Paylaş
Ünlü-ünsüz yapılan yorumları okuyorum, aklım çıkacak gibi oluyor:
“Memlekette insanlar bu kadar ekonomik zorluk yaşarken, siz milletin gözüne sokarsanız...” diye başlıyor hepsi.
Arkadaşlar!
Belli ki bunlar görmemiş insanlar. Kendilerini tutamamışlar, açıklanması zor zenginleşmelerinin cakasını satmışlar.
Ama bu, magazinin konusu. Tweet konusu, yorum konusu, paylaşım malzemesi.
Sanki görgüsüzlük yapmasalar, göze sokmasalar hiç mesele yok.
Ayrıca göze soktukları kimler? Sen-ben mi?
Evini geçindirmeye çalışan asgari ücretli mi?
Hayatını carretta caretta’ları kurtarmaya adamış gönüllü mü? Ücra yerde görev yapan Çalıkuşu mu?
Değil...
Buna meraklı, buna “düşkün”, bunun takipçisi lümpenler. Alan memnun, veren memnun. Azala azala bitsinler. Amaaa... Görgüsüzlük suç değildir. Yapan yapar, bakan bakar.
Burada asıl mesele, seni-beni, yetimin hakkını ilgilendiren ciddi iddialar.
“Siz de milletin gözüne sokarsanız” diye meseleye bakarsak, asıl tehlikeli, asıl üstüne gitmemiz gereken şeyi unuturuz.
Sanki kıskanmasa, haset etmese her şey süt liman.
Özrü kabahatinden büyük
Yahu ne hayrandım Metin Akpınar’a.
Oyunculuğuna, sesine, hayat tarzı hayatına.
O kadar ki ezbere bilirim bütün filmlerini, sorun bak şakıyayım Devekuşu Kabare’deki bütün repliklerini.
Belki de bu yüzden bu kadar büyük isyanım, ortaya çıkan ikiz kız ve iki torun meselesine.
Bunları yıllarca sündürmüş, süründünmüş olmasına. Yakıştıramıyorum, bir idolüm yıkıldı, yıkılıyor gözlerimizin önünde.
Başkası yapsa bana ne?
Aynı şeyi İbrahim Tatlıses de yaptı Küçük Emrah da.
Fakat ne umuyordum ki ne bulayım? Gönül asıl, sevdiğine gücenirmiş...
Haberi, olayın ayrıntılarını ilk öğrendiğimde “Film gibi başlığıyla bir yazı yazdım.
Hakikaten de bütün detaylar Yeşilçam’da bile bulunmaz cinstendi: Annenin terk etmesi, babanın reddetmesi... Kızının bir gösterisine katılıp saç telini çalarak DNA testi yaptırması...
Kızların kendi isimlerini kendilerinin koyması...
Gerçekten film gibi! Akpınar bir açıklama yaptı ama bana kalırsa özrü kabahatinden büyük. Hâlâ izahat yapmaya, durumu normalleştirmeye çalışıyor. Beni kesmediği gibi belli ki kızını da kesmemiş; “sanat tarihi etkileyecek açıklamalar”dan bahsediyor.
Ayıp, çok ayıp. Çık da bize nasıl özür dileneceğini öğret Metin Akpınar!
Nasıl pişmanlık duyulacağını, benzer bir şey yapsak nasıl nedamet getireceğimizi.
Sana kendini savunmak değil, ancak bu yakışır.
Bu arada “film gibi” demiştik ya... Yarın öbür gün bu mevzunun filmi yapılsa Metin Akpınar’ın kızı Duygu Nebioğlu’nu kimin oynayacağını buldum.
Zaten “Ben bu ifadeyi bir yerden tanıyorum” diyordum...
Binnur Kaya.
Mahsun Kırmızıgül kime, ne diyor?
Avrupa turnesi hazırlığındaki Mahsun Kırmızıgül, müziğe neden ara verdiğini açıkladı:
“Mikrofonu bırakma sebeplerimden biri yıllar önce beni seyretmeye gelen kitlenin çok kaliteli olmamasıydı. Dinleyicilerimin kalitesiz olması beni çok üzüyordu. Bu durum müziği bırakmama sebep oldu. Yıllarını bu işe vermiş bir sanatçıya saygılı olmalısın...”
Yani ne demek istiyor Mahsun Kırmızıgül... Sonradan “yönetmen” oldu ama asıl şanını, şöhretini, servetini o küçümsediği kalabalıklara borçlu Kırmızıgül.
“Alem buysa kral benem” diye çığırırken...
Sen Beethoven idin de, klasik müzik dinleyicisi mi seni dinlemeye gelmedi?
“Yıkılmadım, ayaktayım” diye inler iken...
Cazcı, blues’cu, rock’çı tayfa mı seni snobe etti?
Yanlış anlaşılmasın, hakkını hemen teslim edelim:
Mahsun Kırmızıgül’ün açılış konseri yapacağı bir mekânda... Ruhsat yetişmeyip canlı müzik izni çıkmayınca...
Seyirciye ayıp olmasın diye bütün gece çıplak sesle, mikrofonsuz konser verdiğine de şahit oldu bu gözler.
Bitirdiği sahnesinde tam mekândan ayrılacakken...
Seyirci ısrar edince ceket-şortla bis yapmak zorunda kaldığı için...
Özür üzerine özür dilediğini de işitti bu kulaklar.
E peki şimdi bu nedir? Nerede seyirciye saygı, nerede seyirciye sevgi?
Paylaş