VEJETERYANLAR BİLE KAÇAMIYOR
Şubat 2024'te yapılan bir araştırmaya göre, hayvansal ve bitkisel protein örneklerinin yüzde doksanında mikroplastikler, yani 0,2 inçten (5 milimetre) daha küçük, bir inçin 1/25.000'ine (1 mikrometre) kadar değişebilen minik polimer parçaları tespit edildi. 1 mikrometreden daha küçük olan her şey, metrenin milyarda biri cinsinden ölçülmesi gereken bir nanoplastiktir.
2021'de yapılan bir araştırmaya göre ise vejetaryenler bile bundan kaçamıyor. Plastik yeterince küçükse, meyve ve sebzeler kök sistemleri yoluyla mikroplastikleri emebiliyor ve bu kimyasal parçaları bitkinin saplarına, yapraklarına, tohumlarına ve meyvelerine aktarabiliyor.
TOPRAKTAN ÇIKAN TUZ
2023 yılında yapılan bir araştırma, topraktan çıkarılan Himalaya pembe tuzunun en fazla mikroplastiğe sahip olduğunu, bunu siyah tuz ve deniz tuzunun izlediğini ortaya koydu 2022 yılında yapılan bir başka çalışmaya göre şeker de insanların bu mikro kirleticilere maruz kalmasında önemli bir yol olarak adlandırılıyor.
ÇAY POŞETLERİ PLASTİK DOLU
Birçoğu plastikten yapılan çay poşetleri de muazzam miktarlarda plastik açığa çıkarabiliyor. Kanada’daki McGill Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, tek bir plastik çay poşetini demlemenin suya yaklaşık 11,6 milyar mikroplastik ve 3,1 milyar nanoplastik parçacık saldığını tespit etti.
PİRİNÇ DE SUÇLU
Vulvasında her zaman bir 'iğnelenme' ve yanma hissi yaşayan genç kadın, “Sanki doğal olarak uyarılmıştım ama bunu istemiyordum. Altı yaşından beri bu durumdan mustaribim. Bu hastalık arkadaşlarımla dışarıda oynamama bile engel oluyordu çünkü tek yapmak istediğim şey yatağa kıvrılıp yatmaktı” dedi.
'DERİMİN ALTINDA YANAN BÖCEKLER VAR'
15 yıldır ağrısız geçirdiği gün sayısının bir elin parmağını geçmeyecek kadar az olduğunu söyleyen Scarlet, tam zamanlı bir işte çalışamıyor ve okula gidemiyor. Ancak her geçen gün geliştirilen tedaviler ve ameliyatlarla Scarlet bir gün 'PGAD'sız bir hayat' yaşayabileceği konusunda umutlu.
Yarı zamanlı kurye ve sanat öğrencisi olan Scarlet, yaşadığı acıyı, ‘derimin altında yanan böcekler’ olarak tanımladı, “Sanki cinsel organım yanıyormuş gibi hissediyorum" dedi.
Scarlet, 13 yaşında ergenlik çağına girdiğinde ağrısız günler geçirmeye başlamış. Ancak yanma ve istenmeyen uyarılma birkaç gün sonra sanki intikam alırcasına daha da şiddetli halde geri dönmüş.
HASTALIK YÜZÜNDEN ANKSİYETE VE OKB TEŞHİSİ KONDU
PGAD, Scarlet’in hayatını fiziksel olduğu kadar psikolojik anlamda da oldukça etkiledi. Stres ve ağrı, ona şiddetli anksiyete ve obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) teşhisi konmasına yol açtı. İçine kapanık biri haline geldi ve ruh sağlığı kötüleşti. Anksiyetesi nedeniyle arkadaş edinmekte zorlanıyordu ve PGAD'nin alevlenme ihtimaline karşı insanların yanında uzun süre kalamıyordu.
