Paylaş
Bitti tabii diyenler olabilir.
Adam seçimle gelmiş, seçimle gider diyenler çıkabilir.
Bence çıkmamalı.
O adam belediye başkanlığı koltuğunda bir saniye dahi tutulmamalı.
Kamu vicdanı, bu adamın partiden ihraç edilmesiyle tatmin olmamıştır.
Bu olay Avusturya'da olsa aynı vicdana çarpardı...
Fransa'da olsa aynı vicdanı yaralardı.
Almanya'da derhal aforoz edilirdi.
Neticede halkın seçtiği bir belediye başkanının, devlet kurucusuna, cumhuriyet mimarına, yani Mustafa Kemal'e hakareti sadece partiden “ihraç”la unutulamaz. Unutturulamaz. Bu ihraç kararı sadece “mostralık” bir karar olarak kalır.
Eğer AKP'li belediye başkanı koltuğunu koruyacaksa – ki koruyor şu anda - elindeki güç alınmamış demektir.
Sadece parti etiketini kullanmaktan men edilen bir şahıs halktan toplanan vergileri halk adına değil, şahsi menfaatleri çerçevesinde de kullanabilecektir.
Üstelik halk adına paraları kullansa ne yazar.
Bu belediye başkanı, halkın yüzde yüzünün saygı duyduğu, şükranla andığı devlet kurucusuna durup dururken değil, bilerek ve maksatlı bir şekilde hakaret etmiştir.
Bunun karşılığı sadece partiden ihraç olmamalıdır.
Yerel yönetimleri denetleyen bir bakanlık vardır.
Bu bakanlığın adı da İçişleri Bakanlığı'dır.
Üstelik hükümet AKP'lidir, bakanlık da bu partinin milletvekili Aksu tarafından yönetilmektedir.
Madem ki AK Parti “bu kol kangren olmadan kesilmelidir” diye Bozgeyik'i partiden ihraç etmiştir...
Yarından tezi yok İçişleri Bakanlığı'nın tahkikatı sonucu görevden alınabilmelidir.
Yani dosyası dürülmelidir.
“Efendim, demokrasilerde kanun, hukuk vardır. Savcılar vardır. Savcılık zaten davayı da açmıştır. Daha ne olacak?” diyenlere hak verirseniz yandınız demektir.
Nice davalar açıldı gördük, yaşadık.
Bu davalar istenildiği zaman geciktirilebilir.
Aylarca sürse neyse, yıllarca süren nice benzer davalar gördük.
Şunun şurasında ne kaldı ki denilerek, belediye başkanının görev süresi bitene kadar koltukta kalması sağlanabilir. Koltukta kaldığı sürece dava etkilenebilir. Neticede uzun bir süre sonra dava sonuçlanır.
O zaman da hep birlikte bağırırız “Geciken adalet, adalet değildir!”
Kimde bu olayda adli mekanizma işlemesin demiyor.
Bir yandan bu mekanizma çalışssın ama yarından tezi yok, İçişleri Bakanı Aksu yetkisini kullansın ve Cuma Bozgeyik adlı belediye başkanına görevden el çektirsin.
Bunu nasıl yapar, anlatalım.
Bakanın elinde suçu belgelenmiş bir dosya var mı?
Var.
Dosyanın içinde adamın konuşması, hakareti, dinleyenlerin tanıklıkları var mı?
Var.
Yani suç, tüm yönleriyle belgeli sayılır mı?
Sayılır.
Partiden ihraç edilmiş mi? Edilmiş çünkü partisi suçlu bulmuş.
O halde Bakanlık tarafından mevcut dosya ile görevden el çektirilir. Yerine vekaleten biri bakar.
Belediye başkanının yargılanması da devam eder.
Bu noktada başkanın, yani görevden alınan hakaretçi başkanın kendini savunmak, kurtarmak için duruşmalara nasıl günü gününe katıldığını göreceksiniz.
Kendisini kurtarmak, ya da kendisine göre “aklanmak” için çırpınacak ve dava kısa sürede sonuçlanabilecektir.
Ha, dava sonuçlanıp adalet tecelli ettikten sonra ortaya çıkan karara kimsenin diyeceği olabilir mi?
Tabii ki olamaz.
Olmamalıdır da.
Ama bugün itibariyle İçişleri Bakanı “dosyası adliyede” derse suçluyu bizzat koruyor duruma düşmüş sayılabilir.
Bu olayda “bakan, başkanı korudu” iddiasını ortaya atanlar, kamu vicdanının tatmin olmadığını gerekçe gösterebilirler.
Haklılık payı yüksek olan bir gerekçedir bu.
Evet dört yılı aşkın süredir hiç bir olumlu kararını hatırlayamadığımız İçişleri Bakanı Aksu için bir fırsat doğmuştur.
Bu fırsatı iyi ve yerinde kullanmalıdır.
Elindeki dosyaya göre hareket etmelidir.
Üstelik yasaların kendisine verdiği yetkiyi kullanan ilk bakan olmayacaktır Aksu.
Ama belki yıllardır üstüne yapışan “ipe un seren bakan” yakıştırmasından kurtulacaktır.
Bence bu yakıştırmadan bir kere olsun kurtulmalıdır.
Hem de yarın...
Aslında yarın bile geç sayılır.
Paylaş