Paylaş
Bu cüretkâr soruyu sormamın sebebi, hem ABD’nin hem Rusya’nın PYD’yi desteklemesidir. PYD siyasi bir faktör haline gelmiştir bile!
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, hem de uçak krizinden önce, 15 Ekim 2015’te PYD’ye silah yardımı yaptıklarını açıklamıştı.
Uçak krizi sırasında Putin de Türkiye’yi DAİŞ’e yardım etmekle suçlamış, PYD’yi övmüştü.
PKK ve PYD’nin Moskova’da siyasi büroları var. PYD’nin yönetimindeki Afrin’de Rus bayrağı dalgalanıyor.
Ankara’nın “terörden temizleyeceğiz” diye defalarca ilan ettiği Menbiç’in yönetimini PYD ‘resmiyette’ Esad’a ve Rusya’ya devretti!...
Türkiye gerek gördüğünde PYD’ye nasıl askeri operasyon yapacak?
ABD SİLAHLARI
Obama başkan seçildiğinde ilk ziyaretlerinden birini Türkiye’ye yapmış, önemli açıklamalarda bulunmuştu, sonra ilişkiler soğudu. Umuyorduk ki Trump farklı davranır...
Ama Trump PYD’ye ağır silahlar veriyor; hem de geri almamak üzere!
Mesele sadece silah değil. PYD’li İlham Ahmed’in şu sözlerine dikkat etmek gerekir:
“ABD’nin Kürt güçlere ağır silah gönderme kararı örgütün meşrulaşmasına yardım edecek!” (10 Mayıs 2017)
Türkiye’nin en az üç yıldır itirazına rağmen oluyor bu.
PYD “Suriye Demokratik Güçleri” adıyla masaya oturtulursa, İlham Ahmed’in sözünü ettiği “meşrulaşma” tamamlanmış, PYD “siyasi örgüt” mertebesine yükselmiş olur.
ERDOĞAN VE AMERİKA
Siyasi kültürümüzdeki ölçüsüz duygusallık, hesapsız meydan okuma gibi irrasyonel damarın son kabarması “Erdoğan protesto ederek Amerika’ya gitmesin” yahut “İncirlik Üssü’nü kapatalım” gibi laflarla yine ortaya çıkıyor.
Cumhurbaşkanı Amerika’ya gitmesin, söyleyecek sözümüz, müzakere edeceğimiz konular, ortak çıkarları geliştirme imkânlarımız cebimizde kalsın!
İncirlik’i kapatalım, mesela Kuzey Irak’a taşınsınlar!
Bizler de yiğitlik nutuklarıyla coşalım!
Hayır, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’ye gidip Trump’la ve Yahudi lobileri dahil geniş bir yelpazede görüşmeler yapacak olması isabetlidir.
Muhalefetin ‘Gitmesin’ demesi yanlıştır. Hatta Sayın Erdoğan’ın sadece ABD’ye gitmesi değil, bilinen o sert ve meydan okuyucu dili bırakarak dış politikada bugünlerde ihtiyatlı ve dikkatli bir dil kullanıyor olması da isabetlidir.
Avrupa Günü dolayısıyla yayınladığı mesajda, “Haçlı ittifakı” söylemini miting meydanlarında bırakmış olarak “Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır” yaklaşımını ortaya koyması da doğrudur.
EN ÖNEMLİ SORUN
Sorun, son zamanlardaki bu isabetli ve rasyonel söylemin ne kadar etkili olacağıdır. Çünkü yakın zamana kadar sorunlar diplomatik kanallarda tutulmadı, miting üslubuyla körüklendi. Çatışmacı imaj, Batı’daki akademik araştırmalara kadar yaygınlaştı.
Sayın İbrahim Kalın hızlı bir tarama yapsın, görülecektir bu.
Bırakın hamaseti, nasıl hamasetle Suriye politikasında yalnızlığa sürüklendik diye döne döne düşünmenin zamanıdır.
İslam ve Türk dünyasını ihmal etmeyelim, fakat Türkiye’nin yeniden NATO ve Avrupa siyasetine ağırlık vermesi gerektiği gün gibi ortada.
Sayın Erdoğan aşağı yukarı 2011’e kadar kendisinin ve Türkiye’nin Batı’daki imajı hakkında bir araştırma yaptırsın; şimdi Türkiye’nin öyle olumlu imaja ihtiyacı var, görüşmelerin etkili olabilmesi, Suriye’de herkes için yaklaşan felaketi anlatabilmesi için.
Tabii bu, öncelikle içeride özgürlükçü demokrasi ve hukuk devleti yönünde öyle “OHAL Komisyonu” gibi göstermelik değil, esaslı adımların atılmasını gerektirir.
Güneyimizde karşı karşıya olduğumuz fevkalade ciddi sorun sadece güvenlik değil, toprak bütünlüğüdür! Daha önemli ne olabilir?
Paylaş