Paylaş
PKK etnik bir tabana dayanıyor. Sorunu çok eskilere götürmesek bile 1984’ten beri Türkiye bu sorunla uğraşıyor. Hâlâ şehitler veriyoruz.
Sorunun askeri ve akademik boyutları konusunda bilgisini kimsenin inkâr edemeyeceği İlker Başbuğ’un şu sözleri son derece uyarıcıdır:
“Ben birilerini etkisiz hale getiriyorken, o gün örgüte 100 kişi katılıyorsa, bu fasit dairedir. Sınırımız olan ülkelerde güvenlikli bölgeleri varsa, ortadan kaldırmak gerekir. Örgütün silahlı gücü beş-altı bin kişidir. Biz 30 bin kişiyi etkisiz hale getirmişiz. Yani beş kere örgütü bitirmişiz ama gene var. E kardeşim, katılımı önlemiyorsun!” (Hürriyet, 23 Nisan 2016)
PYD VE AMERİKA
Suriye’de içsavaşın yayılması ülkeyi etnik, mezhepçi ve ideolojik fraksiyonlara böldü. Terör metotlarında en tecrübeli ve donanımlı olan PKK, Kuzey Suriye’de PYD/YPG örgütlenmesiyle totaliter “kantonlar” kurdu.
PKK’nın Türkiye’deki çözüm sürecini de “Türkiye’de Rojavalar yaratma” umuyla sabote ettiğini biliyoruz.
IŞİD’le en kararlı çarpışmayı onlar yapıyor diyerek ABD ve bazı Avrupalı hükümetler PYD’yi destekliyor! Bu tablodan PKK’nın Türkiye’deki terör eylemleri için siyasi cesaret aldığı kesindir. Kandil “emperyalizmle mücadele” lafını epeydir bıraktı zaten.
Türkiye’nin imajıyla ilgili sorunlar büyürken, IŞİD’in her katliamında PYD’nin propagandası puan kazanıyor. Artık Avrupa Parlamentosu’nda PYD sergileri, sempozyumları yapılıyor. Obama’nın “topal ördek” döneminde her kafadan bir ses çıkıyor, Pentagon ısrarla PYD’ye silah veriyor.
Amerika ve Avrupa’da buna itiraz eden de yok!
KAMU DİPLOMASİSİ
Ankara’nın bu gelişmelere karşı gösterdiği sert tepkiler haklıdır fakat çok etkili olmuyor. İşte bu noktada “kamu diplomasisi” önem kazanıyor. Yani devletten devlete ilişkilerin ötesinde kamuoylarını etkilemek: Basın kuruluşlarını, aydınları, STK’ları, parlamento gruplarını, iş çevrelerini...
Bunun önşartı ülkenizin imajını iyileştirmektir.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül iki buçuk yıl önce “Bir zamanlar çok parlayan ışığımız aynı parlaklıkta değil” diyerek imaj sorununa dikkat çekmişti. (19 Şubat 2014)
Şimdi daha sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz.
Dış basında çıkan eleştiriler ve Freedom House gibi kuruluşların açıklamaları zamanla birikim yaratır, imajımızı olumsuz etkiler. Ölçüsüz tepki göstererek bunları büsbütün karşıya itmek yerine, yoğun ilişkiler kurmak ve “reformist Türkiye” imajını geliştirmek lazım. Mehmet Şimşek de bunu söylemiyor mu?
‘HAÇLILAR, EMPERYALİSTLER’
Bunun için Türkiye’nin akademisyenlerini, işadamlarını, STK’ları, gazetecileri bu yönde motive edecek “reformlar” dönemine girmeliyiz.
Türkiye’nin birçok bakımdan kritik dönemeçlerden geçmeye çalıştığı, hele de “dostlarını artırmaya” ciddi surette ihtiyaç duyduğu bu dönemde “kamu diplomasisi”nin gereklerini yerine getirmek, demokrasimizin kalitesini ciddi surette yükseltmek zorunludur.
“Haçlılar... emperyalistler” gibi genellemeler, bize Batı’da Türkiye’nin iyi ilişkiler kurabileceği çevrelerin olduğunu unutturmamalıdır.
2004’te “tam üyelik müzakereleri” için Avrupa’da hemen bütün gruplar Türkiye’ye nasıl aktif destek vermişti, değil mi?
Bugün de kazanabileceklerimiz var.
Ortadoğu 1900’lerin Makedonya’sına dönerken “dostlarını artırmak” Türkiye için hayati bir davadır.
Paylaş