Scarlet, 2020 yılında liseden mezun olmadan hemen önce, endişe ve kaygı yaşamadan üniversiteye devam edebilmek için ilk kez bir doktora göründü. Doktora gitme sürecini anlatan Scarlet, “18 yaşıma geldiğimde vücudumun bana saldırdığından oldukça emindim. Bu yüzden aileme bir mektup yazdım. Onlara yüz yüze söylemek istemedim ama o kadar kötüye gidiyordu ki artık onlardan saklayamıyordum. Durmak bilmeyen bir sinir ağrım olduğunu, hatta bunun ağrı bile olmadığını, daha kötü olduğunu yazdım. Onlara bunun kontrol edemediğim bir şey olduğunu söyledim” dedi.
Uyku felci şeytanları, genellikle uyku felci ataklarına eşlik eden kâbus gibi halüsinasyonlardır. Bu durum, hızlı göz hareketi olarak adlandırılan ve rüya görmenin gerçekleştiği uyku aşaması olan REM'in normal bir özelliği olan geçici felcin uyandıktan sonra birkaç saniye veya dakika boyunca devam etmesiyle ortaya çıkar. Uyku ve uyanıklık arasındaki çizgi bulanıklaştığından, kişiler gerçekte orada olmayan şeyleri görür, duyar veya hissederler.
Bir çalışmada, uyku felci teşhisi konulan 185 hastanın yarısından fazlası (yüzde 58) odada genellikle insan olmayan bir varlık hissettiklerini ve yüzde 22'si ise odada bir kişiyi, genellikle bir yabancıyı gördüklerini bildirdi.
Londra Üniversitesi Goldsmiths Anomalistik Psikoloji Araştırma Birimi Başkanı Profesör Chris French, uyku felcinin tarihteki yeri ile ilgili şu bilgileri verdi:
"Uyku felci sırasında görülen halüsinasyonların içeriği büyük farklılıklar gösterebilir, ancak bazı temalar diğerlerinden daha sık ortaya çıkma eğilimindedir. Bunlardan biri, Henri Fuseli'nin 1781 tarihli ünlü tablosu Kâbus’ta güzel bir şekilde resmedildiği gibi şeytanlardır. Orta Çağ'da Avrupa'da uyku felci olayları genellikle felçli, çaresiz kurbanlarına kötü yollarla sahip olan şeytanların saldırıları olarak yorumlanırdı. Erkek iblisler incubi, dişiler ise succubi olarak adlandırılırdı."
Henry Fuseli tarafından yapılan The Nightmare (Kâbus) isimli tablo
İKİ HALÜSİNAYON TÜRÜ VAR
Uyku felciyle ilişkili iki ana halüsinasyon türü vardır ve bunların her ikisi de çok gerçek ve inanılmaz derecede korkutucu görünebilir. Hipnagojik halüsinasyonlar uykuya dalarken, hipnopompik halüsinasyonlar ise uyanırken ortaya çıkar.
Her ikisi de REM sırasında kısmen bilinçli olduğunuzda meydana gelme eğilimindedir, bu nedenle zaten orada olanın çarpıtılmış bir versiyonunu görmemize neden olur. Mesela pencereden içeri giren rüzgar, perdelerin arkasına saklanan gölgeli bir figürü çağrıştırır veya bir yastık yığını yatağın altından çıkan bir canavara dönüşür.
Keratozis pilarise ne sebep olur?
Dermatolog Dr. Amy Freeman, keratozis pilarisin saç, deri ve tırnak oluşumunda rol oynayan bir protein olan keratin biriktiğinde ve ölü deri hücreleriyle birlikte saç foliküllerini tıkadığında ortaya çıktığını söyledi. Bunun sonucunda ise tıkanıklıklar küçük şişliklere neden oluyor.
Yetişkinlerin tahmini olarak yüzde 40'ında ve gençlerin yüzde 50 ila 80'inde keratozis pilaris vardır. Ancak dermatologlar bazı insanlarda neden geliştiğinden tam olarak emin değiller.
