Sefer Levent

Kurtlar sofrası

13 Ocak 2018
Bazı restoranlarda yediğimiz çoğu mezeler fabrikalarda imal ediliyor. Ara sıcak adı altında satılan dondurulmuş ürünler günlerce aynı yağda kızartılıyor. Yine fabrikalarda paketlenen salatalara kimyasal nar ekşisi ve zeytinyağlar boca edilip servis ediliyor. Bu haftaki konumuz, çorbasından lahmacununa restoranlarda yediğimiz daha doğrusu yediğimizi sandığımız ürünler...

YILLARDIR yeme-içme konusuna takılmış sıra dışı bir işadamı olan Doğan Yıldırım ile tanıştığımızda bu haftaki Vatandaşın Ekonomisi’nin konusu hemen zihnimde belirdi. Ücretini ödediğimiz, yediğimiz-içtiğimiz ürünlerin akıbetine hakim miyiz? Ne diye ödüyoruz, aslında ne yiyoruz, içiyoruz? Yıllarca dışarıda yemek konusunda zorlanan en sonunda kendisi restoran işine giren Yıldırım beni öylesine tedirgin etti ki bundan sonra yiyeceğim her şeye daha bilinçli bakacağım, sorgulayacağım bir gerçek. Umarım siz de öyle yaparsınız çünkü parasını ödediğiniz ürünün sağlıklı ve gerçek olması hakkınız.

Sonrasında gıda alışverişi ile devam edeceğiz ama bu hafta ve önümüzdeki hafta konumuz restoranlar. Acaba restoranlarda yediğimiz her şey gerçek ve sağlıklı mı... Yoksa işin içine maliyet düşürmek için başka şeyler mi giriyor? Buyurun başlayalım...

MEZELER FABRİKADAN

İster İstanbul Boğazı’na uzanın, ister Ankara’ya, ister İzmir’e isterseniz dilediğiniz şehire... Sıra sıra restoranların vazgeçilmezidir mezeler... Şakşukasından ezmesine, favasından humusuna masaları donatır. Ama bilmenizi isterim ki restoranların büyük bölümü bu mezeleri kendisi yapmıyor. Bu işi meslek edinen fabrikalarda üretilen mezeler restoran restoran satışa sunuluyor. Zaten aynı bölgedeki restoranlara gidiyorsanız mezelerin neredeyse birbiriyle aynı olduğunu çoktan fark etmiş olmalısınız. Artık endüstriyel hale gelen mezelerin birbirinden tek farkı alım ücretleri yani maliyetleri. Bu sektörde de yoğun bir rekabet olduğunu, ucuza restoranlara satılan mezelerin içeriğinin sorgulanması gerektiğini
hatırlatmamızda fayda var.

AZ PORSİYON KİMYASAL ÇORBA

Mercimek, ezogelin vs çorbaların yanı sıra et veya et ürünlerinin kullanıldığı çorbalara özellikle dikkat etmek gerekiyor. Tavuk suyu çorbanın içindeki etin tavuğun neresi olduğu çorbanın fiyatını doğrudan etkiliyor. Yuvalama çorbanın içindeki kıymanın maliyetini göz önüne alırsanız çoğu zaman bu kıymanın içine bir takım ekstra ürünler katılabileceğini sakın aklınızdan çıkarmayın. En hassas olmanız gereken çorba ise işkembe. İşkembelerin doğal yollarla saatlerce yıkanıp beyazlatılması gerekiyor. Oysa kostikle yıkanıp tertemiz edilmiş bembeyaz işkembeden yapılan kimyasal çorba içme ihtimaliniz çok yüksek.

ARA SICAKLAR DEPODAN

Yazının Devamını Oku

Akla zarar ödemeler!

6 Ocak 2018
BU hafta ‘Vatandaşın Ekonomisi’ne bir soru ile başlayalım. ‘Almadığınız hizmetin bedelini peşinen öder misiniz?’ Eminim, “Öderim, duruma göre değişir” diyeniniz de vardır, “Yok canım, hayatta ödemem” diyeniniz de... Bal gibi ödüyoruz... Üstelik istesek de istemesek de... İşte size üç örnek...

1- PEŞİN MUAYENE!

