Paylaş
Patronları İrina Marinchenko ve Zilia Gürler’i, eşlerinden ötürü iyi tanırım. Aslında ikisi de iş kadını. Zilia, aynı zamanda büyük bir şirketin CEO’su da. Eşi de Kavaklıdere’nin üst düzey yöneticilerinden Eray Gürler. İrina, çiçeği burnunda anne. Loujain’in ortaklarından, Avukat Aydın Öncel’in de eşi. Yani tabiri caiz ise, ikisinin de tuzu kuru. Fakat yılmadılar. İzmir’de olmayan bir lezzet yarattılar. Üstelikte inat edip başardılar. Russian Moskow’da yemekler kusursuz. Geleneksel Rus mutfağı. Defalarca, Moskova ve Rusya’nın diğer bölgelerine gittiğim için, iyi bilirim. Severim de...
Sınıfı geçtiler
Masada, konusunda bir numara Dr. Tayfur Yağcı, yine homeopat ve doktor Levent Buda ve bir özel şirkette CEO olan eşi Tülin vardı. Hepsi bayıldılar. Zaten açılalı, yeni olmasına rağmen, hayli kalabalıktı. Mutfak ekibi Rusya’dan gelmiş. Zilia Azeri ama İrina ile birlikte Rus mutfağını çok iyi biliyorlar. Önce Rus şampanyası ile başladık. Ardından geleneksel Borsch çorbası geldi. Müthiş. Ortaya havyar çeşitleri, rus usulü dil söğüş ve peynir sundular. Rus votkası ile. Yemekte pelmeni mantı, tavuk Kiewski, votka soslu bonfile yedik. Kavaklıdere Öküzgözü 2007 Elazığ içtik. Bu Eray Gürler’in çok özel bir armağanıydı. Olaydı. Elmalı strude, tatlı lorlu palaschinken ve özel bir Rus likörüyle final yaptık. Hesap normal. Ben ödediğim için biliyorum. En kısa süre için yine gideceğim. Farklı lezzet ve keyifli bir ortam arayanlar için telefon: ( 0232 ) 464 54 44 - 464 54 43 - 0 534 437 07 63
Hakan, Çınar, Mahsun gazeteciliğin püf noktaları
Genelde, hafta da, ya da on günde bir, gençlerle buluşuyorum. Yaşları 19-30 arası. Yeğenlerim, üniversite öğrencileri, genç meslektaşlarım... Onlar beni, mesleki açıdan da besliyorlar. Diri tutuyorlar... Eski yayın yönetmenim, dostum Rıfat Ababay, “Sen Barış Manco gibisin. 7’den 70’e okuyucu kitlen var” demişti. Posta’da çalıştığım zamanlar. Televizyon dünyasında da, araştırmalar onu göstermişti. Megaloman değilim, yalnız mütevazi de olamayacağım. Doğru. Neyse, sadede geleyim. Yemekte bu haftanın konusu iki yazar ve Türk filmleriydi. Biri, benim de çok beğendiğim ve keyifle takip ettiğim Çınar Oskay. Radikal Pazar ve Yan Yayınlar Yönetmeni. İzmir ve Egeli gençlerin son gözdesi. Kızlar fiziğini de çok beğeniyorlar. Bir de Ahmet Hakan’dı.
Menfi yazmak, özellik mi?
Sevgili Ahmet Hakan, arkadaşım. Her yazısını keyifle okurum. Arada bana ters gelen fikirleri de var. Fakat son zamanlarda gençler, onun Türk filmlerine takmasına takmışlar. “Yahu Şenay Teyze, Mahsun’un filmi kötü, Mehmet Aslantuğ’un, şimdi de Av Zamanı. Hepsini izledik. Çok da beğendik. Acaba menfi yazmak, dikkat çekmek, polimik yaratıp, kendinden söz ettirmek iyi gazetecilik mi?” diye sordular. Ben de “Özgür irade, özgür düşünce” dedim. Mehmet’in (Aslantuğ) filmini izleyemedim. Fakat Mahsun’un ‘New York’da Beş Minaresi’ne ailece bayıldık. Tabi bazı tutarsızlıklar, mantık hataları, aşırı mesajlar var. Ama, yine de Mahsun başarılı. O nedenle Ahmet’i tenzih ederim, filmi snopluk olsun diye kötüleyenlere “Hasetlik etme ne olur. Kalbini temiz tut, sen de başar” diyeceğim.
