Dünya Trump’la savrulurken AB ile Türkiye arasında yeni bir bakışa ihtiyaç var

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’da henüz bir ayını bile doldurmadan birbiri ardına yaptığı sürpriz hamlelerle işleyişi zaten tartışma konusu olan uluslararası düzeni tümüyle altüst etmiş bulunuyor.

Haberin Devamı

ABD’nin liderliğini yüklendiği Batı dünyası adına kâğıt üstünde savunulan ne kadar kural, değer ve ölçü varsa, hepsi Trump’ın bir şok dalgası halinde yaptığı hamlelerle yerle bir olmuş durumdadır geçen üç haftayı aşkın süre içinde.

Çok kısa bir zaman zarfında küresel ölçekte bu kadar büyük bir depreme yol açabildiğine göre, kendisinin aynı davranış kalıbıyla yola devam etmesi durumunda bizi ne bekliyor?

Böyle devam ettiği takdirde, üzerinde yaşadığımız dünya Trump’ın başkanlığının dördüncü yılının sonuna gelindiğinde belki de bazı yönleriyle tanıyamayacağımız, bugünkünden farklı bir yer olacaktır.

KANADA’YI BİLE KIRIP DÖKÜNCE...

Trump’ın 20 Ocak’ta göreve başlamasından sonraki hareket tarzını ve bunun tetiklediği sonuçları üç başlıkta ele alalım.

Haberin Devamı

Birinci grupta, Trump’ın sorun olarak gördüğü konulara yaklaşımında doğrudan ABD’nin üstünlüğü iddiasından hareket edip, güce dayanarak, baskı, tehdit, ‘zor kullanma’ yoluyla sonuca gitme anlayışı karşımıza çıkıyor. Bunu yaparken yerleşik bütün kurallara meydan okuyor.

Panama Kanalı’nı bağımsız bir ülke olan Panama Cumhuriyeti’nden gerekirse zorla geri alma hedefini açıklaması, NATO üyesi Danimarka’ya bağlı olan Grönland’a el koyacağını duyurması ve bir başka NATO müttefiki olan Kanada’dan, egemen bir ülkeden “ABD’nin 51’inci eyaleti” diye söz etmesi, bu kategorideki örnek durumlar olarak sıralanabilir.

Bu tartışmada Kanada özellikle önem taşıyor. Kanada, NATO müttefikliği bir tarafa, kuzeyindeki sınırdaşı olarak herhalde ABD’nin en yakın, en dostane ilişkilere sahip olduğu ülkedir. ABD ile Kanada arasındaki ilişki çok özeldir. Trump’ın ABD’ye bu kadar yakın bir ülkeyi bile karşısına almış olabilmesi, başlı başına üzerinde durulması gereken bir vakadır.

Şu nedenle... Buradaki tavrı, müttefikliğin, dostluğun, tarihten gelen bir yakınlığın, ortak bağların Trump için hiçbir anlam ve değer ifade etmediğini gösteriyor.

Demek istediğim, Kanada’yı bile kırıp dökebilen bir ABD Başkanı’nın başka ülkeler karşısında yapabileceklerinin sınırı yoktur... 

Haberin Devamı

GAZZE’DE FELAKET SENARYOSU

Dünyayı şoka soktuğu ikinci alan Gazze konusunda yaptığı çıkıştır. Trump, Filistinlilere ait topraklara el koymayı, “sahipliğini” almayı, Filistinlileri buradan sürmeyi tasarlamaktadır. Yapmak istediği, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in tanımlamasıyla, “etnik temizlik”tir.

Trump, Gazze’de yaşayan iki milyon dolayındaki Filistinliyi Mısır ve Ürdün’ün almasını istiyor. Bu iki ülkeyi, talebini kabul etmedikleri takdirde Amerikan yardımlarını kesmekle tehdit ediyor.

Uygulama şansı olmasa bile, bu projenin gündeme getirilip üzerinde konuşuluyor olması bile başlı başına bir felaket senaryosudur. Gösterilen tepkilere bakılırsa, bu konuda şimdiden Trump-Netanyahu ikilisi ile dünyanın geri kalan bölümü arasında bir ayrışma şekillenmektedir.

Haberin Devamı

UKRAYNA’DA RUSYA’YA YAKLAŞIYOR

Yaşanan üçüncü büyük şok, Trump’ın geçen çarşamba günü Rusya lideri Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde Ukrayna konusunda kendisiyle pazarlığa oturmayı kararlaştırmış olmasıyla ilgilidir.

Bu noktada mesele, Trump’ın Ukrayna sorununu Putin ile işgal altındaki Ukrayna’nın temsilcileri masada bulunmadan pazarlık etmeyi düşünebilmiş olmasıdır. Yükselen itirazlar üzerine Ukrayna’nın da müzakere sürecine dahil edileceği açıklanmıştır.

Bir bu kadar düşündürücü olan, Trump’ın ortaya koyduğu görüşlerle aslında Ukrayna konusunda Rus tezlerine yaklaşan bir çizgiye gelmesidir. Çünkü, önceki gün Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğini uygulanabilir bulmadığını belirtmiş, ayrıca Ukrayna’nın işgalde kaybettiği toprakların hepsini geri alabilmesine ihtimal vermediğini söylemiştir.

Haberin Devamı

Özetle Trump, Batı’nın Ukrayna’da Rusya karşısındaki pozisyonunu büyük ölçüde düşürmüş bulunuyor.

