Paylaş
TEVFİKA Hanım’ın babası Hacı Ali, Kırım Tatarı bir göçmendi. Tire’de büyük bir çiftlikte kâhyalık yaptı; çiftliğin dul hanımıyla evlenerek “ağa” oldu.
Dört çocuğu oldu: Sadık, Şükrü, Refik ve Tevfika.
Tevfika genç yaşında gönlünü Halepçizade İbrahim Edhem’e kaptırdı. İbrahim Edhem İstanbul’da hukuk öğrenimi görüyor ve yazları Aydın’daki Kızılseki çiftliğinde kalıyordu. Bu çiftlik Tevfika’nın ailesiyle oturduğu konağın tam karşısındaydı.
Yaz aşkı mektup yazmakla başladı. Sonra gizli buluşmalarla sürdü.
Araya öğrenim yılı girse de birbirlerini unutmadılar. İbrahim Edhem, Aydın Vilayeti Tahriratı Umumiye Müdürlüğü’nde kâtip olarak çalışmaya başlayınca evlenmeye karar verdiler.
İbrahim Edhem’in babası İsmail Efendi bu birlikteliği karşı çıktı; çünkü Tevfika veremdi. Ama oğlunun ısrarlarına dayanamadı ve Tevfika’yı istemek için Hacı Ali Ağa’yı ziyaret etti.
Bekledikleri yanıtı alamadılar; Hacı Ali Ağa kızını vermedi.
Tevfika babasına kızıp bir gece İbrahim Edhem’e kaçtı.
Ailesini kaybeden bir çocuk
Tevfika ile İbrahim Edhem, İzmir Beyler Sokağı’nda kiraladıkları bir evde yaşamaya başladı.
Bir yıl sonra; lepiska saçlı, sarışın, mavi gözlü bebekleri dünyaya geldi: Melike.
Üç yıl sonra, dedesi Ali Ağa’ya benzeyen çekik gözlü bir bebekleri oldu: Adnan. Yıl: 1899.
Tevfika’nın mutluluğu ne yazık ki uzun sürmedi. Amansız hastalığıyla baş edemedi. Melike beş, Adnan iki yaşında iken vefat etti.
İki çocuğuyla bir başına kalan İbrahim Edhem’in yardımına annesi Fitnat Hanım koştu. Fitnat Hanım yorulduğunda imdada kızı Sacide yetişti.
Ancak talihsizlikler ailenin peşini bırakmadı. İbrahim Edhem verem oldu ve tedavisi için İsviçre’ye giderken İstanbul’da bir otel odasında öldü.
Fitnat Hanım iki torunuyla baş başa kaldı.
Acı bitmedi.
Melike ve Adnan aynı yıl halaları Sacide’yi de kaybettiler.
Ölüm evden gitmiyordu sanki.
Ve sonra henüz altı yaşındaki Melike hayata veda etti.
Annesini, babasını, halasını ve ablasını ardı ardına kaybeden Adnan, babaannesi Fitnat Hanım’la bir başına kaldı. Daha üç yaşındaydı.
Yaşamı boyunca aklına ne zaman ablası gelse, Adnan hep gözyaşı döktü. Ne annesinin, ne de babasının yüzünü hatırlıyordu; ailesinden tek anımsadığı ablasının sarı saçları ve mavi gözleriydi...
Çapkın Başbakan
Geçen hafta...
Kamer Genç TBMM’de Başbakan Adnan Menderes-Suzan Sözen ilişkisinden bahsedince Genel Kurul karıştı. Kürsü mikrofonu kapatıldı, Kamer Genç’e küfürler edildi ve sözünü geri alması istendi. Kamer Genç özür diledi.
Başbakan Erdoğan konuyu bütçe görüşmelerine taşıdı ve CHP’nin Kamer Genç hakkında gereğini yapmasını istedi.
CHP ne yapar bilemem, bildiğim Suzan Sözen’in Adnan Menderes’in sevgilisi olduğudur. Bu bilinmeyen bir sır değildir.
Adnan Menderes’in dahil olduğu Evliyazade ailesi biyografisini “Efendi” kitabımda yazdım. Aileden çok kişiyle görüştüm. Çok mahrem bilgilere sahip oldum. Bir gerçeğin altını çizmek tarihi bir borçtur:
Başbakan Adnan Menderes çapkındı.
Bu gerçeği yazdım diye hemen, ne Ayhan Aydan konusuna girmek ne de Berin Menderes’in yaşadığı acılara değinmek istiyorum.
Örtülü ödenek hesaplarında ya da mahkeme zabıtlarında neler yazdığını hatırlatacak değilim.
Benim üzerinde durmak istediğim konu başka:
Ben küçük Adnan’ın hayat hikâyesiyle ilgiliyim...
Daha doğrusu...
Adnan Menderes soruları
Adnan Menderes’in, bireysel gelişim sürecini, psikolojisini/iç dünyasını bilmeden, kişilik yapısı üzerinde durmadan bir portre ortaya çıkarabilir miyiz?
