Hamaset

DÜŞÜNCE ve siyaset hayatımızdaki önemli zaaflarımızdan biri ‘hamaset’tir.

Haberin Devamı

Muhafazakârlarımızın “Osmanlı coğrafyası, ümmet coğrafyası” gibi hamaset yüklü kavramları var da milliyetçilerimizin “Türk dünyası”, solcularımızın “mazlum milletler” gibi hamaset yüklü kavramları yok mu?


Reel hayattaki karşılıklarının ne olduğunu araştırmadan bu kavramlarla bir nutuk atıldığında coşkuya kapılmaz mıyız?


Duygulara sahip olmak elbette meziyettir. Sorun, bu kavramlarla büyülenmektir. Rasyonel davranışın gerektirdiği bilgileri araştırmadan, karmaşık olguların analizini ve güç dengesi hesabını yapmadan... En önemlisi hareketimizin muhtemel sonuçlarını düşünmeden...


Hesapsız kitapsız, hatta öfkelerle ve zafer söylemleriyle körüklenmiş ölçüsüz davranışlar. Hamasetten kastım bu.

 


DIŞ POLİTİKADA HAMASET

 

Haberin Devamı

Arap baharı bütün dünyada demokrasi umutları doğurdu, fakat Tunus dışında her yerde, facialarla sonuçlandı. Artık sorunların aktörleri sadece devletler değil, aynı zamanda terör örgütleri, aşiretler, mezheplerdir...


Dahası, Soğuk Harp dönemindeki iki kutuplu dünya yok artık; devletler arasında çıkarlar ve çatışmalar karmakarışık hale geldi.


En karmaşık, en kanlı ve çözümü en zor sorunlar Ortadoğu’da, hatta burnumuzun dibinde patlak verdi, içimizde de kanlı etkilerini yaşıyoruz.


Bu sorunları elbette hükümetimiz yaratmadı. Fakat böylesine dengesiz, kaygan, tehlikelerle dolu bir coğrafyada “Şam’da, Ulu Cami’de bayram namazı kılacağız” yahut “Yüzyıllık parantezi kapatıyoruz” gibi ultra hamasi bir dille politika yapmak, Türkiye’nin dış politika sorunlarını daha da ağırlaştırdı.


Dış politikayı hamasi değil diplomatik dille yapmak gerekmez miydi?

 

 

TECRÜBENİN DEĞERİ

 

Arap baharıyla başlayan olaylar zinciri, evet, “yüzyıllık parantez”i kapattı. İngiltere ile Fransa’nın 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması’yla başlayarak çizdikleri sınırlar evet sarsılıyor. Fakat ortaya “Osmanlı coğrafyası” çıkmıyor. Çıkan depremler Lozan sınırını bile tehdit ediyor.

Haberin Devamı


Dünyaca saygın bir tarihçi olan Prof. Şükrü Hanioğlu bu konuda birkaç makale yazdı. Son yazısında, “Osmanlı geçmişinin Bosnalı Müslümanlar ve Filistinliler benzeri toplumlarla ilişkiler dışında araçsallaştırılabilecek bir ‘değer’ değil,

‘Yeni Osmanlılık’ kuşkusunu tetikleyebilecek bir ‘yük’ olabildiğinin tecrübe ile öğrenildiğini” belirtti. (Sabah, 31 Ocak)


Sayın Bülent Arınç da CNN Türk’te “Meydan mitinglerinde hamasetle dış politika olmaz, devletlere destur vermek doğru değil” diyerek aynı gerçeği dile getirdi.


Keşke maliyeti ağır olan “tecrübe”yi yaşamadan önce böyle bir hamaset yerine diplomasi diliyle ve tarzıyla politika yapsaydık, değil mi?

 

Haberin Devamı


ANAYASA VE HAMASET

 

İç politikada serbest eleştiri ve hür basının varlığı hamasetleri körüklemek için değil, fikirlerin soğukkanlı tartışmalarla olgunlaşması içindir.


Parti içi demokrasi de parti içinde aynı amaçla fikir hürriyeti olması içindir. Parti grup toplantıları eskiden bizde de böyleydi. Maalesef epey zamandır parti grup toplantıları miting meydanlarına döndü. Husumet ve hamaset siyasi hayatımızın rasyonelleşmesini engelliyor, kutuplaşmayı körüklüyor.


Endişem, yeni anayasa çalışmalarının da hamasete boğulması veya hamasetle şişirilmesidir.


Dış politikada hamasetin zararlarını “tecrübe”yle gördük. Gelecek nesilleri de bağlayacak olan anayasa gibi bir temel hukuk belgesini hamasete boğmadan, hamasi nutuklarla dolduruşa getirmeden, soğukkanlı ve rasyonel ortak akılla yapmayı başarmalıyız.

Haberin Devamı


İslam dünyasında bir tek Tunus başardı bunu.

Yazarın Tüm Yazıları