Çok değil iki yıl içinde dostlar düşman, kardeşler diktatör/katil olup; komşularıyla ticaret rekoru kıran Türkiye, o ülkelerde diplomatlarını dahi bulunduramaz konuma gelince kafası karışanların sayısı sıçrama yaptı.
Fehmi Koru dahi dün, “Korkulan değil, beğenilen ülke olmalıyız” diye yazmış, çevre ülkelerin halkları ile yönetimlerinin Türkiye’ye artık dünkü gibi bakmadığı uyarısında bulunmuşsa gerisini siz düşünün.
Ama umalım ki, şu ‘stratejik derinlik’ garabetinin sorgulandığı, “Süper güç oldum; herkese haddini bildirir, herkese ayar çekerim” anlayışının içeride iş yapsa da uluslararası arenada sökmediğinin görüldüğü günler gelmiş olsun.
KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDİKÇE
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu, sık sık bu ülkelerin yönetimlerini kendi halklarıyla barışık olmamakla suçladılar.
Dağlıca’daki şehitlerin ardından konuştuğumuz kurmaylar, AKP’de ‘Tek çare silah’ anlayışının açık ara öne geçtiğini, mesafe aldığını gösteriyor.
İdris Naim Şahin’in İçişleri Bakanlığı’na atanmasını daha başından böyle yorumlamış bir gazeteci olarak, bu gelişmeyi de sürpriz bulmadım. Öyle ki, örneğin, Şahin’in potları dahi AKP yönetiminde sorun olarak görünmüyor; aksine, “İdris Bey’in terörle ilgili sözleri millette önemli kabul görüyor, ciddi destek buluyor” diye değerlendiriliyor.
Kimileri PKK’da Karayılan’ı çözümden, Bahoz Erdal gibilerini çatışmadan yana gösterse de AKP yönetiminin görüşü epeydir şu aynı noktada duruyor:
“Onların hepsi hikâye. Bunlar terörle beslenen adamlar, ellerindeki güç bu. O güç yok edilmedikçe hepsi aynı şey. İyi polis, kötü polisi oynarlar başka.”
Umut, TBMM uzlaşma komisyonunun işi yıl sonuna dek bitirmesi yönünde.
Bu umudu koruyanların başında da TBMM Başkanı Cemil Çiçek geliyor.
Ancak sadece umutların korunması yetmiyor; Çiçek’in de, komisyonun da güç alabileceği kamuoyu ilgisinin hiçbir şekilde azalmaması gerekiyor.
FARKLI BAKIŞLARA ÇARE
En can yakıcısı olan Kürt/terör sorunu da dahil, Türkiye’nin her sıkıntısına çare olabilecek güçte ve çözüm için kalıcı adımların atılmasını sağlayacak bu anayasa çalışmasının sağlıklı ortamda yürümesi son derece yaşamsal.
Kabul etmemiz gerekir ki, toplum son yıllarda çok bölündü.
Artık Trabzon Edirne gibi, Diyarbakır İzmir gibi düşünmüyor, farklı bakıyor.
Temel dayanakları ise ‘MHP’nin dışında kaldığı böyle bir çalışma CHP’yi, AKP’nin gölgesine sokar, ulusalcı tabanda oy kaybına neden olur’ yönünde.
Evet CHP’de, Kılıçdaroğlu’nun bu girişimini, “AKP’nin sorunu çözemeyeceği ortaya çıkmışken neden can simidi oluyoruz. Bu çalışma AKP politikalarına karşı çıkışımızda zafiyet yaratır” diye eleştirenler yok değil.
Ancak bu tür bakışları çok da gerçekçi bulamayız.
Tamam, Kılıçdaroğlu buluşmayı çok önemsedi, öncesindeki konuşmalarının tonuna büyük özen gösterdi; örneğin kürtaj konusunda Diyanet İşleri Başkanı’nın hükümete destek anlamına gelen açıklamalarına hiç değinmedi.
CHP’nin, 30 yıldır çözülemeyen sorunun, son 10 yılda çok güçlü bir siyasi iktidarın varlığına rağmen daha da derinleşmesi üzerine harekete geçmesi, çözümün merkezini doğru adres olan TBMM’ye taşıması son derece önemli.
Çünkü artık görüldü, bu devasa sorun sadece iktidar gücü ile çözülemiyor.
Bugüne kadar çözüm karşısında direnç merkezi gösterilen bir CHP, Kılıçdaroğlu sonrası bu algıyı yerle bir etmeye çalışıyor.
Tekrarlamakta yarar var, bu yanıyla dahi buluşma önemsenmeli.
Çözüm umudu görmesi halinde Kılıçdaroğlu’nun buna hazır olduğunu da belirtmeme rağmen, böyle bir atmosferin güçlüğüne dikkat çekmiştim.
Yine de liderlerden birinin bir vesileyle adım atıp buluşma talep ederek hepimizi şaşkına çevirmesi umudumu ifade etmiştim; çünkü yazımı kaleme almadan önce Kılıçdaroğlu ile yaptığım sohbette bunun işareti yok değildi. Bu işarete rağmen temkinli davranmamın nedeni geçmişi anımsamam oldu.
KAYBEDİLMİŞ DÖRT YILTürkiye maalesef, neredeyse 12 Eylül darbesi öncesinin iktidar-ana muhalefet ilişkisini yeniden yaşar bir siyasi ortama sokuldu.
Çünkü, o isimler aday yapıldığı an AKP, CHP’yi uzun süre yoracağı iyi bir kozu eline geçirdiğini gördü, ‘milli irade’ söylemini unuttu, çünkü CHP, hem Ergenekon ile bağlantılı gösterilecek hem de Silivri’yi mekân tutturulacaktı.
Böyle yapıldığı için de kabak BDP’li ve MHP’li tutuklu vekillerin başına patladı. Mustafa Balbay’ın, “Seçilmeseydim bugün serbesttim” sözü de buna işaret.
Yoksa YSK, tutuklu BDP’lileri veto ettiğinde ayaklanan iktidar çevreleri seçimden sonra da aynı tavrı gösterir, ‘milli iradenin tecellisi’ diyerek sorunu çözer, TBMM de ‘ustalık dönemine’ bambaşka bir başlangıç yapabilirdi.
ÇİÇEK DE ZOR DURUMDA KALDI
Gelinen noktada dikkat ederseniz BDP ve MHP, bu sorunu neredeyse unutmuş durumda, CHP ise konuyu temel sorunu yaptı.
Bir türlü denk düşmediği için Şahin üzerindeki tartışmalardan uzak kaldım.
Çünkü her seferinde “Nasılsa yeni bir pot gelir” dedim ve sonuncusunu Uludere’de bombalanan vatandaşlarla ilgili kırarak tepe yaptı.
Şahin’in böylesi konuşmalarının ardında ne olabilir, sorusuna yanıt verebilir diye bugün sizi 6-7 sene önceye götürmek istiyorum.
Aktaracağım bilgiler nedeniyle, Şahin’in İçişleri Bakanlığı gibi önemli bir makama atanmasını doğrusu çok şaşırtıcı bulmuştum.
Eminim demokratik her ülkede bu tarz ilişki çok tartışılır, konuşulurdu.
İLGİNÇ BİR KİŞİ İLGİNÇ BİR BÜRO
Çoğumuz unutmuş olabiliriz; 2005’ten sonra Enerji Bakanlığı’nda biri “Beyaz Enerji” diğeri “Mavi Hat” adlarıyla iki operasyon yapıldı.