Çapkınlığının nedeni çocukluğunda yaşadığı travmada saklı değil midir? Böylesine ağır kayıplar kişiliği nasıl etkiler?
Yalnızlığın etkisi de yok mudur çapkınlığın temelinde?
Çapkınlık onaylanmak değil midir aslında?
Ailesini kaybetmiş biri ilişkisinde ne derece bağımlı olabilir?
Sadece çapkınlık değildir mesele.
Mesela, Adnan Menderes iyi bir baba mıdır? Değildir. Çünkü bildiği gördüğü bir baba figürü olmamıştır ne yazık ki.
Sosyal hayatta kibar olan Adnan Menderes, ruhsal beklentilerine uygun davranmayanlara karşı neden çok serttir? Bunun çocukluğundaki mutsuzlukla, içsel dramıyla ilgisi yok mu sanıyorsunuz?
Niye bencildir? Karşıt görüşe niye tahammülsüzdür; niye saldırgandır?
Soruları artırabilirim. Neden şık giyindiğini bile sorabilirim. Her şeyi sormalıyız da.
Demem o ki:
Bunları konuşmayacak mıyız, tartışmayacak mıyız?
Adnan Menderes bir put değildir, eti kemiğiyle insandır.
Biliriz ki...
Takipçileri, karizmatik bir liderin varlığından öylesine etkilenir ki, hiçbir “kötü davranışı” ona mal etmezler, etmek istemezler. Bunlar, yakınlık duydukları lideri, öylesine ülküleştirir, kahramanlaştırır ki aksi sözleri susturup boğarlar.
Ama işte, o zaman da bunun adı “ileri demokrasi” olmaz!
Bırakınız herkes konuşsun, bırakınız herkes yazsın...
CHP KURULTAYI’NI ANLAMA KILAVUZU
Bugün gazetelerde CHP Kurultayı ile ilgili birçok meslektaşın notlarını, analizlerini okuyacaksınız. Bu yazıları daha iyi değerlendirmeniz için size CHP ile ilgili yorum yapmadan bazı anekdotlar vermek istiyorum. Bu bilgiler ışığında son kurultayı daha iyi yorumlayacağınıza inanıyorum.
16 Ekim 1981... 12 Eylül 1980 darbesi CHP’yi kapattı.
19 Haziran 1992... Eski partilerin yeniden açılabileceğine dair yasa çıktı.
9 Eylül 1992... 1979’dan sonra CHP ilk kez kurultay yaptı. 25’inci kurultayda, SHP’den (Erdal İnönü’ye karşı üç kez aday çıkıp kaybeden) CHP’ye geçen Deniz Baykal genel başkan seçildi. Ertuğrul Günay ise genel sekreter oldu. İsmail Cem, Erol Çevikçe, Hasan Fehmi Güneş, Adnan Keskin, İstemihan Talay, Ali Topuz genel başkan yardımcısı oldu. Partililerin elinde Baykal ve Cem’in birlikte hazırladıkları “Yeni Sol” kitabı vardı.
26 Mart 1994... Yerel seçimlere merkez sol üç partiyle katıldı: SHP, DSP ve CHP. SHP Ankara ve İstanbul belediyelerini kıl payı kaybetti. Ankara’da SHP ile RP arasındaki oy farkı sadece 6 bin 471 idi. CHP’nin İstanbul adayı Ertuğrul Günay, SHP adayı Zülfü Livaneli’nin oylarını bölünce aradan RP’nin adayı Recep Tayyip Erdoğan çıktı. Ecevit’ten sonra Baykal’ın adı “bir bölen”e çıktı.
18 Şubat 1995... “Hikmet (Çetin) Abi” formülünde anlaşan iki parti, CHP ve SHP, CHP çatısı altında birleşti.
9 Eylül 1995... Hikmet Çetin, Baykalcıların ağırlıkta olduğu Parti Meclisi (PM) ile bir türlü anlaşamayınca 27’nci kurultay yapıldı. Baykal, Karayalçın’ı geçerek tekrar genel başkanlık koltuğuna oturdu. Baykal’ın ilk icraatı DYP-CHP koalisyon hükümetinin bir an önce seçime gitmesini istemek oldu.
24 Aralık 1995... Genel seçimde CHP barajı ancak 10.7 oy yüzdesiyle aşabildi. DSP ise 14.6 idi. Solun toplam oyları tarihinde ilk kez yüzde 25’e indi. Birinci parti RP oldu; 21.4. Erbakan 30 yıllık düşünü gerçekleştirdi, başbakanlık koltuğuna oturdu. Baykal DYP-CHP koalisyon hükümetini zamansız seçime götürdüğü için çok eleştiri aldı.
12 Temmuz 1997... 28 Şubat RP-DYP koalisyonunu yıktı, yerine ANAP-DSP-DTP azınlık koalisyonu kurdurdu. CHP bu koalisyonu dışarıdan destekledi. Ama Baykal’ın bu destek karşısında bir şartı vardı, seçime gidilmeliydi.