Dermatolog Dr. Shari Lipner, bir teoriye göre bu durumun cildin kendini doğal olarak nemlendirme yeteneğine müdahale eden genetik bir mutasyondan kaynaklandığını söyledi ve ekledi: “Mutasyon sizi kuru cilde daha yatkın hale getirebilir, bu da keratozis pilarisi daha da kötüleştirir. Egzama, diyabet veya keratozis pilarisli yakın akrabaları olan kişiler de bu duruma daha yatkın olabilir. Amerikan Dermatoloji Akademisi'ne göre aynı durum astım, alerji veya aşırı vücut ağırlığı olan kişiler için de geçerli.”
Dermatolog Dr. Leslie Baumann ise kuru cildin keratozis pilarisi kötüleştirdiğinin, kış aylarında veya kuru bir iklimde yaşıyorsanız daha fazla alevlenme yaşayabileceğinizin altını çizdi.
Keratozis pilarisi evde tedavi edebilir misiniz?
Dr. Baumann, cilt kuruluğunu önlemenin alevlenmeleri azaltmanın ve genel olarak keratozis pilarisin görünümünü iyileştirmenin en iyi yollarından biri olduğunu söyledi.
"Hamileliğin vücut üzerinde uzun vadeli etkileri olduğunu öğreniyoruz. Bu etkilerin hepsi kötü değil ancak bazı hastalıkların ve tüm nedenlere bağlı ölüm riskinin arttığı görülüyor."
Bu açıklama Columbia Üniversitesi Yaşlanma Merkezi'nde yardımcı araştırmacı olan Calen Ryan'a ait. Ryan ve ekibi, Filipinler'de Cebu Boylamsal Sağlık ve Beslenme Araştırmasının bir parçası olan 1.700'den fazla kişinin verilerini analiz etti. Çalışmanın başladığı 2005 yılında 20 ila 22 yaşlarında olan katılımcılar kan örnekleri vermiş, kaç kez hamile kaldıkları ve bu hamileliklerin canlı doğumla sonuçlanıp sonuçlanmadığı da dahil olmak üzere üreme ve cinsel geçmişleriyle ilgili soruları yanıtlamışlardı. Daha küçük bir grup kadın ise araştırmacıların zaman içindeki değişiklikleri karşılaştırabilmeleri için 2009'dan 2014'e kadar ek kan örnekleri verdi.
Tüm kan örnekleri, epigenetik modifikasyonlar olarak bilinen DNA'daki değişiklikler de dahil olmak üzere yaşlanmayla ilişkili bir dizi biyolojik faktör açısından analiz edildi. Hücreler yaşlandıkça, hangi genlerin açılıp kapandığına dair moleküler izler biriktirirler ve bu değişiklikler hücrelerin biyolojik olarak ne kadar yaşlı olduklarına dair bir vekil görevi görebilir. Bu sözde ‘epigenetik saatler’ aynı zamanda stres ve hücreleri etkileyen diğer fizyolojik ve psikolojik deneyimler gibi şeylerin etkilerini de yakalayabiliyor, bu nedenle hücreleri kronolojik yaşlarından ‘daha yaşlı’ veya ‘daha genç’ hale getirebiliyor.
19 FARKLI GÖSTERGE DEĞERLENDİRİLDİ: HAMİLELİK YAŞLANDIRIYOR
Ryan ve ekibi, katılımcıların yaşlarını değerlendirmek için kromozomların uzunluğundaki (bir hücre bölündükçe kısalan) değişiklikler de dahil olmak üzere 19 farklı göstergeyi değerlendiren bu tür altı epigenetik saat kullandı. Genel olarak, en az bir kez hamile kalmış kadınların, hamile kalmamış aynı yaştaki kadınlardan biyolojik olarak daha yaşlı olduğunu buldular. Hamilelik, hiç hamile kalmamış kadınlara kıyasla yılda yaklaşık yüzde 3 oranında daha fazla olmak üzere, dört aydan bir yıla kadar daha hızlı yaşlanmaya yol açıyor.