Hastane, dişçi, psikolog-pedegog, göz doktoru... Adında muayene, terapi geçen nereye giderseniz gidin daha kapıdan içeriye girdiğiniz anda varsa özel sağlık sigortanızdan yoksa peşinen ücreti hemen tahsil ediyorlar. Oysa siz daha muayene olmadınız, hiçbir hizmet almadınız. Nasıl bir ürünü görüp beğenip alıyor ve ücretini ödüyorsanız alacağınız sağlık hizmetinde de aynısı olmalı. Oysa yok. Parayı peşin ödüyor, yeri geliyor randevunuza rağmen saatlerce bekliyorsunuz. Aynı Tarkan’ın şarkısı gibi “Kuzu, kuzu...”

2- HGS’YE HİZMET!

Hızlı Geçiş Sistemi (HGS) aracı olanlar için artık olmazsa olmaz bir ödeme sistemi. Köprü ve yolların paralı olması, pahalılığı bu tartışmaları bir tarafa bırakıyorum. Hiç olmazsa HGS’mize para yüklerken bir de bu işlem için para ödemesek. Okurum, M.B.’nin e-posta gönderisi şöyle: “13 Aralık’ta HGS’me online yani internet aracılığı ile 50 TL yükledim. Bunun için benden bir de 2 TL hizmet bedeli alındı. Ben hizmet almadım, hizmet verdim. Kendi yaptığım işlem için hizmet bedeli alınacaksa benim almam lazım. Yani bana iskonto yapılması lazım, bir de üstüne hizmet bedeli alınıyor.Niye...”

3- CÜZDANA TÜNEL!

Hatırlarsanız 2017’nin son yazısında bir taksicinin yol üzerindeki her uyarı levhasını bana ‘havadan geçiş’ paralı yol diye yutturmaya çalışıp nasıl fazladan para tahsil etmeye çalıştığını yazmıştım. Tabii ki bu kötü niyeti tüm taksicilere genelleyemeyiz. Ancak, taksiciler, dernekleri odaları olan çok geniş bir aile... Beklerdim ki, İstanbul Taksiciler Esnaf Odası, ya da benzeri dernekler bana ulaşsın. En azından bu taksicinin kim olduğunu öğrenip kendi içlerinde benzer olayların yaşanmaması için önlemler alsınlar. Görüyorum ki bu konuda sıkı bir vurdum duymazlık var. Umarım giderilir.

Hazır taksi konusuna girmişken bu haftaki konumuza tam oturan, okurum H.S.’nin e-postasını da aktarmam da fayda var.

“Taksiciler havadan vuruyor” başlıklı yazınızı ilgi ile okudum. Benim de başımdan geçen bir olay var, Not almışım, ama kime yazacağımı, kime şikayet edeceğimi  bilemediğimden öyle kalmış. Sizin yazınızı okuyunca, en iyi adres olduğunuzu düşündüm. Kadıköy’den birinci köprü üzerinden Atatürk Hava Limanı’na (AHL) giderken taksi dönüş için köprü ücretini talep ediyor. Haklı.  Söyleyecek bir şey yok. Ancak AHL den Avrasya tünelinden geçerek Kadıköy’e geliyorsanız, taksi 17 TL yerine 35 TL geçiş ücreti istiyor ve alıyor. ‘Dönüşte köprü boş, ücret ödemeden geçersin’ diyorum, kabul etmiyor. Eminim tünelden dönmüyor. Bu da tünelden vurgun değil mi...”

Yazının Devamını Oku

Kargocular e-ticaretin hızına yetişemiyor!

30 Aralık 2017
E-ticaretin toplam perakendedeki payı hızla artıyor. Yakın gelecekte klasik alışverişi sollaması işten bile değil. Ancak bu hızlı yükseliş kargocuları özellikle kampanya dönemlerinde çaresiz bırakıyor. Bazı e-ticaret şirketleri kendi şirketlerini kurup özel çözümler üretse de sektörün genelinde ciddi sorun var.

SON dönemde bu konuyla ilgili o kadar çok okur mektubu aldım ki araştırmak şart oldu. E-ticaret şirketlerinin kampanyalarından alınan malların geç teslim edildiğine ilişkin iddialar üzerine yaptığım çalışma gösterdi ki Türkiye’deki kargocular e-ticaretin hızına yetişemiyor. Peki ama sorunun kaynağı ne? Gelin adım adım gidelim.

