Paylaş
Çoğunluk suya sabuna dokunmadan verilen işi yerine getirme telaşında iken neden birileri çıkıp “Hayır, bu böyle olmak zorunda değil! diye risk alıyor? Herkes geleneklerin huzuruna kendini teslim ederken neden birileri onca baskıya rağmen mahalleyi terk etmeyi göze alıyor? Kendi hikâyesini kendi yazanlar, mucitler, kaşifler, liderler, sanatçılar... Nedir ortak özellikleri?
İtiraz şart!
Hayatın her alanında yeni bir yol açanların hikâyesine bakın her birinin inatçı bir asi olduğunu göreceksiniz. İstediğiniz icadı, istediğiniz keşfi, istediğiniz tarihsel dönüşüm anını, istediğiniz markayı alın. Hepsinin başlangıcında bir itiraz vardır. Çünkü yeni bir şey yapmanın ilk koşulu “Bu böyle olmak zorunda değil!” demektir. Bu eleştirel tavır olmadan bu devirde dünya ile rekabet etmek mümkün değil. Adı ekonomik kalkınma ile anılan OECD bile artık eleştirel düşünceyi ekonomik bir yatırım unsuru olarak ölçüyor. Ve maalesef itiraz kültürü bakımdan bizim durumumuz içler acısı: Gençlerimizin yalnızca yüzde 2.2’si ileri derecede eleştirel düşünce becerisine sahip. Bu oran Güney Kore’de yüzde 28! O nedenle itirazı bol bir 2016 diliyorum.
Önce tahayyül!
Devlet okullarından yolu geçen herkes gibi ben de üniversite dahil tam 15 yıl derslerde Atatürk’ü okudum ama ona dair en etkileyici bilgiyi Can Dündar’ın Mustafa belgeselinde öğrenebildim. Çöken bir imparatorluğun cepheden cepheye yenilgiler biriktiren subayı o hengâme içinde oturup bir hayal kuruyor. Saltanata son vereceğini, yeni bir Cumhuriyet kuracağını tek tek yazıyor. Arkadaşlarının müstehzi bakışları ile karşılaması boşuna değil. Yazıldığı zaman için tam bir ham hayal. Ama işte liderlik de böyle bir şey: Koşullardan ve başkalarının yargılarından bağımsız bir şekilde olmayan bir şeyi görmek. Eskiler buna “tahayyül” diyor, şimdilerde biz “vizyon” diyoruz. Ben eskiciyim. O nedenle 2016 beklentilerimi önce tahayyül olarak özetliyorum.
Yaratıcılık koşulları yok saymaktır!
Hayatı bulduğu gibi bırakmayanların ortak özellikleri yaratıcı bireyler olmaları. Yaratıcılığın yalın tarifi de “zamanı ve mekânı yok saymak”tır. Koşulların, tarihi, sosyal, ekonomik ya da politik koşulların, kıskacına hapsolarak yeni bir şey ortaya koymak mümkün değildir. Hayatın her alanında yeni yol açanların ortak özelliği aksi koşullara rağmen akla hayale gelmeyecek yeni yollar aramalarıdır. O arayışta koşulları yok sayma cesareti olanların bol olduğu 2016 olsun.
Kaybetmeyi göze almadan kazanılmıyor!
Angry Bird (Kızgın Kuş), milyarlarca dolara satıldığında bu oyunun nasıl ortaya çıktığını merak etmiştim. Üç kafadar bir araya gelip ufak bir oyun şirketi kuruyor. Angry Bird bu şirketin 52. oyunu. En yaratıcı fikrilerini ilk başta piyasaya çıkartmışlar. Ama umduklarını bulamamışlar. Her biri diğerinden başarısız tam 51 oyun. Ya da Lincoln’ün hayatına bakın. Akla hayale gelebilecek her göreve talip olmuş bir politikacı. Meclis üyeliğinden başkan yardımcılığına kadar aday olduğu her seçimi kaybetmiş bir politikacı. Üstelik müflis bir tüccar. Ama bugün “Amerikan tarihinin en başarılı başkanı kim?” diye sorulduğunda ilk akla gelen isim Lincoln. Örnekleri çoğaltmama gerek yok. Her başarının ardında kaybetmeyi göze almış ama inatla mücadeleye devam etmiş birileri var. 2016 kaybetmekten korkmayanların yılı olsun.
Özetle, 2016’da başımıza gelecek en büyük felaket ülkenin önünde olan sorunlara sıradışı çözümler üretecek bireylerin yetişmemesidir. Gerçek fukaralık budur. O nedenle 2016 ülkemizde itirazı bol, tahayyülü sınırsız, koşulları hiçe sayan ve evet, kaybetmekten korkmayanların yıl olsun.
https://twitter.com/SelcukRsirin
Paylaş