BİRDEN FAZLA KEZ HAMİLE KALMAK DAHA ÖNEMLİ BİR ETKEN
Araştırmacılar daha sonra birden fazla kez hamile kalmanın yaşlanma ölçümlerini nasıl etkileyebileceğine de baktı. Daha fazla hamileliği olan kadınlar, daha az hamileliği olan kadınlara kıyasla beş aya kadar daha hızlı yaşlandı ya da yaşlanma hızı hamilelik başına yılda yaklaşık yüzde 2 oranında hızlandı.
Ryan daha sonra hamileliğin etkilerini daha yakından incelemek için küçük bir kadın grubuna odaklandı ve her kadının çalışmanın başlangıcındaki epigenetik saat sonuçlarını dokuz yıl sonraki sonuçlarla karşılaştırdı. Bu sonuçlar daha karışıktı ve daha fazla kez hamile kalan kadınlar, daha az hamileliği olan kadınlara kıyasla epigenetik saatlerin yalnızca ikisinde daha fazla değişiklik gösterdi.
Bu sözler 10 yıldır ölümü bekleyerek yaşayan Jyoti Smith’e ait.
16 yaşına kadar normal bir hayatı olan Jyoti’nin zaman içinde vücudu yavaşlamaya başladı ve ellerini yumruk yapamamak gibi garip belirtiler ortaya çıktı. Aile hekimine giden Jyoti’ye ağrılı bir eklem hastalığı olan artropati teşhisi kondu. Genç kadının ağrı eşiği yüksekti ama zaman geçtikçe eklemleri zorlanmaya başladı, bu da hareketlerinin kısıtlanmasına neden oldu.
DÜĞÜNÜNE İKİ HAFTA KALA ÖĞRENDİ
21 yaşındayken Birmingham'daki kuyumcuda çalışırken şimdiki eşi Dave ile tanıştı. Beraber çalışmaya başladılar ve iş arkadaşlığı önce yakın arkadaşlığa ardından da romantik bir ilişkiye dönüştü. Tüm bu süre zarfında semptomları minimal düzeydeydi ve hayatı oldukça normal görünüyordu.
Evlilik teklifi almıştı, sevdiği adamla hayatını birleştirecekti. Mutluluktan uçuyordu. Ağustos 2014’te düğününe sadece iki hafta kala hayatını değiştirecek bir şey oldu; Jyoti’ye lupus teşhisi kondu. Ancak fazlası da vardı. Doktorları, lupusun genç kadının vücudunu ele geçirmeye başladığını ve kemoterapi almaz ise fazla ömrünün kalmayacağını söylediler.
DOKTORLARA YALVARDI, TEDAVİYİ ERTELETTİ
Genç kadın, aldığı teşhis sonrası yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
Dört çocuk annesi Sarah, sonunda tekrar uykuya daldı ancak birkaç saat sonra uyandığında görüşü kaybolmuştu, hiçbir şey göremiyordu. Korkudan dehşete düşen genç anne, “Genelde başım ağrımaz, ağrısa da hiçbir şey almam. Sadece ağrının geçmesini beklerim. Ama bu farklıydı. Bir şeyler doğru değildi, normalden çok daha fazla acı çekiyordum. Kafatasımın her yerine binlerce iğne batıyordu” dedi.
HİÇBİR ŞEY GÖREMİYORDUM
“Görüşüm bomboştu, simsiyahtı. Hiçbir şey göremiyordum. Ama bu durumu önemsemedim ve yorgun olmama bağladım. Yeni doğum yapmıştım, küçük bir bebeğim vardı. O sırada bir sürü çılgınca şey oluyordu” diyen Sarah yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Gözlerimi ovuşturdum çünkü görüşümün normale döneceğini düşündüm. Ama düzelmedi, ben de eşimin yanına gittim. Durumu anlatınca internette aramaya başladı ve felç geçiriyor olabileceğimi söyledi. Her şeye rağmen bu ihtimale güldüğümü hatırlıyorum.”