E-ticaret baş döndürücü bir hızla büyüyor... Teknolojideki her yeni gelişme oturduğumuz yerden alışveriş yapma imkanını artırıyor. Düşünsenize, TV, buzdolabı, deterjan, kıyafet, ayakkabı vs almak için mağaza mağaza gezerdik. Şimdi cep telefonu ya da bilgisayarınızdan yapacağınız 5 dakikalık bir araştırma, istediğiniz şeyin en ucuzu neredeyse hemen ortaya çıkarıyor. Karar verdiğiniz anda eğer daha önce bilgileriniz de kayıtlıysa istediniz ürünü almanız saniyeler sürüyor. Üstelik bu ürün kapınıza kadar teslim ediliyor.  Pazardaki rakamlar her şeyi anlatıyor. Bakın bu verileri TÜSİAD’ın hazırladığı ‘Dijitalleşen Dünyada Ekonominin İtici Gücü: e-Ticaret’ raporundan aldım...

1.6 TRİLYON DOLAR

- Küresel e-ticaretin hacmi son 4 yılda 630 milyar dolardan 1.6 trilyon dolara, toplam perakende içerisindeki payı ise yüzde 4.2’den yüzde 8.5’e ulaştı. 2021 yılında bu oranın yüzde 13 seviyesine ulaşması bekleniyor.

- Türkiye’de e-ticaretin hacmi 2016 itibarıyla 17.5 milyar TL’ye ulaştı. 2012 yılında yüzde 1,7 olan e-ticaretin toplam perakendedeki payı ise yüzde 3,5’e yükseldi.

- Türkiye’de internet kullanan her 3 kişiden 1’i online alışveriş yapıyor. Online alışverişin tercih edilmesindeki en önemli etken ise uygun fiyat beklentisi.

Tüm bunlar gösteriyor ki bu hızla gidersek yakın bir gelecekte e-ticaret klasik ticaretin yani gidip almanın yerini geçecek. İyi de bu sektörün tüm paydaşları buna hazır mı? Kesinlikle değil.

Başta da belirttiğim gibi kargocular bu hızlı büyüme karşısında çuvallamış durumda. Öyle ki bazı e-ticaret siteleri kendi kargo şirketlerini kurdu. Kargo nedeniyle yaşanan gecikmelerin ve sorunların haksız bir biçimde kendilerinden kaynaklandığı algısına neden olduğunu öne süren e-ticaret şirketleri, “Kargo şirketleriyle çalışmamız gösteriyor ki aslında yüzde 80’e yakın taahhütler yerine getiriliyor. Ancak yüzde 20 çok yüksek bir oran. Özellikle özel kampanya dönemlerinde sektörün günlük gönderileri neredeyse 5-10’a katlanıyor” görüşünde.

Yazının Devamını Oku

Bu çift kanatlı gençler uçuyor!

24 Aralık 2017
Geleceğin liderlerini keşfederek, onlara takım ruhunu aşılamayı amaçlayan Young Guru Academy (YGA) her yıl 50 binin üzerinde lise ve üniversite öğrencisinden başvuru alıyor. 5 aşamalı mülakatla 50 kişi seçiliyor. Ben de bir hafta sonu YGA ailesi ile hıncahınç dolu salonda tanıştım...

