okyanuslara has bir hırçınlıkla çalkalanıyor, insanı bazen korkutuyor bazen de dinlendiriyor.. ‘Türkiye bu derin, tuzlu suların ötesinde diyorum’ kendime. Türkiye sadece bir fikir, bir harita bilgisi buradan bakanlar için. Burada okuyan Türkiyeli öğrencilerin özlem dolu bakışları kim bilir kaç gece kaç gündüz bu kıyılardan karşılara doğru dikilmiştir. Karşılar dediğim yine gökyüzü yine deniz ve sonsuz gibi görünen ufuk. Kültürünü ve değerini anlayabilirlerse çok güzel bir yer öğrencilik yapmak için diyorum kendi kendime.
Kıbrıs’ta araç kiralamak çok ekonomik, küçük bir arabanın deposu 100-150 TL’ye dolabiliyor. Ege ve Akdeniz’de adaları keşfetmenin en güzel yolu küçük bir araç kiralamaktır, ben de öyle yaptım ve şimdi adanın en uç noktasına doğru gaza basıyorum. Mesarya Ovası’nı boydan boya geçerken yarı açık camdan içeri dolan sıcak Akdeniz esintisi doyumsuz, saçlarım karmakarışık olmuş kimin umurunda?

KASABA BÜYÜKLÜĞÜNDE İSKELE

Dipkarpaz yolu üzerinde İskele şehri var. İskele şehirden çok kasaba büyüklüğünde bir yerleşim yeri. Dar sokakları, tek katlı, bahçeli evleriyle İskele; tipik bir Akdeniz yerleşimi. Bir kahve içmek için İskele’deki bir kahvehaneye uğruyorum. Küçük kahvehanede, dört beş masada oyun oynayan onbeş yirmi kadar insan. Selamlaşıp bir köşeye oturduğumda yabancı olduğumu anlayan birkaç kişi yanıma geliyor. Kahve içmemi öneriyorlar, zaten canıma minnet. Bol köpüklü bir “Con kahve “ geliyor masaya, kokusu davetkar. Kahve aynı Yunanistan’da olduğu gibi daha çok tüketiliyor Kıbrıs’ta. Kahvelerimizden yudumlayıp Kıbrıs üzerine konuşuyoruz. Uzun yıllar önce Trabzon’dan, Adana’dan, Gaziantep’ten gelenler var aralarında. Şivelerinde, geldikleri yerin gırtlağına ilişkin çok az ses kalmış. Belki kelimeler değil ama arada bir kimi harfler uzun yılların öncesine ait bir telaffuzla dökülüyor dudaklarından.

NÜFUS YOĞUNLUĞU AZ

Yazının Devamını Oku

Misiköy Etnografya Evi, kültürümüzü solumaya bekliyor

28 Eylül 2020
Yaz aylarında serin ve temiz havası, yeşil doğası, otantik evleri ve Nilüfer deresi ile günübirlik ziyaretçilere ev sahipliği yapan Misiköy’e götürmek istiyorum sizi bu pazar ve köyde bulunan bir küçük etnografya evinden bahsedeceğim öncelikle.

 

Köyde bulunan Bursa’nın tek Etnografya evi; “Misiköy Etnografya Evi” yaklaşık on senedir köye gelen ziyaretçileri ağırlıyor. Bursalı halk kültürü ve folklor araştırmacısı, Karagöz sanatçısı R. Şinasi Çelikkol Çekirge Caddesi üzerindeki Karagöz Evi ‘nden sonra, tarih ve doğa güzellikleriyle meşhur Misiköy’de de kendi imkanlarıyla küçük bir müze projesine imza attı ve sizleri kültürümüzü solumaya, Misiköy Etnoğrafya Evine bekliyor.. Nefis üzüm bağları, şırıl şırıl akan deresi, yemyeşil çam ormanları ve koruma altına alınmış, restore edilen eski ahşap evleriyle ünlü Misiköy’e giderseniz “Etnografya Evi’ni de ziyaret etmelisiniz.

Turizmde gün geçtikçe adını daha fazla duyurarak Bursa ‘ya gelen ziyaretçilerin “görülecekler listesi”ne girmeyi başaran Misiköy’de bulunan “Etnografya Evi” başta Misiköy olmak üzere Bursa yöresi el işlemeleri, ev eşyaları, dokuma tezgahları, yöresel orijinal kıyafetler ve küçük Karagöz perdesi ile gelenleri karşılıyor. Bursa’da 90’lı yılların başında unutulmaya yüz tutmuş Karagöz’ü yeniden canlandıran, yeni sanatçılar yetiştiren, adına festivaller düzenleyen ve Çekirge Caddesi üzerinde, Karagöz anıtı karşısında bulunan Karagöz evinin kurulmasına vesile olan R. Şinasi Çelikkol uzun süredir eşi Aysel Hanım’la birlikte Misiköy Etnografya Evini ayakta tutmak için mücadele veriyor.
Çelikkol “Misi Köyündeki müzemiz, bizim aynı zamanda yaz aylarında yaşadığımız evimiz, Bursa köylerinden derlediğim kıyafetler ve etnografik eşyalar, Karagöz figürleri sergimiz var. Buraya da bir küçük Karagöz perdesi kurduk, her yaştan insana, gösteri yapabiliyoruz, 25 koltuk kapasitemiz var , Sosyal medya hesaplarımızdan etkinliklerimiz ve evimiz hakkında bilgileri insanlara ulaştırmaya çalışıyoruz” diyor ve ekliyor “Bursalılardan ve yerel yönetimlerden, belediyelerden bugüne kadar destek için defalarca yazı yazıp, dosya verdiğimiz halde beklediğimiz yeterli ilgiyi göremedik “ diyor. Yolunuz Misiköy’e düşerse, kendi imkanlarıyla ayakta durmaya çalışan, gelişmeye çalışan ve sizlerin desteği ile büyüyecek Misiköy Etnografya eyini ziyaret etmeyi unutmayın !

