"Pahalı da pahalı...” şarkısıyla başlıyor reklam. Sonra genç bir erkeğin yanındaki genç bir kadın, “Bu adama pahalı bir gömlek giydirmeden yapamıyorum” diyor. Satıcı soruyor:
“Bir gömleğe servet harcarım diyor musun, kazığı seviyor musun.” Hem kadın hem erkek aynı anda bağırıyor, “kazığı çok severim.” Satıcı, “Geç o zaman içeriye” diyor. Reklam, “giydirme” üzerine diyaloglarla sürüyor ve şöyle bitiyor: “Bu bir delilik. Bir gömleğe servet ödemeyin. Gelin bir gömleği 19.90 TL’ye alın.” Yukarıda bahsettiğim reklam filmi 2 yıl öncesine ait. Söz konusu firmanın benzer içerikteki yeni reklamı dikkatimi çekince, eski reklamları da gördüm. Aklıma takıldı... 19.90 TL’ye gömlek olur mu? Firma bütün gömleklerini 19.90 TL’ye mi satıyor? Satıyorsa nasıl para kazanıyor? O satabiliyorsa diğer firmalar neden satmıyor? Yoksa gerçekten aldatılıyor muyuz? Hemen bu soruların peşine düştüm.
ÇOK SATIP AZ KÂR EDİYOR
İlk önce diğer firmalarda daha ucuza gömlek sattığını iddia eden söz konusu firmanın CEO’suna ulaştım. Reklamın iki yıl önceye ait olduğunu hatırlattı ve ekledi:
“Hala bizde 19.90 TL’ye gömlek var biliyor musunuz.”
“Tüm gömlekleriniz bu fiyata mı” diye sordum.
“Hayır, 24.90, 39.90 en pahalısı, leke tutmaz yüzde 100 pamuklusu 49.90, 59.90 TL” cevabını aldım.
“Peki, nasıl oluyor da 19.90 TL’ye gömlek satabiliyorsunuz”
DÜN Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan’ın, Osmangazi Köprüsü geçiş fiyatının 88.75 TL’den 65.65 TL’ye düştüğünü açıklamasının hemen ardından İDO’nun da Eskihisar-Topçular feribot geçiş ücretinin de tek yön 60 TL’den 45 TL’ye gidiş gelişin ise 100 TL’den 80 TL’ye düşürüleceğine ilişkin bilgiler kulislere sızdı.
Eğer bu bilgi resmileşirse Ulaştırma Bakanlığı’nın açıkladığı indirim kararına feribot işletmecilerinin kayıtsız kalmayacağı da anlaşılmış olacak. Ulaştığım bilgilere göre Osmangazi Köprüsü’nün açılmasıyla, feribot yüzde 45 müşteri kaybetti. Yani müşterinin yüzde 45’lik bölümü yeni köprüye kaydı. Bunların çok önemli bölümünün de otomobiller olduğunu belirtmekte fayda var. Ticari araçlar, maliyet yönünden avantaj sağladığı için köprüden geçmek yerine zaman kaybetseler de feribotu tercih etmeyi sürdürüyor. Köprü ve feribot fiyatlarının karşılıklı aşağıya çekilmesi sonucunda bu tablonun çok da değişmeyeceğini düşünüyorum. Dün art arda yapılan açıklamalar sonrasında ortada bir gerçek var. Köprü-feribot rekabetinden karla çıkan vatandaş oldu.
DEVLETİN GARANTİSİ 140 TL
Osmangazi Köprüsü bir yap-işlet-devret projesi. Bu bağlamda devlet işletmeci firmaya her gün için 40 bin araçlık geçiş garantisi vermişti. Bu yılda 14 milyon 600 bin araç ediyor. Araç başına verilen garanti ise 35 dolardı. Ancak her yılbaşı Amerika’daki enflasyona göre garanti fiyatta güncelleme yapılıyor. 2017 itibariyle araç başı garanti ücretin 40 dolara çıkması bekleniyor. 40 dolarlık garanti güncel fiyatlardan 140 TL ediyor. Köprüden geçen araçların 65 TL’si vatandaştan kalan 75 TL ise devletten çıkıyor. Araç geçişi 40 binin altında kalırsa aradaki fark kadar araç için 140 TL’nin tamamını devlet ödüyor. 89 TL’lik fiyat nedeniyle köprüden geçen araç sayısı bazı günlerde ancak 20 bine ulaşmıştı. İndirim ile araç sayısında artış hedefleyen devlet böylece kendi ödeyeceği garanti ücretini azaltmayı hedefliyor. Ancak aynı zamanda feribot fiyatlarının da aşağıya çekilmesi bu senaryoyu biraz güçleştireceğe benziyor.