HANİ bazı ortamlarda bulunmak içinizi ısıtır, enerji ve mutluluk verir... İşte öylesine bir buluşmaydı bizimkisi. Büyük Young Guru Academy (YGA) ailesiyle iki hafta önce hınca hınç dolu 2 bin 300 kişilik bir salonda tanıştım. Türkiye’nin zirvesine çıkmış iş insanları, bilim insanları, yöneticiler lise ve üniversite öğrencileri ile beraber olmak tecrübelerini aktarmak, çift kanatlı gençlerin yetişmesine katkı sağlamak için koşa koşa gelmişti. Çift kanatlı gençler... Aslında biraz sonra okuyacaklarınızı bir cümle ile özetlemem gerekirse işte bu. İki ayrı buluşmada en çok bunu duydum Sinan Yaman’dan. Kendisi Unilever’de global inovasyon takımının 22 ülkeden sorumlu yöneticisiyken ayrılmış. Anne öğretmen, baba hakim bir ailede yetişince Sinan Yaman’ın giderek başkalaşan bir adama tahammülü olmamış ve kariyerini bir kenara bırakıp kendisini eğitime adamış. Özel okul, üniversite, vakıf falan değil, uluslararası bir sivil toplum örgütü olan Young Guru Academy’nin (YGA) kurucusu ve ilk başkanı Sinan Yaman. Onun, arkadaşlarının, gönüllülerin, mentorların  kısacası YGA Ailesi’nin büyük bir amacı var artık. Çift kanatlı gençlerin yetişmesi...Peki ama çift kanatlı genç ne demek?

Çift kanatlı bir gencin ilk kanadında vicdanlı hayaller var. YGA’ya seçilecek gençler önce vicdanlı olacak. Amacı uğruna birilerini ezen, gözünü para bürümüş hayalleri olanlara geçit yok burada... Diğer kanatta donanım ve yetenek var. Kendini yetiştirmiş ya da yetişmeye aday, dinleyen, öğrenen, üreten bir gençlik hedef...

Sadece bu da değil. Yani çift kanatlı gençlerin yetişmesiyle bitmiyor YGA’nın amacı. Nihai hedefte bu çift kanatlı gençlerin birlikte uçması var. Yani takım oyunu oynamayan, bireysel başarı peşinde koşanların da yeri yok YGA’da...

YGA’LILAR NASIL YETİŞİYOR

YGA’ya her yıl 50 binin üzerinde lise ve üniversite öğrencisi başvuruyor. 5 aşamalı mülakatla 50 kişi seçiliyor. Seçilen YGA’lılar bilim insanı, akademisyen ve uluslararası tecrübesi olan üst düzey yöneticilerden oluşan; aralarında Prof. Aziz Sancar, Prof. Kristi Raube, Faruk Eczacıbaşı, Prof. Mehmet Toner, Ali Koç, Prof. Doğan Cüceloğlu gibi isimlerin olduğu YGA Hayal Ortaklarından besleniyor. Öğretilerini YGA’nın sosyal inovasyonlarında 5 bin saatin üzerinde gönüllü çalışırken içselleştiriyorlar. YGA’nın global partnerleri Harvard, MIT, Duke ve UC Berkeley ile yapılan stratejik ortaklık kapsamında bu üniversitelerden gelen öğrenciler de sahada YGA’lılarla birlikte çalışıyor.

3 AŞAMALI PROGRAM

Yazının Devamını Oku

Fark et, ara, pazarlık yap, iptal olsun

16 Aralık 2017
Bankaların kredi kartı için yıllık ücret alması yasalarla düzenlenmiş hakları. Ancak kart sahipleri bazı bankaların müşteri temsilcileriyle pazarlık yapıp şartlı/şartsız kredi kartı ücretlerini iptal ettirebiliyor.

YIL sonu yaklaşıyor. Son dönemde etrafımda sık sık kredi kartı aidatlarından serzenişler duymaya başladım. Bu konuda okurlardan da e-postalar yağmaya başlayınca konuyu tekrar ele almakta fayda gördüm. Tam mevzuatı inceliyordum ki aklıma kendi kredi kartlarımı kontrol etmek geldi. Bir bankanın kasım ayı ekstreme ‘yıllık üyelik ücreti’ yansıttığını fark ettim. Bana gelen e-postalarda vatandaşlar bankalarını aradıklarını, bankaların bazen şart öne sürüp bazen de sürmeden bu ücretleri iptal ettiğini aktarıyordu. Ben de bankanın müşteri temsilcisini aradım. Ücretin iptal edilmesini istedim. Aksi halde kartımı iptal etmeyi düşünebileceğimi de belirttim. Müşteri temsilcisi benim eski ve iyi müşterileri olduğumu, ödemelerimi düzenli yaptığımı aktarıp “Ücretin iptalini sağlıyorum” dedi. Kredi kartıma yansıtılan yaklaşık 100 liralık ücret iptal oldu.

