Gecekonduların yasallaştırılması

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

NEDENSE bazen gündemdeki konular sabun köpüğü gibi. Ortaya atılmaları ile geri çekilmeleri bir oluyor.

Kamuya ait gecekondu arazilerinin işgalcilere satılması önerisi de öyle oldu. Hükümet bir balon uçurdu. Konu günübirlik yazıldı. Ardından da tartışmaya fırsat kalmadan gündemden gizli bir el tarafından çekiliverdi.

İstanbul’un durumu

Gecekonduların İstanbul’un kanayan bir yarası olduğunu yazmıştım. Bu teşhisimde ısrarlıyım.

Türkiye’deki gecekonduların yarıya yakını İstanbul’da.

Ayrıca bu hesapsız kitapsız yapılar İstanbul’u sarmış bir kanserli ur görünümünde. Kimsenin de durumu düzeltmeye niyeti yok.

Sadece Gürtuna, 'yeni gecekonduya izin vermem' diyor, o kadar.

Ya mevcutlar?

Hükümetin teklifi, bunların arazilerinin satışını öngördüğü için, yanlış da bulsam, radikal bir çözüm önerisiydi.

Bir öneri

Neredeyse bir sağır duvarla karşılanan öneriye Doğan Heper 'Not'ları arasında yer verdi.

'Türkiye’de vergi artırımları yerine, gelir getirici önlemler almak gerekiyor' diye girmiş konuya.

'Örneğin' diyor, 'resmi arsa ağalığına son verip Hazine arazilerinin bir bölümün satmak gibi.'

Önerisi ise, Hazine arazilerinin işgal edilmeden önce özelleştirilmesi.

'Gecekondu bölgeleri talandan önce halka satılmış olsaydı, bugün buraları işgal altında olmazdı. İmara açılacak kısımlarda planlı programlı yapılar belirirdi' diye yazmış

Doğru söze ne denir?

Hülya Avşar ve sanat

BU iki kelimeyi yanyana getirmekte iyice güçlük çektiğimi itiraf edeyim. Sayın ki, basınımızın genel havasından etkilenmiş bulunuyorum.

Geçen hafta bu konuda yazdığım yazıya gelen tepkilerin bir kısmı, niye güzide sanatçımız Hülya Avşar ile ilgili daha 'açıklayıcı' olmadığım yolunda.

Yapamam, çünkü üslubuma aykırı.

Bence söylediklerim adam olana yeter de artardı bile.

Bu vesileyle Abdülhak Hamid’in bir beytini hatırlatayım.

Şairi azam,

'İnsan ederse kendi kemalile imtizaç

Tenzili kadri aharehissetmez ihtiyaç' demiş.

Kendi gelişmesiyle uyum içinde olan insanın, başkalarını küçültmeye ihtiyaç hissetmeyeceğinin şairane bir ifadesi deyip geçelim.

Borç edebiyatı

HER aklı başında Türk vatandaşının bıkıp usandığı siyasi edebiyat konularından biri de borçlar.

Duyunu Umumiye zamanında bile konunun bu kadar iç karartıcı olmadığını sanıyorum.

Doğan Heper, yukarıda sözünü ettiğim yazısında, gecekonduculara tahsis edilecek Hazine arazilerinin yüzde birinin bile satılması halinde Türkiye’ni iç borcunun, yüzde üçünün; satılması halinde ise Türkiye’nin iç ve dış borcunun tamamının kapatılabileceğini hesaplamış.

Niye kimsenin bu öneriyi ciddiyetle ele almadığına şaşıyorum.

Hem bir toplumsal bir yaranın tedavisi, hem çarpık kentleşme, hem de bitmek tükenmek bilmeyen bir borç edebiyatı -, hem de borçların kendisi- ortadan kalkmış olacak.

Bazen, bu halin devamından memnun olanlar mı bizi yönetiyor diye düşünmüyorum değil.

İstinye kokuyor!

BAŞLIK kısa olsun diye öyle yazdım. Aslında İstinye leş gibi kokuyor!

Bir akşam Boğaz’dan eve geliyorum. Keşke gelmez olaydım.

Emirgan’ı daha döner dönmez, arabanın camları kapalı olduğu halde, burnuma iğrenç bir koku çarptı. Birkaç dakika içinde hava solunamaz bir kirliliğe büründü. Ortalığı adını anmak istemediğim bir pisliğin kokusu kapladı.

* * *

İstinye tersanesinin bulunduğu koy, tersanenin kaldırılmasıyla daha uygar bir görünüm alacak denmişti.

Bu leş kokusunun uygarlıkla ne ilgisi var anlayamadım.

Gerçi koku sürekli değil. Ama yine de zaman zaman insanın burnunun direğini kırıyor.

Bunun nedeni ve çaresi hakkında birileri açıklama yapar mı acaba?

TEL: 677 04 25

FAKS: 677 04 21

E-MAİL: tsavkay@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları