Paylaş
İki gün önce bu sütunda “Böyleyse vahim” başlıklı bir yazı yazdım: İktidarın anayasa taslağında milletin egemenlik yetkilerini “seçilmiş temsilciler eliyle” kullanacağı belirtiliyordu. Halbuki yargı erki de bir egemenlik yetkisiydi. Yargıyı “egemenlik” yetkilerinin dışında saymak çok vahim olurdu...
Yazımı şöyle noktalamıştım:
“Egemenlik kavramını Meclis çoğunluğuna indirgemek hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin felsefi temelini yok eder.”
YARGININ EGEMENLİK YETKİSİ
Gazetecilerin bu konuyu sorması üzerine Sayın Başbakan, yargı yetkisinin egemenlik yetkisi olmadığını savundu. Başbakan’ın sözleri şöyle:
“Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı millet egemenliğini kullanmak değildir, olmamalıdır. Mahkemelerin yaptığı işlevsel olarak adaleti ihdas etmektir. Egemenliği ise millet kendi seçtiği temsilciler üzerinden kullanır.”
Yargının adalet ihdas etmesi onun görevidir, bu görevi egemenlik yetkisini kullanarak yapar. Tıpkı görevi kanun yapmak olan Meclis’in de egemenlik yetkisi kullanması gibi...
Başbakan’ın da yakından tanıdığı anayasa hukukçusu Prof. Yusuf Şevki Hakyemez, “Egemenlik Kavramı” adlı kitabında egemenliğin yasama, yürütme ve yargı erklerinden oluştuğunu anlatıyor. Şöyle yazıyor:
“Egemenliği kullanan organlardan birisi olarak yargı içerisinde yer alan Anayasa Mahkemesi, klasik (adli) yargılama işlevinden daha farklı olarak, hukuk ve siyasetin kesiştiği bir noktada, kuralların yargılamasını yapmaktadır...” (s. 177)
Altını tekrar çizmek istiyorum: “Egemenliği kullanan yargı organları...”
Öbürleri ise yasama ve yürütme.
YARGI VE MİLLET
Prof. Hakyemez’in bu değerli eserini konuya ilgi duyan herkese ve özellikle egemenlik yetkilerini sadece “seçilmiş temsilcilere” indirgeyen ve Başbakan’a da bu yönde görüş bildiren partili hukukçulara önemle tavsiye ederim.
Hakyemez kitabında şu soruya da cevap veriyor: Madem yargı egemenlik yetkisinin hukuki tarafını “Türk milleti adına” kullanıyor, öyleyse niye millet tarafından seçilmiyor?
Prof. Hakyemez buna uzun iki cevap veriyor: Biri, yargı görevi hukukta uzmanlık gerektirir; siyasette ise “milletin temsilcisi” olmak için böyle bir şart düşünülemez... İki, yargı “tarafsız” olmak zorundadır, seçimler bunu ortadan kaldırır.
Şunu da ben ekleyim: İktidar hırsıyla veya muhalefet öfkesiyle değil, hukuk uzmanlığıyla ve önceliğiyle bakacak denetim organlarının bulunması, demokrasideki “denge ve denetim” prensibi bakımından da zorunludur.
2001’DE NASILDI?
Şimdi AK Parti’nin 2001 tarihli ve halen yürürlükte olan tüzüğüne bakalım:
“Madde 4.7-Millet adına egemenlik yetkisi kullanan yasama, yürütme ve yargı erkleri...”
2001 yılında bu çok doğru ifade edilmiş.
Yeni anayasaya da aynen böyle yazılabilir. Halbuki iktidarın mevcut eğilimi egemenlik yetkisinin kullanımını çoğunluk partisine indirgemek yönünde!
Nasıl yola çıkılmış, nereye gelinmiş?
Böyle bir egemenlik anlayışıyla nasıl bir anayasa yazılır diye düşünüyorum... Anayasa Mahkemesi’ne yapılan hakaretleri, soruşturmalarda yargıya emir ve talimat vermeyi suç olmaktan çıkaran 6545 Sayılı Kanun’u düşünüyorum...
Nereden nereye diye soruyorum ve bir hukukçu olarak endişe ediyorum.
Sayın Başbakan, siz bilim insanısınız, lütfen partili hukukçularla yetinmeyin, anayasa hukuku ve siyaset bilimi alanında çok saygın ve eser sahibi hukuk bilginlerimiz var, onlarla da görüşün.
Paylaş