“Sana mı kaldı Mevlana!” diyecek ateşli hayranlarını da bir Mevlana sözüyle teselli edeyim: “Köpeğin ağzı değdi diye deniz kirlenmez.”
Bence o kadar da sert bir söz değil. Köpekleri çok severim. Eminim Mevlana da severdi. Bir yerde, yemeğe dadanan sokak köpeğini “o sizden daha muhtaç” diyerek koruduğunu okumuştum. Mevlana’yı şair saymak gerektiğini söylediğimde kızanlar oluyor. Oysa bu Mevlana’yı küçümsemek değil, şiiri yüceltmek. Hemen belirteyim, benim anladığım şiir “güzel söz söyleme sanatı” falan değil. Kâinatla insan arasında bizim göremediğimiz bağlantılar görebilen ve bunları dilin tüm olanaklarını kullanarak ifade eden insanlar gerçek şairler. Aslında onlara “edebiyatçı” demek bile haksızlık: Şaman, simyacı ya da derviş gibi kişiler. Belki de hepsinin karışımı. Bir Yunus Emre ya da İlhan Berk şiiri okuduğunuzda bulursunuz aynı derinliği. Yani batılı anlamda filozof olup olmadığını bu kadarcık yerde tartışamayacağımız Mevlana’yı şair saymamak için neden yok: “Aşksız olma ki ölü olmayasın” diyen biri şairden başka ne olabilir? Şairler ilham verici insanlardır. En yetenekli sanatçılar onunla ilgili roman, film, müzik üretiyorsa bu sadece ticari nedenlerden kaynaklanamaz. Hem öyle olsa bile ne çıkar? Mevlana dünyevi başarıyı reddetmiş biri değil ki. Hatta tam aksine, yaşarken gayet dikkatli bir kariyer planlaması yapmış. Dengeleri gözetmiş. Bugün bazıları ona pop yıldızıymış gibi hayranlık duyuyor. Tarkan hayranları misali, heyecanlı tepkiler vermeye hazırlar. Bence de bu dünyanın üzerinde parlamış her yıldızın kıymetini bilmek lazım, Mevlana ve Tarkan dahil. Onlar bizi sadece aydınlatmıyor, nasıl parlayacağımızı da gösteriyorlar.
Oscar vefalı oyuncaklara
Bilmiyorum “Oyuncak Hikâyesi 3”ü görmemiş olan var mıdır... Hâlâ görmediyseniz, bence çoluk çocuğa karışmayı beklemeyin. Vefa üzerine en güzel hikâyelerden birini izleyeceksiniz. Günümüzün hız dünyasında kaybolan duygulardan birine yapılmış güzellemeyle içiniz ısınacak. Diyaloglar tüm senaryo yazarlarına ders verecek güzellikte. Esprilerin kalitesi de cabası. Oğlumla yaptığımız listede “Arabalar”ı tahtından indirip zirveye kuruldu bile. Zaten yapımcı Pixar, bu yılın Oscar’larında “En İyi Film” dalında heykelciği kapmak istiyormuş. Ne diyelim, vefalı oyuncakların fendi her an dijital efektleri yenebilir.
Sahi, kaç zil kaldı?
Filiz Aygündüz’ün “Kaç Zil Kaldı Örtmenim?” romanını okuduğum gün yazarın Medyatava’da Sayım Çınar’la yapılmış röportajı vardı. “İnsanlarla hikâyelerini bilmeden, merak etmeden, anlamaya çalışmadan ilişki kurduğunuzda, gerçek anlamda ilişki kurmamış oluyorsunuz” demiş. Türkler’le Kürtler arasındaki çatlağın özüne temas etmiş böylece. Gencecik bir öğretmenin Diyarbakır yıllarını dupduru bir dille anlatan romanın her sayfasında kendinize soruyorsunuz: “Sahi, birbirimizin hikâyelerini merak edecek olgunluğa erişmemize daha kaç zil var?”
İncir çekirdeği Bir günlüğüne değişiklik yapıp bizi nelerin ayırdığını değil nelerin birleştirdiğini düşünsek.