Ekonomi servisinden bir diğer arkadaşım bu kez başka bir bankayı aradı. Benzer diyaloglar sonrasında kendisine iptal için iki yol önerildi. Ya alışveriş yaparak topladığı puanlardan tahsilat yapılacak yetmezse puan borçlanacaktı, ya da 15 Mart 2018’de kadar kartından en az 750 lira harcama sözü verecekti. Kendisi ikisini de kabul etmedi ve kartının iptalini istedi. Müşteri temsilcisi bu kez “Harcama sözü alalım, ücreti iptal edelim. Harcama yapmazsanız 3 ay sonra bu ücret tekrar yansır. Yine bizi arayıp 10 yıl ve üzeri müşteri olduğunuzu söyleyin o zaman ücreti tamamen iptal edelim” dedi. Arkadaşım bu öneriyi kabul etti. Yani onun da ücreti ‘şimdilik’ iptal oldu.

Sanırım sorunu anladınız. Kredi kartınıza bakıp yıllık ücreti fark ederseniz bankanızla pazarlığa girmeniz gerekiyor. Bu pazarlıklar sonunda bir şekilde, bazen şartlı, bazen şartsız ücretler iptal ediliyor.

Ancak bazı bankalar da kredi kartı yıllık aidatını alma konusunda herhangi bir pazarlığı kabul etmiyor ve eğer yıllık kart aidatının tahsil edilmesini istemiyorsanız isteğiniz doğrultusunda kartınızı iptal edebiliriz diyor.

Ücret alınması haklıydı-haksızdı tartışmasını bir tarafa bırakıyorum. Çünkü bankalara kredi kartından yıllık ücret alınması için yasal hak tanındı.  Yani bankanızın sizden kredi kartı ücreti alması normal. Normal olmayan “fark et, ara, pazarlık yap, iptal olsun” düzeni. Kredi kartı sahiplerinin yaş, eğitim, bilgi düzeyi vs uygun olacak. Ekstrelerini sürekli kontrol edecekler, banka ile pazarlığa geçip ücreti ödeyecek veya ödemeyecekler. Sizce bu düzende sıkıntı yok mu? Bankaların arayan aramayan her müşterisine adil davranması gerekmez mi? İmkan varsa bankaların ‘iptal’ koşullarıyla ilgili bilgilendirme yapıp tüm müşterilerine eşit mesafede durması beklenmez mi?

 

TÜKETİCİNİN HAKKI NE?

 

Yazının Devamını Oku

Bazı taksiciler ‘havadan’ vuruyor

9 Aralık 2017
Yol üzerindeki EDS, radar, güvenlik kamerası hatta trafik levhalarını bile müşterilerine ücretli geçiş sistemi diye yutturmaya çalışan bazı taksiciler, taksimetredeki bedeli şişiriyor. Bu sorun havadan geçiş sistemlerinin ayırt edilememesi, geçişlerde uyarı verilmemesi, vatandaşın hangi yola ne kadar ödediğini bilememesinden kaynaklanıyor.

TAKSİCİLİK dünyanın en zor mesleklerinden biri. Tanımadığınız kişileri araca almak, saatlerce direksiyon sallamak, bazı günler müşteri bulamamak, trafik sıkışıklıklarıyla cebelleşmek... Bu liste uzayıp gider. Biraz sonra yazacağım olay her gün evine ekmek götürmek için direksiyon sallayan dürüst taksiciler için de çok önemli. Yazının konusu onlar değil ama eminim onlar da bu sorunun farkındadır.

Önceki gece Beşiktaş civarından bir taksiye bindim. Bahçeşehir’e gitmek istediğimi söyledim. Güzergâha hiç müdahale etmedim. Orta yaşın üzerindeki taksici açık bağlantı yollarını tercih ederek Mahmutbey’e kadar geldi. Mahmutbey gişelerinden geçerek TEM otoyoluna girdi. Sorunsuz bir şekilde Bahçeşehir gişelerinden çıktı ve beni evime ulaştırdı.

Ayna üzerindeki taksimetreye baktığımda 87 TL’yi gördüm. Ancak gişelerden de geçmiştik o yüzden “Borcum ne” diye sordum. “87 lira taksimetre, 10 lira da paralı geçiş 97 lira” cevabını aldım.

