Aşk 30’unda biter

Bugün yaşı 35’i geçmiş olan kuşak “Logan’ın Kaçışı” dizisini mutlaka hatırlar.

Haberin Devamı

Olay 23. yüzyılda geçmektedir. Büyük bir savaş sonrasında, kapalı ekolojik dengeye dayalı bir uygarlık kurulmuştur. Burada yaşayanlar 30 yaşına geldiklerinde, törenle idam edilirler.
İdam edilenlere “yeniden doğdukları” söylenir.
Oysa olay aslında yetersiz kaynaklardan dolayı nüfus planlamasından ibarettir.
30 yaşındaki kahramanımız Logan yeniden doğmaya hazırlanırken tanıştığı Jessica’ya âşık olunca fikir değiştirir. İdam edilmemek için kaçmaya karar verir. Şehrin polisleri çiftin peşine düşer ve olaylar gelişir.
O sıralar 7-8 yaşlarında olduğum için gözümde 30 ile 100 arasında pek fark yoktu.
Haliyle, 30’unda ölmenin sorun olacağını sanmıyordum.
Ama zamanla anladım ki aslında 30 yaşına gelince başka bir anlamda da olsa ölüyor insan. Hem de bile isteye. Çünkü âşık olmaktan vazgeçiyoruz.
O yaşa kadar öyle çok yaralanıyor, hayal kırıklığına uğruyoruz ki, artık bir daha deneyecek cesaretimiz kalmıyor.   
Kendimize aşkın yeni yetmeler ve salaklar için olduğunu söyleyip devam ediyoruz hayata, akıllı fikirli insanlar halinde.
30’larındaki kadınlar kendilerinden yaşlı ve “güvenilir” erkekleri seçerken erkekler de “çıtır” bulmaya bakıyor. İki durumda da âşık olma riski az çünkü. Böylece aşkın getireceği lüzumsuz titreşimlerden korunup gücümüze bakabiliyoruz. Kafamız da salim oluyor.
Aşktan bahsedenlere burun kıvırıyor, aşk şarkılarını gülerek dinliyor, kendimizi daha genç olanlara bunların boş işler olduğunu söylerken yakalıyoruz.
Ama ara sıra bir şeyin eksikliğini hissediyoruz yine de. 30’umuzdan önce neşeyle çarpan bir kalbin, tatlı bir aptallığın, bilimkurgu filmlerindeki gibi lazer ışınları saçan bir duygunun hatırası bizi rahat bırakmıyor.

Yarın Anneler Günü

Haberin Devamı

Aylin Aslım’ın “Anan hayattaysa yalnız değilsin” sözünü çok severim.
Anamızla husumetimiz bile olsa, yalnız kalmamızı önleyen o hayali göbek bağı varlığını çaktırmadan sürdürür. Sağ olduğu takdirde görüşmesek bile yaşar ilişkimiz: Şekil değiştirerek ama aynı yüzölçümüyle.
Ama anamız hayatta değilse, her zaman biraz yalnızız.
Sevgiliyle, arkadaşla, evlat ya da yazıyla doldurulabilecek bir boşluk değil. Çok daha temel, dünyadaki varoluşumuza dair bir şey.
Anneler Günü arifesinde hatırlayalım isterim.

İncir  Çekirdeği

Haberin Devamı

Seray Şahiner’in yeni çıkan öykü kitabı dikkat çekici: “Hanımların Dikkatine”

Yazarın Tüm Yazıları