Dış politika

HÜKÜMET dış politikada sessizce ‘revizyon’ yapıyor ve doğru da yapıyor.

Haberin Devamı

Hatta gecikildi bile.

 

Dahası, Ortadoğu ve Afrika’ya açılmak isabetliydi fakat “eksen kayması” tartışmalarına meydan vermeden yapılabilmeliydi bu.

 

Şimdi NATO’yu daha çok önemseyen, AB ile Brüksel’deki göçmen ve vize anlaşmasını “tarihi gün” olarak niteleyen bir Türkiye var.

 

Arap Baharı’ndan Mısır’daki İhvan iktidarı gibi Türkiye’ye dost rejimlerin çıkacağı ümidiyle “Yüzyıllık parantezi kapatıyoruz, tarih coğrafyayı değiştiriyor” sözleriyle ifade edilen bir heyecan dış politikayı çok etkiledi.

 

İç politikada da coşkulu mitinglerle büsbütün hamasileşti.

 

Haberin Devamı

Şimdi hükümet doğal “eksen”i etrafında diplomasi yapmaya yöneliyor.

 

‘DIŞ GÜÇLER’

 

Dış politikada ideolojik motivasyonların ve iç politikadaki söylemlerin hâkim olması genelde iyi sonuç vermez.

 

İç ve dış politikalar arasında bir kopukluk değil ama rasyonel bir mesafe bulunması kabul edilir.

 

Arap Baharı döneminde iktidarın dış politikasında Batılı kurumlarla ittifak ilişkilerimiz devam ettirildi fakat bu mesafe daraldı.

 

Bunda Batılıların yanlışları da etkili oldu...

 

İç politikada darbe, hainler, iç düşmanlar, işbirlikçiler diye yürütülen yoğun hamaset ve kutuplaştırma siyaseti dış dünyaya bakışta da komplocu algılara yol açtı.

 

Hadi bunu ben tasvir etmeyeyim, muhafazakâr Karar gazetesinin yazarlarından Sayın Mehmet Ocaktan’ın “Her şeyi ‘şer ittifakıyla’ izah edemeyiz” başlıklı yazısından okuyalım:

 

“Bir anlayış var ki onlara göre Amerika ve Avrupa dahil bütün dünya bir araya gelip ‘şer ittifakı’ oluşturarak Türkiye’ye karşı kirli oyunlar tezgâhlıyorlar. Bunun için de öncelikli hedefleri Tayyip Erdoğan’a diz çöktürmek...”

 

Haberin Devamı

Bu anlayışla Batı basınında ve araştırma kuruluşlarında çıkan eleştiriler komplo diye görüldü.

 

Düzeltmek yerine suçlamaya gidilmesi, otoriterleşme imajını güçlendirdi.

 

Osmanlı İslamcıları dış politikaya pragmatik bakarlardı, bizde son yıllarda korkutucu bir “dış güçler” algısı güçlendi.

 

ABDÜLHAMİD DİPLOMASİSİ

 

Bu noktada mahir bir diplomat olan Abdülhamid’den bahsetmek isterim.

 

İslamcı yayınlarda Abdülhamid’in Çin Müslümanlarıyla ilgilenmesi heyecanla anlatılır ama Almanya ile yoğun ilişkilerinden hiç bahsedilmez.

 

Örnek mi?

 

İhsan Süreyya Sırma’nın “Müslümanların Tarihi” adlı kitabı...

 

Bir üniversitemizin yayınladığı beş ciltlik “Devr-i Hamid” adlı akademik eserde Abdülhamid’in Almanya ile ilişkilerine yer verilmemiştir.

 

Haberin Devamı

İlber Ortaylı’nın “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu” adlı akademik eseri, bu ilişkilerin ne kadar derin ve yaygın olduğunu belgeleriyle anlatır.

 

Tanzimat döneminde Rusya’ya karşı Türkiye’yi destekleyen İngiltere, Avrupa dengeleri bakımından Rusya’ya yönelince, Osmanlı’nın ihtiyaç duyduğu modernleşme politikaları için Almanya’dan başka siyasi, askeri ve ekonomik kaynak kalmamıştı.

 

Birinci Dünya Savaşı’na Almanya yanında girmemizde bunun rolü önemlidir.

 

BİRİNCİ ÖNCELİK

 

Hele de bugün Türkiye “Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı” döneminden geçerken, dış politikanın sakin, rasyonel ve mutlaka diplomasi diliyle yürütülmesi gerekir.

 

Türkiye elbette İslam dünyasını ihmal edemez.

 

Haberin Devamı

Türkiye’nin temel ihtiyaçları olan bilimi, teknolojiyi ve demokrasiyi hangi ittifak ve ilişkilerle geliştirebileceği konusu, dış politika hedeflerini belirlemede birinci derecede önemlidir.

 

Yüz elli yıldır Batı’dır bu.

 

Abdülhamid’in İslamcılık siyaseti bile Avrupa dengelerinde etkili olabilmek içindi.

 

Ortadoğu’yu, Asya’yı, Afrika’yı asla ihmal edemeyiz.

 

Fakat buralarda etkili olabilmemiz de bilim, teknoloji ve demokrasi alanlarındaki seviyemize bağlıdır.

Yazarın Tüm Yazıları