Evlilik zanaatı

Ayşe Arman “bugünlerde boşanmalar iyice arttı” deyince Alain de Botton durur mu, patlatmış kahkahayı: “Bana tuhaf gelen, insanların hâlâ evleniyor olması.”

Haksız da değil: İki insanın yıllarca aynı evde yaşaması gittikçe daha zor hale geliyor.
Günümüz insanının dedesi ve ninesi kadar “sebatkâr” olmaması var bir kere.
Sonra kadının maddi özgürlük kazanıp tek başına devam edebilecek güce ulaşması.
Tabii tüketim toplumunun insanları “single” yaşamaya özendiren propagandasını da unutmamak lazım: Çekirdek aile bölünecek ki bir buzdolabı daha satsınlar.
Ama işin püf noktası, Alain’in bir başka sözünde:
“Evlilik böyle bir şey. Birini çekici buluyorsun, aslında benzemediğin için birbirini çekiyorsun ve sonra onu delirtiyorsun!”
¡ ¡ ¡
Bir ara Almanya’da bir milletvekili, evliliklerin beş yıllık kontratlar halinde yapılmasını içeren yasa teklifi hazırlamıştı.
Beşinci yılın sonunda kontrat otomatikman bitiyor, ancak taraflar anlaşırsa yenileniyordu.
Tabii ki gerçekleşmedi ama her zaman makul bulmuşumdur:
Olayın ucu kapalı olunca delirtmemiz daha zor olabilir beraber yaşadığımız kişiyi.
“Sayılı yıl çabuk geçer” diyerek normalde çileden çıkacağımız davranışları sineye çekebiliriz.
Sonra bonservisimizi alır ve ikinci beş yıl için şartlarımızı masaya koyarız:
Artık başta kafamızı karıştıran romantizm de olmayacağından, her şey mantık çerçevesinde yürür.
“Bana daha çok özen göstermeni istiyorum.
Çocukla daha çok ilgilenmen, anneme daha iyi davranman lazım.
Ha, bir de iki banyolu bir eve çıkmamız şart!”
Bu sayede evlilik zanaatında çağ atlarız belki, belli mi olur?

Kurtuluş ve Cumhuriyet

TRT yapımları hakkında yazdıklarımdan sonra, okurlarla sıkı bir mail trafiği yaşadık.
Sonunda tekrar izlemeye ikna ettiler. Hafta sonumu bu iki filmle geçirince gördüm ki, kanaatimin bir kısmı doğru, bir kısmı değil.
“Sıradan seyirci” olarak diyebilirim; yönetmen Ziya Öztan heybetli bir iş çıkarmış. Muammer Sun’un müzikleri de hatırladığımdan daha güzel.
Turgut Özakman’ın senaryosu evrensel olmayı amaçlamıyor. Konudan habersiz bir Fransız’a seyrettirsek bir yerden sonra kimin kim olduğunu karıştırır ve kaçırır ipin ucunu.
Yine de tarihlerine “Fransız” gençlerimiz için iki yapım da bulunmaz nimet:
En azından ulus ve tarih bilinci edinme şansı.
Hele günümüz şartlarını düşünürsek, bu filmleri eleştirmek biraz lüks kaçıyor, orası kesin.

İncir Çekirdeği

Bir kitabı toplumsallaştıran, yazarın kendi içine dalmakta gösterdiği cesaret: Derinde herkes birbirine bağlı çünkü.
Yazarın Tüm Yazıları