Böyle bir evlat herkesin başına
Sezen Aksu ekolünden geldi. İzmirli. Çok iyi bir ailenin kızı. İyi okullarda okudu. Sezen Ablası gibi şöhreti yakaladı. Türk Pop Müziği’nde, en sevdiğim kadın vokallerden. Bana göre, dünya starı olabilecek bir yorumcu ve besteci. Tuğba Özerk’den söz ediyorum. ‘Lo lo lo’ adlı şarkısıyla, müzik listelerini alt üst etti. ‘Gidesim Geldi’, ‘Hazin Hikaye’de kendisini çok güzel anlattı. Sanatçı kimliği bir yana, bir evlat ki, kutlamağa değer. Mükemmel. İşte Tuğba’nın bu yönünü kimse bilmiyor...
Kin gütmedi
Tuğba’nın babası ile annesi, çok küçükken ayrılmışlar. Anne, Günay Kapani, ikinci kez evlenmiş. Baba Tunç, amca Ateş ve hâlâ Lale Özerk, İzmir’in elitlerindendi. Varlıklı ailelerindendi. Kader. Mal varlıklarını kaybettiler. İzmir’in en popüler disko ve gece kulübü Karina’nın da sahipleriydiler. Lafı niye buraya getirdim. Tüm bunlara rağmen Tuğba, hayatla tek başına savaştı. Babanın varlığından yararlanamadı. Ama şimdi, her hafta sonu hasta olan babasının yanında. Onu tabiri caiz ise kuş sütü ile besliyor. Bir dediğini ikilettirmiyor. O nedenle “Böyle evlat herkesin başına” dedim. Tuğba’nın bu güzel yüreğini de herkesin bilmesini istedim...
Bir okuyucum ve İzmir sevgisi
Yazılarınızı okuyorum ve açıkçası, beyninizle değil, kalbinizle yazdığınızı okurken hissedebiliyorum.
İzmir’le ilgili fikirlerinize de tüm kalbimle katılıyor ve destekliyorum. Ayrıca turizm alanında bile, geri gidişi görmek, moralimi epey bozuyor. Ben doğma büyüme İzmirliyim. Fakat iş hayatımın çoğu İstanbul’da geçti. Tekstil işi yaptığım için, daha az stresli bir hayat istediğimden, İzmir’e ailemin yanına geldim. Ama dönmeye karar verdim. Şöyle ki, tekstil mümessilliği yapıyorum. İzmir’den yeni üreticiler edinmek istedim. Bu şehre bir katkım olsun istedim. Üstelik de yazdınız sıkıntı var diye. Ama, 10 günde randevu ve fiyat vermeye kalktılar. Son derece ağır kanlılar. Oysa İstanbul böyle değil. Maksimum 1 gün içinde herşeyi çözüyorsunuz. Bunların dışında pis çevre. Güzelyalı’ da oturuyorum yürüyüş parkurlarının olduğu alan, pis ve garip kokuyor. Nedeni ise hayvan dışkıları, eskimiş, sokaklara dökülmüş kedi mamaları (bir grup bayan var her sabah kedilere yem veriyor ama cevre kirleniyor mu umurları değil!!), sokaklara atılmış çöpler. Bu mudur? Avrupai görüntü? Size güzel bir İzmir günü diliyorum. Sevgiler- Ferkan KARDEŞLER
Paylaş