PARA MI ZAMAN MI
3 Aralık Cumartesi günü Hürriyet’te yayınlanan Vatandaşın Ekonomisi köşesinde İstanbul’dan (Mahmutbey) Gemlik’e iki farklı yoldan gitmenin maliyetini çıkarmıştık. Köprüdeki indirim sonrası feribot fiyatının da ineceği varsayımıyla dün bu analizimizi güncelledik. Ortaya şöyle bir tablo çıktı. Yeni otobanları, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü, Osmangazi Köprüsü’nü kullanıp İstanbul’dan Gemlik’e ulaşmak bize yakıt da dahil 187.3 TL’ye mal olmuştu.
Şimdi bu yolculuğun bedeli 166.25 TL’ye geriledi. Mahmutbey’den Gemlik’e TEM otoyolu, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Eskihisar-Topçular feribotuyla ulaşmanın maliyeti 3 Aralık’ta 103.75 TL olmuştu. Eğer feribot fiyatları resmen 45 TL’ye çekilirse, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün de 2.25 TL zamlandığı düşünülürse şimdi bu güzergahın yakıt dahil toplam maliyeti 91 TL olacak. Otoyollara yüzde 15 zam yapılacağı açıklandı. Devletin ve özel sektörün işlettiği otoyolların yeni fiyatlarıyla ilgili ayrıntılı açıklama yapılmadı. Bu yüzden hesaba katmadığımı belirtmem gerekiyor.
Metrekare bazında en yüksek aidat değerine sahip konut projesi 18.83 TL ile İstanbul Avrupa yakasında iken, metrekare bazında en düşük aidat değerine sahip konut projesi ise ortalama 0.20 TL ile Ankara’da bulunuyor. Yani İstanbul’da 100 metrekare bir evin aylık aidat bedeli 1800 lirayı aşarken, Ankara’da 20 liraya kadar geriliyor.
Dikkat edin bu bedeller 100 metrekare için. Evin boyutu büyüdükçe aidatlar da yükseliyor. Ortak kullanılan alanlardaki hizmetler (havuz, sosyal tesis vs.), çalışan sayısı, ısıtmanın şekli vs aidat bedellerinin oluşmasında başlıca etkenler. Son dönemde özellikle markalı konut projelerinde iki ayrı yönetim şekli tercih ediliyor. Birincisi projeyi yapan firma belli süre yönetimde kalıyor. Ya da bir yönetim şirketiyle anlaşarak projeden çekiliyor.
Markalı olmayan orta ve küçük ölçekli sitelerde ise yönetim kat malikleri arasından seçiliyor. Aynı durum mahalle arasındaki normal apartmanlar içinde benzer bir durum söz konusu. Sitelerin giriş kapılarının çokluğu, ihtiyaç fazlası sosyal tesisler aidatları şişirebildiği gibi, ticari birimlerin gelirinin yönetime artırılması gibi durumlarda ise aidatlar azalıyor.
Elimize, bazı projelere fahiş yükseklikte aidat uygulandığına ilişkin pek çok şikayet ulaştı. Bazı yeni evlerde 3+1 daire için ödenen aidat bir başka sitedeki 1+1 evin kirasına eş değer durumda.
Ev alacak ya da kiralama yapacak herkesin evin bedeli ve kirasını nasıl fazlasıyla sorguluyorsa, hem söz konusu konutun hem de benzer konutların aidatlarını da sorgulamasının menfaatine olacağı çok açık.
Peki ama aidatlar nasıl belirleniyor. Aslında mantık basit. Söz konusu apartman, sitenin bir yıl içindeki olası harcamaları yani giderleri bütçelendiriliyor. Varsa gelirler bu giderlerden düşülüyor. Kalan kısım önce malik sayısına bölünüyor ve bir malikin yılda ödemesi gereken aidat bulunuyor. Daha sonra bu da 12’ye bölünerek aylık aidat oluşturuluyor.
BÜTÇEYİ İNCELEMEYİ UNUTMAYIN!
