Harvey Weinstein üzerinden Amerikan girişimcisinin portresi

Kaldırın Angelina Jolie'nin bacağını. 64'lük Billy Crystal'ın bayat esprilerini. Eğreti smokinleri, şık tuvaletleri... Sahne arkasında onu göreceksiniz. Şişman...

Haberin Devamı

Pis sakallı... Çatlak sesi ve koyu gözleriyle kısık kısık bakıp etraftakilere bağırırken. Salonda oturuyordu aslında. Ödül alan herkesi koltuğundan uğurluyordu. Ama The Artist'i izlemişler için özellikle böyle anlattım. Çünkü Oscar diye seyrettiğiniz gece, baştan aşağı filmde John Goodman'ın oynadığı o yapımcının bir oyunuydu. Hollywood'un en gösterişli toplantısını bir taç giyme törenine çeviren Harvey Weinstein'ın şovu. İşte bu yazı da Harvey Weinstein ve onun üzerinden Amerikan girişimcisinin bir portresi

 

* Hesaplamışlar. 25 yılda 303 Oscar adaylığı var. Başarı tartışılmaz. Hikâyenin başlangıcı ise... Çoğu zamanki gibi bir 'sevdiği işi yapma' öyküsü. Kardeşi Bob'la üniversitede bulaşıyor yapımcılığa. 1970'lerin sonunda bağımsız stüdyo Miramax'ı kuruyorlar. 'Kafasız' Hollywood'a karşı kafası çalışan filmler yapmaya başlıyorlar. Mayasında idealizm var.

Haberin Devamı

* Pulp Fiction (1994), The English Patient (1996), Shakespeare in Love (1998), Chicago (2002), Kill Bill'ler (2003-2004)... Hepsi onun projesi. Bir de My Left Foot (1989), The Piano (1993), Life Is Beautiful (1997) gibi bir kategori var ki... Bu filmlerde de payı büyük. 1990'ların başı, iki kardeş ortalığın tozunu attırıyor. Ve sıfırdan kurdukları şirket sonunda kodamanlardan teklif alıyor. Büyüt ve sat.

* Burası karışık. Kuruyorsun. Zekanı, emeğini, yaratıcılığını koyduğun işi bazen Mark Zuckerberg (Facebook) gibi inat edip bırakmıyorsun. Bazen de Harvey Weinstein gibi devrediyorsun. Karışık dedim. Çünkü tek bir cevap yok, sektöre ve döneme göre çok değişiyor. Disney'in teklifini kabul ediyor. Ve bebeği Miramax'ı 1993'te yöneticisi kalmak şartıyla Hollywood'a teslim ediyor. Tıpkı Arianna Huffington (Huffington Post) gibi... Hesapçı.

* Huffington AOL'e ne yapar bilmiyorum. Fakat Weinstein'ın ne yaptığını söyleyeyim. Yine onlarca Oscar'lı projeden sonra 2005'te ayrılıyor. Artık iyice ustalaşmış, masraf hesabından çevresini, fihristini iyice genişletip Los Angeles'ı da yalayıp yutmuş bir halde ceketini alıp çıkıyor. Nereye? Kardeşiyle Weinstein Company'yi kurmaya. Her iyi girişimci gibi zaptedilmez.

Haberin Devamı

* O gece Oscar törenlerini izliyorum. Bir yandan da blogger Nikki Finke ne diyor diye canlı yorumlarını okuyorum. Mesleki deformasyon. Siz izlerken eğlence görüyorsunuz. Ama gazeteci para görüyor. The Artist, Iron Lady, My Week With Marilyn... Hepsi onun filmi. Teker teker saydı Finke. Ve bu filmler ödülleri topladıkça çatal diliyle Weinstein'a saydırdı. Akademi'yi eşantiyona boğmuş diye bağırdı durdu. Yorum yok. Finke'nin dediğini bilin istedim sadece.

* Evet, 2012 onun şovuydu. Ama Miramax'tan ayrılınca işleri bir yandan da hiç iyi gitmedi. Hatta söylenene göre... The Artist'teki hüzünlü hikâye de aslında Weinstein'ın Miramax'taki parlak günlerinden sonra Weinstein Company'nin başında yaşadığı çöküşün ve sonra yeniden dirilişinin bir metaforuydu. Batmadan çıkılmazın canlı kanıtı.

Haberin Devamı

* Hakkında ne görsem okurum. Vanity Fair'in yayın yönetmeni Graydon Carter'ın dostu olduğunu sadece VF'de hakkında yazılanları okuduğunuzda bile anlarsınız. Kimse kayırdığını saklamaz çünkü. New York Times'tan New York Dergisi'ne hepsi... Bir New York milliyetçisi. Ve medyanın merkezi New York onun yaslandığı yer. Film işindeki biri için daha doğru bir yer olamaz.

* İşe gelince ise titizliği hakkında anlatılanın haddi hesabı yok. Bir elmas kesicisinin oğlundan daha farklısı beklenir mi!.. Miramax'ın adının anne Miriam ve baba Max'ten gediğini de ekleyeyim ki, aile etkisini anlayın... Fakat daha detaylı bir profil için... Entourage'daki agresif, küfürbaz Harvey Weingard'a bakın. O aslında Weinstein.

Haberin Devamı

* Avrupacı. Hatta daha ötesi. Avrupa'nın New York'taki velisi. Küresel olma hevesindeki hiçbir Amerikan girişiminin Londra'dan geçmeden başarılı olmayacağının farkında. Ama bunu Amerikalıların gözüne sokmayacak kadar da zeki. Çay Partisi çağında Cumhuriyetçilerin başkan adayı olmaya çalışırken kendini saklamak için taklalar atan liberal Mitt Romney gibi biraz. Fakat bir yandan da, Avrupalıları bunu tam tersine inandıracak kadar becerikli. Nouvel Observateur'de okudum: "Amerikalılar The Artist'in Fransız filmi olduğunu bilse Oscar vermezdi" diye yazmışlar. Üzüldüm Fransızlara.

* The Artist elbette bir Fransız filmi değildi. Fransız çalıştıran bir Amerikalı'nın filmiydi. Fakat Hollywood'dan farklı. Yaptığı her işteki gibi sofistike olmayı başaran bir Amerikalı'nın filmiydi. Karakter sahibi işadamı iflas etmez. Tam da bu yüzden Miramax'tan sonra çıkmayı başardı. En baştan bellediği iyi film tarifini değiştirmediği... Amerikan sadeliğini Avrupa'nın birikimiyle buluşturabildiği için.

Haberin Devamı

* Ve son bir not. Neden sadece Harvey Weinstein değil de aynı zamanda bir Amerikan girişimcisinin portresi olduğuna gelince... Hafta içi Amerikan Patent ve Marka Ofisi'ne (USPTO) gittim. Nasıl çalıştıklarını, neler yaptıklarını öğrendim. En çok uğraştıkları konu ne biliyor musunuz?.. 'Müşterimiz' dedikleri Amerikan filmcilerinin uluslararası telif hakları. Hem ülkeler hem de uluslararası örgütler nezdinde. Sadece Weinstein demem o yüzden yanlış olurdu. Arkasında ona destek çıkan... Köstek olmak yerine hakları için savaşan... Azarlamak, emir vermeye çalışmak yerine ondan 'müşterimiz' diye bahseden... Ve İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ekonomik büyümenin dörtte üçünün innovasyon sayesinde olduğunu görüp girişimcisinin bir dediğini iki etmeyen Amerikan devletinden bahsetmesem eksik kalırdı. Sadece Weinstein değil. Amerikan girişimcisi Weinstein!

 

Yazarın Tüm Yazıları