Her gün geçtiğim Mahmutbey-Bahçeşehir otobanın 2.5 TL olduğunu bildiğimden “10 liralık paralı geçişi nasıl yaptık” diye sordum. Taksiciden aldığım cevap çok enteresandı. “Yukarıdan geçişlerden geçtik. Bir tanesi Vatan Caddesi’deydi. Biri Mahmutbey’de diğeri de zaten Bahçeşehir gişeleriydi. Hepsi 10 TL” dedi.

PARALI VATAN CADDESİ!

“Vatan Caddesi’nin paralı olduğunu bilmiyordum, yeni mi yaptılar” diye sormam üzerine, “Havaya kuruyorlar. Vatan Caddesi’ne de kurdular” dedi. Güldüm... “Güvenlik kameralarını, radarları HGS gişesi yaptın, benden de her geçiş için para istiyorsun. Ayıp oldu” dedim. Çıkışıma bozulan Taksici, “Karıştırdım herhalde kusura bakma. O zaman 90 TL ver, yeter” dedi. Ödemeyi yaptım, fişimi de aldım.

Yaşadığım olayı taksici-müşteri dolandırıcılık olayı gibi görebilirsiniz. Müşterisinden özellikle de yabancılardan fazla para almaya çalışan, gerçek parayı sahte para ile değiştiren yüzlerce hikayeyi okumuş ya da bizzat yaşamış olabilirsiniz. Yaşadığım olayın bir dolandırıcılık tarafı var, bunu bir tarafa koyun. Asıl derdim paralı yollara kurulan havadan ücretli geçiş, hız kontrol, radar, trafik uyarı hepsinin birbirine benzemesi ve hangisinin ne olduğunu vatandaşın ayırt etmesinin mümkün olmaması...

NE ÖDÜYORUZ BİLMİYORUZ

Yazının Devamını Oku

Basit bir fikir çok şey değiştirir

7 Aralık 2017
GÜNDEM su gibi akıp değişiyor. Ekonominin dinamiklerini etkileyen gelişmelerin hızına yetişmemiz mümkün değil. Bu gündem trafiğinde bankalar ve finans sistemi ne zaman bir alanda tıkanıklık olsa akıllara geliyor, tartışmaların odağında yer alıyor.

İşte tam da bu kısır döngüyü aşmak için yeni açılımları tetikleyecek bir zirvenin hayali ile başladı ‘Türkiye Finans Forumu’ yolculuğumuz. Çalışma arkadaşlarımın özverili yoğun mesaisiyle çok kısa bir sürede gerçeğe dönüştü...

KATKININ SİNYALLERİ

Hürriyet Yayın Yönetmeni Fikret Bila’nın açılış konuşmasında vurguladığı gibi gelenekselleşen, fikirlerin havada uçuştuğu, somut kararların ortaya çıkmasına vesile olacak ‘Türkiye Finans Forumu’nun ilkini dün gerçekleştirdik. Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek’in açılış konuşmasında vurguladığı gibi bu forumun her yıl yapılacak olması hem finans sektörüne hem de finans sektörünün paydaşı olan iş dünyasına büyük katkı sağlayacak.

Dünkü toplantıda konuşulan bugün ayrıntılarını sayfalarımızda ve hurriyet.com.tr’de okuyacağınız konular aslında bu katkının ilk sinyallerini verdi. Pozitif önerilerin, basit düzenlemelerin sektörlere nasıl iyi yönde etkileyeceğini de ele aldık, dijitalleşme ile çağa uymak ve rekabet etmek için yapılması gerekenleri de...

GELİŞEREK BÜYÜYECEK

İş ve finans dünyasının büyük katılım gösterdiği ‘Türkiye Finans Forumu’ eminim ki her yıl gelişerek büyüyecek.

Dün Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın sunumları gösterdi ki  her türlü çalkantıya rağmen ekonomimizin temelleri sağlam. Yeter ki büyümeyi engelleyen yavaşlamaya neden olan unsurları yok edecek reformları bir bir hayata geçirelim... Yeter ki dün oturumlarımıza katılan finans piyasaları ve ilgili sektörlerin gelişmesine katkı sağlayacak somut önerilerde bulunan konuşmacıların sesi duyulsun...