MİGRENDEN ŞÜPHELENDİLER AMA GERÇEK ÇOK DAHA CİDDİYDİ
Ne olduğunu anlayamayan Sarah, felç geçiriyor olabileceğini hiç düşünmedi. Ancak bu doğruydu; Sarah felç geçiriyordu. Doktorlar durumu doğruladığında da buna inanmayı reddetti.
Sarah’ın baş ağrısı ve görme güçlüğü dışında başka bir belirtisi yoktu. Doktor ilk başta migren olabileceğini düşündü ve onu bir göz doktoruna yönlendirdi. Doktor genç kadına rutin testler yaptı ve sonuçlar normal çıktı. Ancak görme alanı testinden sonra her şey değişti. Durumun iyi görünmediğini anlayan doktor, Sarah’nın muhtemelen felç geçirdiğini söyledi.
Kocasının internette felç geçirdiğine dair yaptığı araştırmanın doğru çıkması onu şoke etmişti. Sarah hemen çocuklarına bakması için annesini aradı ve hastaneye gitti. Hastanede dört gece kaldı. Bu süre zarfında doktorlar pıhtının nedenini araştırmak için sayısız test yaptı. Son gün, pıhtının boynunun arkasındaki bir arterde oluştuğu ortaya çıktı. Pıhtı oksipital lobuna kadar ilerlemiş ve görme kaybına yol açmıştı.
“Bir şeylerin yolunda gitmediğini biliyordum ama böyle bir şey bulmalarını da beklemiyordum” diyen Maia için tümör haberi büyük şok olsa da aslında doktorlar bu tümörün kanserli olmadığını düşünüyorlardı. Tıpkı Kate Middleton’da olduğu gibi…
BAĞIRSAĞININ BİR KISMI ALINDI, GERÇEK AMELİYAT SONRASI ORTAYA ÇIKTI
Maia Kennedy, kolonoskopinin ardından şubat ayında bağırsağının bir kısmının alınması için ameliyata girdi. Ameliyat sonrası ise bir hafta hastanede kaldı. O sırada bağırsaktan alınan parça biyopsiye gönderildi.
Haftalar sonra, Maia daha iyileşme sürecindeyken biyopsi sonucuna dair bir telefon aldı; bağırsağındaki tümör kanserliydi. Biyopsi, birinci evre bağırsak kanseri olduğunu gösterdiği için kemoterapiye ihtiyacı yoktu.
Maia, “Her şey aralıktan marta kadar çok hızlı gelişti. Hastalık bir anda hayatımı ele geçirdi. Kanser olduğumu söylemek benim için çok gerçeküstü bir şey” dedi.
Şu anda remisyonda olan Maia, kendi deneyimini geçtiğimiz hafta kanser tedavisi gördüğünü açıklayan Galler Prensesi Kate Middleton’ın deneyimi ile çok benzetiyor.
KATE İLE ÇOK BENZİYORLAR... 'ONUN YAŞADIKLARINA EMPATİ DUYUYORUM'
Kate Middeleton uzun süredir sessizliğe gömülmüştü. Aralık ayından beri ortalarda görünmeyen, hiçbir etkinliğe katılmayan, tek bir kare görüntü vermeyen prenses hakkında kraliyet ailesi de hiçbir açıklama yapmayınca türlü iddialar da ortaya gezinmeye başlamıştı. Galler Prensesi ocak ayında planlı bir ameliyat için Londra'daki bir hastaneye yatırılmış ve iyileşmeye devam etmek üzere Windsor'daki evine dönmüştü. Ancak doktorlar ameliyattan sonra yapılan testlerde belirsiz bir kanser türüne rastladılar. Geçtiğimiz hafta Windsor'da çekilen duygusal bir video klipte 42 yaşındaki Kate, kendisine kanser teşhisi konduğunu, teşhisin 'büyük bir şok yarattığını' ancak şu anda önleyici kemoterapi tedavisinin 'erken aşamalarında' olduğunu açıkladı.