KARAGÖZ EVİNİ DE KURMUŞTU

Yazının Devamını Oku

Bozkır ortasında muhteşem hava gösterileri

21 Eylül 2020
Bir eylül sabah erken saatte yola koyuluyorum, Bursa yağmurlu, rotamız İç Anadolu. Daha önce tarihi ve kültürü için geldiğim Sivrihisar’a bu yıl 5.'si düzenlenecek Sivrihisar Hava Gösterileri için gidiyorum.

Sivrihisar deyip geçmeyin, Eskişehir -Ankara yolundan biraz saparsanız sizi ilginç hikayeler karşılıyor, Sivrihisar Havacılık Merkezi de bunlardan biri. Sayfamız turizm gündemi üzerine olduğu için gezdiğim yerleri size biraz da turizmci gözlüğüyle geziyorum, anlatıyorum. Hani derler ya Vaha ortasında bir Cennet, işte bu havacılık merkezi de öyle; Bozkır ortasında bir Cennet, çelik kanatların cenneti ! Sivrihisar’dan Afyon istikametine dönüp biraz ilerledikten sonra sola dönerek bir kaç km bir köy yolunda ilerliyorsunuz. Gözleriniz Havacılık merkezine dair izler ararken Yeşilköy adlı bir köy sizi karşılıyor, yolunuzu kesen koyun sürüsü, mütevazi evler, yoldan geçen arabaya merakla bakan gözler... Doğa o kadar kuru ki ağaç sayısı bir elin parmakları kadar...

HER YAŞA HİTAP EDİYOR

Sonunda karşınıza etkileyici şekilde çıkan, müze bölümününde olduğu Batı apronu ve Sivrihisar havacılık Merkezi. Bu yıl virüs salgını nedeniyle sadece Spotter (Havacılık fotoğrafçılığı- Gözlemcileri) ve basın mensuplarının katılımına izin verilen etkinlik için biz M kapısının olduğu doğu apronu tarafından giriş yapıyoruz. Giriş kapısına kadar piste paralel yaptığım kısa yolculuk bana hava alanı ve tesis hakkında da bilgi veriyor. Burası Necati Artan Tesisleri, ve uluslararası boyutta düzenlenen, “Sivrihisar Hava Gösterileri” / “SHG Airshow”, her yaştan havacılık sevdalısına hitap eden bir organizasyon. Gösteriler havacılığın önemini vurgularken, özellikle gençlere ve çocuklara havacılık hakkında bilgi edinmek için önemli fırsat sunuyor. İlk kez 2015 yılında düzenlenen ve ilgi çeken organizasyon, her yıl daha da büyüyerek uluslararası alanda adını duyurmuş. Bugün Uluslararası Hava Gösterilerinin bulunduğu uluslararası takvimlerde de “SHG Airshows” adıyla yer alıyor, üstelik ülkemizde alanında tek. İşte size alternatif bir turizm hareketi. Bu yılı virüs kısıtlamaları nedeniyle saymazsak yurt içi ve yurt dışından meraklılarının her yıl buluşacağı, turizm hareketi oluşturacağı güzel bir organizasyon. Gösteride yer alacak uçak ve helikopterlerin park ettiği alanı gezerken büyük emek verilmiş tesisin iyi organize olduğunu, burada çalışan insanların işlerini heyecanla ve duygularını katarak yaptıklarını hissetmek mümkün.

HAVA SPORLARININ ÖNEMİ

Destinasyonlardaki konaklama sürelerinin uzatılması, turistik ürünün çeşitlendirilmesi ve mevcut kaynakların korunması için alternatif turizm faaliyetlerinin geliştirilmesi, turizm endüstrisinde büyük önem arz ediyor. Bugün size aktardığım “Sivrihisar Havacılık Merkezi ve etkinlikleri” dolayısıyla Havacılık turizmi de bunlardan biri. Sivrihisar Hava Gösterilerinin ilerleyen yıllarda ülkemizin adını daha da fazla duyuracağı, meraklısı için başlı başına bir turizm destinasyonu olacağı inancındayım. Emeği geçenlere teşekkürler!

Yazının Devamını Oku