Bankacılar, sigortacılar, finansal kuruluş temsilcileri ve iş insanlarının dün her göz göze gelişimizde tekrarladıkları temenniyle bitireyim.. Gelecek yıl

Yazının Devamını Oku

Otomobilden önce kalbine yatırım

1 Aralık 2017
Zorlu Holding CEO’su Ömer Yüngül, elektrikli otomobil ve bataryası başta olmak üzere rüzgar türbinin uçak motorlarına kullanılan nikel için Meta Nikel şirketi ile ilk etapta 600 milyon dolar yatırım yaptıklarını belirtti. Yüngül, 2023’e kadar Türkiye’nin tüm nikel ihtiyacını karşılayacaklarını belirtti.

BİR CEO 10 yıl önce günlerdir masasında duran bir dosyayı tekrar eline alır. Dosyada devasa bir alanda yer alan nikel madeni vardır. Daha önce olmaz gözüyle baktığı yatırımı değerlendirmek üzere Londra’ya gönderir. Oradan aldığı olumlu raporu patronun önüne koyar. Patronun cevabı nettir: “Sen tamam diyorsan yap bu işi.” Sonrasında ne mi olur? O gün yapılan fizibilitede tonu 33 bin dolar olan nikel yatırım sonrasında 11 bin dolarlara kadar düşer. “Tam bir fiyasko” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak öyle olmaz. Sonraki gelişmeler CEO’nun nikel öngörüsünün ne kadar haklı olduğunu gösterir. Grubun sabırla süren yatırımları sırasında yaşanan teknolojik gelişmeler, elektrikli araçların kalbinde yer alan nikelin yıldızının parlayacağının işaretidir.

Bahsettiğim CEO Zorlu Holding CEO’su Ömer Yüngül. Patronu da Ahmet Nazif Zorlu…

Türkiye’nin otomobilini yapacak 5 babayiğitten biri olan Zorlu Grubu’na ait Meta Nikel, yüksek katma değerli ürün üretmek için kolları sıvadı. Zorlu Holding CEO’su Yüngül, davetlisi olarak gittiğimiz Gördes’te, Meta Nikel’in teknolojisi ve proses yönetimi ile dünyadaki ilk 10 tesis içinde yer aldığını ve Kuzey Yarım Küre’de tek olduğuna dikkat çekti. Yüngül, “İlk faz için 600 milyon dolar yatırım yaptık. 2015-2023 yıllarını kapsayan ikinci faz ile toplam yatırım 860 milyon dolara ulaşacak. Yatırımların sonunda şirketimizin 10 bin ton nikel metal kapasitesi 20
bin tona çıkacak. Yarattığımız ekosistem ile yaklaşık 5 bin kişiye istihdam olanağı doğacak. Nikelin katma değeri yüksek formalarının ihracat ile cari açığın daraltılmasına katkı sağlayacağız. Meta’nın şu an yıllık 120 milyon dolar ihracat yapıyor” dedi.

HER ALANDA NİKEL

Yüngül, nikelin hayatın bir çok alanında kullanıldığını ifade ederek, şunları söyledi: “Elektrikli otomobil ve bataryasında,
rüzgar türbinlerinde, uçak motorlarında, kimyada kısaca her alanda nikel var. Geleceğin araçları elektrikli otomobiller. Bu araçların kalbi batarya. Bataryanın kalbi de nikel. Elektikli araç bataryalarında nikelin kullanım oranı yüzde 23. Elektrikli araç sayısı 10 yılda 10 kat artacak. Nikel tüketiminin de 2025’e kadar 5 kat artması bekleniyor. Yine 3D printerlarda metal dönemi hızlanacak. Bunda da nikel önemli bir yere sahip. Yani printerın kartuşu nikel olacak.”

Dünya genelinde yıllık bazda nikel pazarının cirosu (lojistik, finansal işlemler, çelik ve alaşım üretim miktarları, kesme, şekil verme, paketleme, dağıtım gibi ilgili maliyet kalemleri eklemeleri hariç) yaklaşık 20 milyar dolar civarında.

Yazının Devamını Oku