Paylaş
17 sene önce Alfredo Panebianco’ya ait şarkıya söz yazmış: “Demiş ki benden uzak olsun / Peki niye her gün ağlıyorsun? / Sebebini senle gece gezenlere aç bir sor...”
Aradan 17 sene geçmiş, ülkenin en popüler erkek ve kadın sanatçıları Edis ile Gülşen seslendirdi şarkıyı; YouTube’un trendler listesinde 1 numara oldu.
Öyle bir yetenekten bahsediyoruz. Sanki Allah kulağına saçma sapan hecelerle melodilerin muhteşem uyumunun formülünü üflemiş gibi...
Bundan 20 sene evvel Harbiye Açıkhava’da bir konserinden izlenim yazmıştım. O zamanlar “üst kimlik” tartışması çok popülerdi.
“Kadını-erkeği, şehirlisi-taşralısı, genci-babaannesi, açığı-tesettürlüsü hepsi burada. Üst kimlik arayan Serdar Ortaç konserine gelsin...” demiştim. O yazı bana köşe yazarlığı getirmişti. Kişisel tarihimde de böyle önemli bir yeri mevcut Serdar Ortaç’ın.
Ama acıklı bir yan var Sortaç’ta. Otodestrüktif yani kendi kendini yıkan, kendi kendini bitiren bir yan.
Her Allah’ın günü yeni bir drama: Bir iyiyim diyor, bir kötüyüm diyor, bir borçları kapattığını söylüyor, bir evini sattığını... Kadınlara laf ediyor, sonra ağlayarak başka video çekiyor...
En son, köye yerleşmek ve namaza başlamak istediğini açıkladı:
“Namaza başlayacağım ama zamanı değil, 60’larda. Namaz kıl, akşam sahneye çık, içki versinler... Ne işe yaradı? Sevap mı işliyorum, günah mı?”
Serdar Ortaç için üzülecek yerlerimiz ağrıyor artık.
Abi yerleş, nereye yerleşiyorsan yerleş. Hatta hep beraber sana ücra mezra falan bakalım.
Namaza tabii ki başla. Derhal.
İçki de içme. O içkinin senin sinir sistemi hastalığın MS’e zerre faydası yok.
Eski karın Chloe’yi unut. Aranızda ne sözleşme varsa, ne aldıysanız, ne verdiyseniz tamamen sil aklından. Kadın aldı parayı, yeni sevgilisi Fergus Hennessy ile Nişantaşı’nda eziyor.
Ne kadını geri getirebilirsin, ne paranı kurtarabilirsin.
Önüne bak artık, ömrünün geri kalanını, daha sağlıklı, daha huzurlu nasıl geçirirsin onun yollarını düşün.
Bir de biz seni eşsiz melodi bulma yeteneğinle tanımış, öyle sevmiştik. Kafanı bu yeteneğine ver artık.
Yoksa senden büyük ‘Acıların Kadını’ Bergen var, sana maruz kalacağımıza açar filmini seyrederiz.
Ekranda beyaz tahta dönemi
Bizim haber kanallarımızı bir moda sardı: Mesela memur zamları mı gündemde... Buluyorlar bir uzman, geçiriyorlar beyaz tahtanın önüne. Uzman başlıyor anlatmaya: Şu olursa şöyle olur, bu olursa bu kadar olur.
Yuvarlak içine alıyorlar, altını çiziyorlar, çentik atıyorlar... Yamuk yumuk, eğriş büğrüş... Hepsinin el yazısı farklı. Kameranın ışığından ekran parlıyor, yansıtma yapıyor; bazen göremiyorsunuz bile ne yazdığını...
Dünyanın ciddi haber kanallarında pek örneği yok.
Yahu önceden bir düzgün grafik hazırlayıp, herkesin kolayca anlayabileceği şekilde ekrana yansıtmak bu kadar mu zor bu tür haberlerde?
Mavi ile sanat buluşuyor
5. Bodrum Sanat Fuarı önceki gün başladı, yarın sona erecek:
30 galeri, 300 sanatçı, canlı performanslar, söyleşiler, 100. Yıl sergisi, geleceğin sanatçıları sergisi...
Geçen yaz gezmiştim bu fuarı, hakikaten inanılmaz bir ortam. Tatil beldelerini parlatmanın yollarından biri de sanat.
Artık deniz-kum-güneş yetmiyor. Gastronomi yetmiyor. İşin içine mutlaka sanatı da katmak lazım.
Mesela Miami, “Art Miami” adı altında Art Basel’i konuk ediyor her sene. Ve dünya zenginleri özel jetleriyle koleksiyonlarına koleksiyon katmak için gidiyorlar bu şehirlere.
Bodrum Sanat Fuarı elbette bir Art Basel olmaktan uzak henüz. Ama iyi niyetli ve istikrarlı adımlarla ilerliyor. Destekleyiniz/geziniz/ufkunuzu açınız.
Ünlü filmlerine yakınlarının tepkisi
Müslüm Gürses, Neşet Ertaş, Bergen, Ahmet Kaya, Naim Süleymanoğlu’nun ardından Cem Karaca filmi de mahkemelik oldu.
Sanatçının beşinci eşi İlkim Karaca, filmin kendisinden izinsiz çekildiği gerekçesiyle mahkemeye başvurdu.
Bu arada filmin danışmanlığını Cem Karaca’nın üçüncü eşinden oğlu Emrah Karaca yapıyor.
İnsanlar elbette ki anneleri, babaları, kardeşleri, eşleri hakkında film yapılınca “hassas” olmakta haklılar.
Olayların doğru yansıtılması, gerçeklerin olduğu gibi anlatılması konusunda titiz tavır takınabilirler.
Ama bahsedilen bu isimler sadece onların rahmetli yakınları değil ki.
Topluma mâl olmuş kişiler.
Şimdi ben Einstein, Marilyn Monroe, Picasso ya da Mimar Sinan hakkında kitap yazacağım, tiyatro oynayacağım, film yapacağım, tutup 500 torunundan tek tek izin mi alacağım?
Böyle büyük isimler sadece ailevi yakınlarının ya da mirasçılarının “kıymetlisi” değil ki. Toplumun ortak değeri, bir anlamda ortak mirasçısı.
O yüzden pek de mana veremiyorum bu tür davalara.
Paylaş