Her malikin öncelikle çıkış noktası olan yıllık bütçeyi incelemesi, itiraz etmesi mümkün. Satın alma, teklif alma gibi her kararın oylama ile alınması gerekli. Yani yönetimin kafasına göre harcamalar planlayıp sonra bu harcamaları aidatlara yedirmesi gibi haksızlıklar varsa ancak bu bütçelerin detaylı incelenmesiyle ortaya çıkacaktır. Malikseniz bu bütçenin denetiminden, yapılan oylamalara katılmaktan ve yönetim seçmekten siz sorumlusunuz unutmayın. Aidatları bir kısım maliklerin ödememesi ya da geç ödemesi bütçeyi etkileyecektir. Eldeki paranın ortak giderlere yetmemesiyle ortaya çıkacak zararlar da borcunu zamanında ödeyen maliklere de yük olup haksızlığa neden olacaktır. Bu yüzden geciken veya hiç alınamayan aidatlara bazı yasal faizler uygulanır. Ancak bu konudaki yasal hükümler tam olarak bilinmediği için çoğunlukla da bu uygulamalarda yanlışlıklar olur. Ben de apartmanlarda siteler de kavgalara neden olan gecikmiş aidatlara uygulanması gereken yasal yaptırımları mercek altına aldım. Bu konuda bilgi ve tecrübesine güvendiğim Avukat
GERİDE bıraktığımız haftanın önemli haberlerinden biriydi. Hükümet, borcunu yasal süresi içinde ödemediği için takibe düşen bu yüzden de kara listeye alınan yüz binlerce şirketin, esnafın ve şahsın kredi sicilini temizlemek için düğmeye bastı. Torba yasaya eklenen düzenleme 2017 itibarıyla yürürlüğe girecek. Yani özetle geçmişin üzerine bir sünger çekilecek, kredi borcunu ödemeyen, ödeyemeyen kim varsa affedilecek. Böylece onların da tekrar uygun şartlarla kredi alabilmesinin önü açılacak. Bunun doğruluğunu yanlışlığını tartışmayı bir tarafa bırakıp bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Geçtiğimiz aylarda yapılan bir düzenleme ile vatandaşların bireysel olarak aldığı kredilerin yeniden yapılandırılması için yasal düzenleme yapılmıştı. Canlı kredilerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin genel düzenlemeler bulunmamakla birlikte sadece bireysel kredilerde yeniden yapılandırmaya ilişkin vadeleri sınırlayan düzenlemeler mevzuatta yer alıyor. İşletmelerin aldığı krediler ise unutulmuş durumda. Geçmişte kredi borcunu ödemeyen veya ödeyemeyenler af edilsin ama şu anda kredi borcu bulunan ama zorlanan işletmeler için niye bir şey yapılmıyor? Onların da takibe düşmesi mi bekleniyor?
MALİYET, TAHSİLAT DERT
Bu konuyu neden şimdi gündeme getiriyorum? Çünkü zor bir dönemden geçiyoruz, zamanında alınacak bazı tedbirlerle ileride yaşanacak olası sorunlar giderilebilir. Hükümetin açıkladığı önlemlerden de anlaşılacağı üzere bazı sektörlerde ciddi durgunluk yaşanıyor. Özellikle böyle dönemlerde işletmeler, maliyetlerdeki aşırı artışları satış fiyatlarına yansıtamaz. Pazar ve ciro kaybına uğrarlar. Kur yükselmesi gibi beklenmeyen girdileri oluşur. Alacaklarının tahsilatında zorluk yaşarlar. Gerekli finansmanı da sağlayamazlar. Yılların işletmeleri geçici likidite sıkıntısı çekerek bankalar ile diğer finansal kuruluşlara ve piyasaya olan geri ödeme yükümlülüklerini zamanında yerine getirmekte zorlanır.
Kredi değerliliğinde önemli bir sorun olmayan, gelir getirici faaliyetlerine devam eden ancak yaşadığı geçici likidite sıkıntısı nedeni ile kredi geri ödemelerini zamanında yapamayan veya yapamayacağı önceden belli olan işletme sayısının hiç de az olmadığını düşünüyorum. Kredi geri ödeme vadelerinin nakit akışlarına uygun olacak şekilde yeniden yapılandırılması göz ardı edilmemeli. Çünkü, işletmelerin ticari sicillerinin bozulmadan sorunsuz bir şekilde faaliyetlerine devam etmesi, istihdam kaybı yaratmaması sadece kendileri için değil ülke için de önem taşıyor.