NATO’YU UKRAYNA’DA BOŞLUKTA BIRAKTI

Burada Batı dünyası açısından rahatsızlık yaratan bir durum, Trump yönetiminin Ukrayna’nın NATO üyeliğine açıktan karşı çıkmasıdır. Oysa, Ukrayna’nın NATO üyeliği hedefini 2008 yılı nisan ayında Avrupalıların bütün kuvvetli itirazlarına rağmen Bükreş’te düzenlenen NATO zirvesinin nihai bildirisine sokan, dönemin ABD Başkanı George W. Bush’tan başkası değildi. Bugünkü Trump yönetimi ise bu hedefi gerçekçi bulmuyor.

O zaman 2008 yılından bu yana düzenlenen bütün NATO zirvelerinden sonra bu hedefi tekrarlayan resmi NATO bildirileri de bugün boşlukta kalmaktadır.

Haberin Devamı

Boşlukta kalan sadece ittifakın ortak iradesini yansıtan ve her seferinde müttefikler tarafından konsensüsle kabul edilen NATO bildirileri değildir. Kabul edelim ki, bu durumda bizzat NATO’nun varlığı ve anlamı da tartışmaya açılıyor.

Üstelik yine Trump yönetiminin, Avrupalıların güvenlikleri için ABD’ye dayanmak yerine kendilerinin daha çok çaba sarf etmeleri yönündeki mesajları da hesaba katıldığında, tablo daha da sarsıcı hale geliyor. Avrupalılar, ABD’nin Avrupa’nın savunmasına dönük taahhüdünün tartışılır hale gelmesinin şokunu yaşıyorlar.

PUTİN CEPHESİNDE MEMNUNİYET

Rusya lideri Putin, muhtemelen bütün bu gelişmeleri Kremlin’deki makamından büyük bir memnuniyetle izlemektedir. Ve tabii ki Ukrayna’yı işgalinin yanına kâr kaldığını düşünerek, bundan sonrasında elini çok daha serbest hissedecektir.

Bu durumun önümüzdeki dönemde Avrupalıları güvenlikleri açısından yeni arayışlara itmesi kaçınılmazdır. Zaten bu arayışlar uzun bir zamandan beri fikir düzeyinde olgunlaşmaktaydı. Öyle anlaşılıyor ki, artık bu düşüncelerin kuvveden fiile çıkma zamanı yaklaşmaktadır.

TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER NASIL ETKİLENİR?

Peki aktardığımız bütün bu yönelişler Türkiye açısından ne anlam ifade ediyor? Çok şey ifade ediyor...

Öncelikle, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra güvenliğinin temel parametresi olarak dayandığı Transatlantik ittifakı içindeki bir çözülme, ister istemez o sistemin bir parçası olduğundan Türkiye’yi de etkileyecektir.

Trump yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilerin nasıl bir seyir izleyeceği sorusunun yanıtı şimdilik ortadadır. En üst düzeyde karşılıklı yapılmış sıcak beyanlar bir tarafa bırakılırsa, yeni yönetim ile ciddi bir diyalog kurulduğunda ve görüşmeler başladığında bir dizi kısıtlar kendisini gösterebilecektir.

Bunlardan birincisi Gazze meselesidir. Türkiye, İsrail’in Gazze’deki soykırımına en kuvvetli tepkiyi gösteren ülkelerin ön saflarında duruyor. Trump’ın Gazze’yi Filistinlilerden arındırma projesinde ısrarı, kaçınılmaz olarak Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini basınç altına sokacaktır.

Boşlukta olan bir diğer konu ise Suriye meselesidir. Trump önceliğini başka dosyalara verdiği için Suriye’de özellikle asker çekme meselesinde nasıl bir siyaset izleyeceği konusunda henüz bir karar almış görünmüyor.

Türkiye, bu noktada her türlü sürprize hazırlıklı olmak durumundadır. Trump’ın Suriye’de kalmaya ve PKK uzantısı YPG/SDG’yi desteklemeye devam etme kararı alması halinde sıkıntı yaşanabilir. Böyle bir gelişme sadece ikili ilişkileri etkilemekle kalmaz, Suriye’de istikrarlı bir düzenin yerleşmesi arayışlarını da zora sokabilir.

TÜRKİYE İLE AB ARASINDA YENİ BİR BAKIŞ GEREĞİ

Yeni dönemle ilgili genel bir tespit şu olabilir: Trump’ın kestirilemez çizgisi ve ölçüsüzlüğü, ABD’nin her ülkeyle ilişkilerini her türlü karambole açık hale getiriyor.

Her halükârda dünyada çalkantılarla geçecek, muazzam alt-üst oluşların yaşanacağı bir döneme girildiği aşikardır. Böyle bir dönemde Türkiye’nin dış politikasının üzerinde oturduğu bütün eksenlerin gözden geçirilmesi gerekebilecektir.

Batı dünyasında Trump’ın temsil ettiği öngörülemezlik karşısında, Avrupa her şeye rağmen yine de görece bir istikrar alanı olarak beliriyor.

Böyle bir savrulmaya girilirken, hem Türkiye hem de Avrupa Birliği’nin aralarındaki ilişkiyi karşılıklı olarak yeni bir bakışla ele almalarında sayısız yarar vardır. Böyle bir bakışta kuşkusuz her iki tarafa da düşen adımlar olacaktır.

Tabii, bu durumda Ankara cephesinde özellikle ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda ciddi bir reform gereğinin ortaya çıkacağını vurgulamak gerekir.

 

Yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak için yazılarıma kısa bir süre ara vereceğim. S.E.

Yazarın Tüm Yazıları