Paylaş
Bu konudaki tartışmaları izlerken Yargıtay’ın tutumunu yakından ilgilendiren bir belge dikkatime takıldı. Değindiğim belge, Yargıtay Başkanlığı’nın eleştirilere yanıt vermek üzere 10 Kasım tarihinde yayımladığı açıklamanın ardından, Can Atalay’ın avukatları tarafından 14 Kasım’da yapılan açıklamada hatırlatılan bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı.
Avukatlar Fikret İlkiz, Deniz Özen, Akçay Taşçı ve Evren İşler’in imzalarını taşıyan bu açıklamada, yine milletvekili dokunulmazlığını ilgilendiren benzer bir sorunun çözümünde Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun almış olduğu “Esas No: 2020/16-462, karar No: 2022/671” başlıklı karara atıf yapılıyor.
* * *
Bu karar, Can Atalay gibi hakkındaki yargılama süreci kesinleşmeden TBMM üyeliğine seçilen bir başka milletvekili Ahmet Şık’ın durumunu konu alıyor.
Dosyadaki olay şöyle özetlenebilir: Ahmet Şık 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan genel seçimde HDP’den TBMM’ye seçildiğinde, Cumhuriyet gazetesinin yönetici ve yazarları hakkında 2016 yılında açılmış olan davada sanık olarak yargılanmaktaydı.
Şık, seçimden kısa bir süre önce 25 Nisan 2018 tarihinde İstanbul’daki 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış, ardından bu karara karşı Yargıtay’da temyize gitmişti. Seçildiğinde cezası henüz kesinleşmemiş olan Ahmet Şık, kürsüden yemin ederek milletvekilliği görevine başlamıştı.
Sonradan kapatılıp görev alanı itibarıyla 3’üncü Ceza Dairesi’ne dönüşen Yargıtay 16’ıncı Ceza Dairesi, 12 Eylül 2019 tarihinde aldığı kararda, diğer sanıkların bir bölümüyle birlikte Şık hakkındaki mahkûmiyet kararını bozmuştur. Bunun üzerine dava dosyası İstanbul’daki 27’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne geri gelmiştir.
Bu arada Ahmet Şık’ın avukatları, müvekkillerinin milletvekili seçildiği için Anayasa’nın 83’üncü maddesi çerçevesinde dokunulmazlık kazandığını belirterek, yargılamanın durdurulmasını talep etmiştir. Mahkeme, bu talebi reddetmiştir. Ancak o sırada tutukluluk gibi bir tasarruf söz konusu olmayınca mesele kamuoyunda bugün Can Atalay dosyasında yaşandığı gibi bir krize dönüşmemiştir.
* * *
Gelgelelim İstanbul’daki mahkeme, Ahmet Şık dahil sanıkların büyük bölümü hakkında verdiği cezalarda direnmiştir. Birinci derece mahkeme kararında ısrar edince, dosya bu kez Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, ceza dairelerinin kararlarıyla birinci derece mahkemeler arasında çekişme çıkması halinde devreye giren bir üst temyiz organıdır. Genel Kurul, her ceza dairesinden temsilcilerin katılımıyla toplanıyor. Yargıtay’da toplam 12 ceza dairesi var. Daireler teamül gereği iki üyeyle temsil ediliyor. Genel Kurul’un aldığı kararlar ele alınan dosyada Yargıtay cephesindeki nihai hükmü gösteriyor.
Peki Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 26 Ekim 2022 tarihinde toplandığında nasıl bir karar almıştır?
* * *
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Ahmet Şık’ın da sanık olduğu Cumhuriyet Gazetesi davasıyla ilgili bu kararının altında toplam 19 üyenin imzası bulunuyor.
Karar tam 33 sayfa. Buna karşılık metinde “Yargılama devam ederken 24.06.2018 tarihinde yapılan milletvekili genel seçiminde milletvekili seçilen sanık Ahmet Şık hakkında TBMM tarafından milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması kararı verilmeden yargılamaya devam edilip edilemeyeceği” başlığı altında açılan bölüm tam dokuz sayfa tutuyor.
Bir başka anlatımla, kararın azımsanmayacak bir bölümü, 12 sanıklı davada tek bir sanığın, yani milletvekili Ahmet Şık’ın dokunulmazlık meselesini değerlendirmeye ayrılmış.
Burada ilginç olan nokta, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu değerlendirmesinde geniş bir şekilde Anayasa Mahkemesi’nin benzer milletvekili dokunulmazlığı başvuruları karşısında geliştirdiği içtihadı esas almasıdır.
Örneğin, kararda 11’inci sayfasında konu değerlendirilirken önce AYM’nin HDP milletvekili Leyla Güven hakkındaki 2018/26689 başvuru numaralı kararından tespitlere yer veriliyor. Keza, daha sonraki sayfalarda AYM’nin CHP milletvekili Enis Berberoğlu ve HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkındaki dokunulmazlık kararlarına atıf yapılıyor.
* * *
Metinde önem taşıyan bir başka noktanın daha altını çizelim. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, AYM tarafından bireysel başvuru üzerine verilen kararların bağlayıcılığını değerlendiren 28 Nisan 2015 tarihli, 469-132 sayılı daha önceki bir kendi kararını da anımsatıyor. Yani kendi içtihadını tekrarlıyor.
Bu karardan “AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığı” alıntısı yapılarak, şöyle deniliyor:
“... Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcılığı ve içtihadi anlamda yol gösterici niteliği tartışmasızdır.”
* * *
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu çerçevede Anayasa’nın 83’üncü maddesinde milletvekili dokunulmazlığına istisna getiren “seçimden önce soruşturmasına başlanmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar” ifadesi için, AYM’nin “Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması için yeterli belirliliğe sahip olmadığına işaret ettiğini” hatırlatıyor.
Genel Kurul, bunun ardından “AYM’nin içtihadı dikkate alınarak”, Ahmet Şık hakkındaki yargılama devam ederken, 24 Haziran 2018 tarihinde milletvekili seçilmiş olması nedeniyle ileri sürdüğü “sanığın dokunulmazlığının kaldırılması için durma kararı verilmesine ilişkin talebinin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğunu” belirtiyor.
Özetle, birinci derece mahkemenin Şık’ın dokunulmazlık kazandığını kabul etmeyen kararı isabetli bulunmamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu nedenle Ahmet Şık hakkındaki mahkûmiyetin bozulmasına karar vermiştir. Genel Kurul, bu kararı toplantıya katılan 19 üyesinin “oy birliği” ile almıştır.
* * *
Görüleceği gibi, Yargıtay’daki ceza dairelerinin en üst organı, bundan bir yıl önce verdiği kritik bir kararda, yargılandığı sırada milletvekili seçilen bir milletvekilinin durumunda AYM’nin içtihadını içselleştirerek, dokunulmazlığın kazanılması yönünde bir tutum almıştır.
Buna karşılık, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, içeriği itibarıyla yine Anayasa’nın 83 ve 14’üncü maddelerini ilgilendiren benzer bir dosyada, farklı bir yönelişe girerek AYM kararının “uygulanmamasına” karar vermiştir. Hatta, daha da ileri giderek Can Atalay lehine hüküm veren AYM’nin dokuz üyesi hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.
Üstelik, bir ceza dairesinin aldığı bu karar daha sonra Yargıtay Başkanlığı tarafından yapılan bir açıklamayla sahiplenilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun benzer bir konudaki içtihadı ise farklı bir çizgiyi göstermektedir.
Her halükârda, Yargıtay cephesinde çelişkili bir tablonun belirdiğini söylemek objektif bir tespit olacaktır.
Paylaş