Mevcut şartlarda işletme kredilerinin yeniden yapılandırılmasının önünde çok sayıda caydırıcı yasal düzenleme var. Bu yüzden yapılandırma uygulamaları istenilen düzeyde değil. Türkiye Bankalar Birliği verileri dikkate alındığında Haziran/2016 dönemi itibarıyla bankacılık sektöründen yeniden yapılandırılan kredilerin toplam kredilere oranın sadece yüzde 2.8. Dikkat edin bu oranın düşük olması ihtiyaç olmamasından değil caydırıcı düzenlemeler nedeniyle. İşte tam da bu sorunun giderilmesi gerekiyor.
YENİDEN YAPILANDIRMAYI BANKACILAR DA DESTEKLİYOR
YENİDEN yapılandırma uygulamalarının yaygınlaştırılması, işletmelerin ihtiyaç duyduğu anda ve ihtiyacı ölçüsünde yeniden yapılandırma uygulamalarından faydalanabilmesi için tüm tarafların taşın altına elini koyması ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bu konuda bankacılarla da yaptığım görüşmeler sonrasında elde ettiğim şu olguların altını çizebiliriz:
- Yürürlük tarihi 01 Ocak 2018’e ertelenen yeni Karşılıklar Yönetmeliği’nde canlı kredilerin yeniden yapılandırılmasının borçluya tanınan bir “imtiyaz” olarak tanımlandığı ve yeniden yapılandırılan tüm canlı kredilerin “Birinci Grup-Standart Nitelikli Krediler” grubundan çıkarılarak “İkinci Grup-Yakın İzlemedeki Krediler” grubuna alınmasını zorunlu kılındığı görülüyor.
YILIN son günleri yaklaşırken bir tarafta hafiften de olsa hissedilir derecede bir ekonomik durgunluk bir tarafta da yılbaşı alışveriş heyecanı var. Geçtiğimiz hafta alışveriş merkezlerini, caddeleri şöyle bir dolaştım. Bir hafta kalmasına rağmen yılbaşı alışverişlerinin daha önceki yıllara göre düşük tempoda seyrettiğini söyleyebilirim.
Özellikle yıl sonlarında mağazalar indirim kampanyaları düzenler. Amaç hem elde kalan malları bitirip yeni modellere yer açmaktır, hem de yılı iyi bir ciroyla kapatmak. Bu yıl belki de durgunluğunda etkisiyle indirim kampanyaları iyice abartılı boyutta. Mağaza vitrinlerinde devasa anonslar dikkat çekiyor. Yeni gözde YÜZDE 70 indirim.
Ben de bu hafta bu indirim anonslarını mercek altına aldım. İstanbul’daki büyük bir alışveriş merkezinin (AVM) yolunu tuttum. Daha bu AVM’ye varmadan yol kenarındaki bir spor mağazasının duvarlarına asılmış devasa afişler ilgimi çekti. Aynen şöyle yazıyordu: “% 70, % 60, % 50 BAŞLAYAN İNDİRİMLER...” Ne anlarsınız bu afişten. Ben her üründe en az yüzde 50 indirim olduğu düşüncesiyle mağazanın içine girdim. Ürünleri incelemeye
başladım. Bazı ürünler tek fiyata örneğin 30 TL’ye satılıyordu. Bu ürünlerin orijinal fiyatını sordum. Görevli, “40-50 lira falandı” dedi. Daha pahalı ürünlere yöneldim. Etiketlerinde 100-150 TL yazıyordu. Bu fiyattan satıldıklarını öğrendim.”İndirimli mi bunlar” diye sordum. “Evet” dedi. Orijinal fiyatlarını sordum. Kızdı; “Ne yapacaksın” diye sordu. Afişteki yüzde 70 indirim anonsunu hatırlattım. “Hangi ürün yüzde 70 indirimli” diye sordum bu kez. Daha da kızdı; “Hepsi indirimli bunların” dedi.
ASLINDA bu konuyu önümüzdeki haftalarda ele alacaktım ancak hafta içi Anadolu Ajansı’nın geçtiği bir haber üzerine hemen ele almak şart oldu. Haberde, Tüketiciler Birliği Başkanı Mahmut Şahin, tüketicilerin araç servislerinde iş bittikten sonra ne istenirse ödemek zorunda bırakıldığını iddia ediyor ve “Garanti kapsamının dışına çıkmamak için yetkili servise giden tüketici kat kat ücret ödemekle yüz yüze kalıyor” diyor.