23 Mayıs 1998... 28’inci kurultayda ilk kez bazı kavramlar dile getirildi: “Değişim”, “Yenileşme”, “Küresel Gelişme”... Baykal özel hazırlanmış platforma, lazer gösterileri, pop müziği eşliğinde, sis ve konfeti yağmuruyla çıktı.
18 Nisan 1999... Baykal’ın dayatması sonucu yapılan genel seçimde CHP barajın altında kaldı. DSP birinci parti oldu. Baykal genel başkanlıktan istifa etti. CHP yeni kurultay hazırlıklarına başladı. Baykal çıkan adayları beğenmedi, “Bu çıkan adaylar CHP’nin tümünü kavrayacak, kucaklayacak düzeyde isimler değildir. CHP’yi iç kargaşaya bırakmam” dedi.
22 Mayıs 1999... CHP genel başkanlığına Altan Öymen seçildi. Ancak Hikmet Çetin’in başına gelen Altan Öymen’in de başına geldi; PM tarafından çalıştırılmadı. Üstelik Baykal meydanlardaydı; il ve ilçeleri ziyaret etti, sürekli mesajlar verdi.
30 Eylül 2000... Baykal yeniden genel başkanlığa aday oldu. Delegeler üç yıl önce seçilen delegelerdi ve onlar yine Baykal’ı genel başkanlık koltuğuna oturttu.
30 Haziran 2001... 29’uncu kurultayda Baykal kürsüden şöyle seslendi: “Sağ partilere sol mücadeleden insanlar geçerken bir şey demiyorsunuz. Sağdan bize geçince ‘Nereden geldi bunlar’ diye tepki gösteriyorsunuz. Bu kültürü aşalım. Bu azınlık psikolojisidir. Artık bize herkes gelmeli, gelsin istiyoruz.” Baykal seçimi tekrar kazandı.
3 Kasım 2002... Kemal Derviş’li CHP barajı aştı: 19.4. Seçimin tek galibi vardı: AKP: 34.3.
23 Ekim 2003... Bu kurultayda ilkler yaşandı. Blok listeyle seçime gidildi; PM sayısı 80’e çıkarıldı. Ve Baykal yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Anadile özgürlük, anadili öğrenme hakkı en kısa zamanda yaşama geçirilmelidir.” Dilinde artık “Anadolu Solu” kavramı vardı.
28 Mart 2004... Yerel seçimlerde CHP’nin oyu geriledi 18.4. Kazanan AKP idi, 41.9 Kemal Derviş CHP’den istifa etti.
3 Temmuz 2004... Seçim başarısızlığı üzerine parti içi muhalefet kurultay istedi. “Güvenoyu gündemi”yle toplanan kurultayda Baykal, “Ben kurultaydan onurla aldığım bu partiyi sokaktaki çapulculara bırakacak değilim. Birilerinin kurguladığı, birtakım medyanın güç ve destek verdiği, birilerinin piyonluğu üstlendiği bu muhalefetle bir arada olmayacağımız anlaşılmıştır” dedi. Baykal güvenoyu aldı.
29 Ocak 2005... 13’üncü olağanüstü kurultayda Baykal’ın karşısına Mustafa Sarıgül aday olarak çıktı. Baykal bir önceki kurultaydaki sözlerini tekrarladı: “Bu kurultay, CHP’yi dışarıdan kuşatma, yönlendirme ve etkileme çabalarının iflas edeceği, CHP’nin üzerine kurulmak istenen ipoteklerden sıyrılacağı bir kurultay olacaktır.” Mustafa Sarıgül ise şöyle konuştu: “On yıldır iktidara gelemiyoruz, niye biliyor musunuz; çünkü genel başkanın en iyi bildiği konu parti içi muhalefettir.” Seçimi Baykal kazandı. PM için blok liste çıkarıldı. 714 delegeden 539’u oy kullanmadı.
19 Kasım 2005... 31’inci kurultayda Baykal’a rakip çıkmadı. PM blok listeyle seçildi.
22 Temmuz 2007... Genel seçimlere merkez solun tek partisi olarak giren CHP yüzde 20.9 oy aldı. AKP oylarını artırdı: 46.6. Seçim sonucu sosyal demokratlar için tam bir şok oldu. Baykal iki gün evinden çıkmadı. CHP MYK topluca istifasını Baykal’a sundu; Baykal kabul etmedi; “1.5 puan da olsa CHP oyunu artırmıştır” dedi.
26 Nisan 2008... 32’nci kurultayda muhaliflerin “çarşaf liste” önerisi kabul görmedi. Haluk Koç, Umut Oran karşısında Baykal yine kazandı.
22 Mayıs 2010... Seks kasedi komplosu sonucu Baykal genel başkanlıktan ayrıldı. 33’üncü genel kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan seçildi.
Kılıçdaroğlu, tıpkı bir dönem Hikmet Çetin ve Altan Öymen’e yapıldığı gibi PM tarafından çalıştırılmaması üzerine parti meclisini değiştirmek için kongreye gitti.
18 Aralık 2010... Sonucu biliyorsunuz.
CHP’de halkçılar kazandı; profesyonel politikacılar kaybetti...
Paylaş