Mahmut Şahin’in dile getirdiği konu çok önemli. Türkiye’de satılan sıfır araçların her türlü bakım ve onarımının garanti kapsamı süresince ‘yetkili servis’te yapılması şart koşuluyor. Hatta bazı otomobil markaları araçlarında kullanılacak akaryakıtın bile kendi belirttikleri marka olmasını istiyor. Aksine davranışlarda garantinin bozulacağının altı çiziliyor.
Şahin, yetkili servislerin çok ciddi oranlarda para akışı olduğuna dikkat çekiyor, “İnsanlar bir seferlik tamiratta binlerce lirasını buralara bırakıyor. Ancak bazı art niyetli olduğunu düşündüğümüz uygulamalar yapılıyor. Bunlardan en rahatsız edeni de yetkili servislerin vatandaşların mağduriyetlerini ve çekincelerini fırsat bilip, fahiş oranlarda para talebinde bulunması. Bu konuda çok fazla şikayet alıyoruz” diyor.
YETKİLİ SERVİS KONFORLU
BUGÜN üreticide 6 lira olan kuru kayısı markette 29 lira 90 kuruşa, 45 kuruş olan mandalina 2 lira 10 kuruşa, 45 kuruş olan portakal 2 liraya, 35 kuruş olan lahana 1 lira 50 kuruşa, 67 kuruş olan elma 2 lira 56 kuruşa, 30 kuruş olan kuru soğan 1 lira 13 kuruşa, 70 kuruş olan kabak 2 lira 53 kuruşa, 3 lira 50 kuruş olan kuru üzüm 12 lira 58 kuruşa, 6 lira 50 kuruş olan kuru incir 22 lira 95 kuruşa tüketiciye sunuluyor.”
Bu sözlerin sahibi Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar. Bayraktar neredeyse çeyrek yüzyıldır bu görevde. Görev yaptığı süre içerisinde onlarca hükümet bir o kadar da bakan gördü. Ancak Bayraktar’ın gündemi hiç değişmedi. Türkiye’de üreticinin binbir güçlükle ektiği on paraya sattığı ürünün tüketiciye fahiş fiyata ulaştığını iddia
etti durdu.
Bakın geçtiğimiz hafta Bayraktar yoğun gündemin içinde kaybolup giden açıklamasına şu sözlerle devam etti,
“TZOB tarafından izlenen 34 üründe Kasım ayında ortalama yüzde 189,15 üretici market fiyat farkı görüldü. Kuru kayısı 5, mandalina 4,7, portakal 4,4, lahana 4,3, elma ve kuru soğan 3,8, kabak ve kuru üzüm 3,6, kuru incir 3,5 kat fazla fiyatla tüketiciye satıldı.”
MALUM dolar aldı başını gidiyor. Yılbaşı itibariyle yeni zamlar kapıda. Tasarrufun önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Ben de bu hafta yolculuk maliyetleriyle ilgili bir araştırma yapmaya çalıştım.
Mercek altına aldığım güzergah İstanbul ve çevresinde yapılan yeni yolları ve köprüleri kıyaslıyor. Tek tek köprülerden ve yollardan geçişler, hem zaman hem de maliyet açısından çokça yazıldı, çizildi, konuşuldu ama ben olayı bir bütün olarak ele aldım. Aynen binlerce otomobil ve kamyonun yaptığı gibi Mahmutbey’den çıktım yola Gemlik’e kadar gittim. Maliyet ve zaman açısından size kılavuz olabilecek bilgilerle geri döndüm.
AMACIM NEYDİ?
Son dönemde yol ve köprülere müthiş yatırımlar yapıldı. Elbette bu yatırımların bir maliyeti var. Tabii bu maliyet dönüp dolaşıp sonuçta vatandaşa da yansıyor. Acaba İstanbul Boğazı’na inşa edilen Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçip sonrasında Osmangazi Köprüsü’ne ulaşmanın oradan yeni yapılan otobanı kullanıp Gemlik’e kadar gitmenin maliyeti tam olarak kaç liraydı. Bu yolculuk ne kadar sürüyordu? Kıyaslama yapmak için eski usullerle geri dönsem kıyaslama açısından nasıl bir tablo ortaya çıkardı.