Paylaş
Bu hafta buz gibi İstanbul, ve sizin de aklınıza benim gibi boza düştüyse gelin birlikte kaybolalım Vefa sokaklarında. Semti anlatmaya şehrin en önemli caddelerinden biri olan Atatürk Bulvarı’ndan başlamam gerekir. Laleli’den Unkapanı’ndaki Atatürk Köprüsü’ne kadar uzanan bulvar, 2. Dünya Savaşı sırasında şehrin planını yapan Fransız Henri Prost tarafından tasarlanmış. Yapımı sırasında Bozdoğan Kemeri’nin zarar görmemesine özen gösterilmiş. Bir tarafında Vefa, diğer tarafında Zeyrek semtleri olan bulvarın çevresinde keşfedilecek çok şey var.
İlk durağımız Bozdoğan Kemeri. Tezatlar şehri İstanbul; etrafı denizlerle çevrili ama hep su sıkıntısı çekmiş. İçme suyu sorunu, büyük mimari ve mühendislik harikalarının da yaratılmasına sebep olmuş. İlk olarak Hadrianus döneminde su, kanallarla Trakya’dan getirtilerek dağıtılmış. Sadece 625 metresi günümüze ulaşan Bozdoğan Kemeri, Roma İmparatoru Valens döneminde inşa edilmiş. Adı Valens Kemeri olarak da geçiyor.
Vefa’da bozanızı içmeden önce Mimar Sinan’ın ‘çıraklık eseri’ Şehzadebaşı Camisi’ne uğrayın.
Hayran olunası bir çıraklık
Osmanlı’nın şehri fethinden sonra su sıkıntısının boyutlarını gören Fatih bütün sistemi onartmış. Su, önce yeraltından döşenen borularla Edirnekapı’ya getirilir, daha sonra 4’üncü, 5’inci ve 6’ncı tepelere dağıtılırmış. Bozdoğan Kemeri’yle 3’üncü ve 4’üncü tepelerin arasındaki vadiyi geçmesi sağlanan suyun yolculuğu Beyazıt Meydanı yakınlarındaki ‘Nymphaeum Maximum’ yani ‘Büyük Çeşme’ denilen havuzda son bulurmuş. Osmanlıların onarıp kullandığı kemere yapılan dokunuşlar arasında Mimar Sinan ustalığı da var.
Bozdoğan Kemeri’nin altından geçince hemen solda göreceğiniz eser, Mimar Sinan’ın meşhur üçlemesini başlatan ve büyük mimarın kendini çırak gördüğü Şehzadebaşı Camisi. Koca Sinan ‘çıraklık eseri’ olduğunu söylese de detaylarına bakınca mütevazı bir tanım olduğunu göreceksiniz. Ne yazık ki acı bir hikâyesi var bu caminin: Kanuni Sultan Süleyman, 1543’te Manisa valisiyken çiçek hastalığından ölen çok sevdiği oğlu Şehzade Mehmet için yaptırmış bu eseri. Şehzade Camisi’ne gittiğinizde yanı başındaki parka uğrayın ve Burmalı Mescit’i görün. 1540’ta Kadı Emin Nureddin Osman için yaptırılan mescit, adını tek minaresinin dış yüzeyinin spiral şeklinde olmasından alıyor. Bu özelliğiyle İstanbul’da tek.
İstanbul’un en kalburüstü semtlerinden biri olan Vefa’nın zamanla çehresi değişse de sokaklarında değerli hazineler saklı. Bozacısından sonra burada akla ilk gelen yerlerden biri Dedeefendi Caddesi üzerinde 1872’de kurulan Vefa Lisesi. Mimar Kemaleddin Bey tarafından 1920’lerde 1. Ulusal Mimari tarzında yapılan binası kadar bir döneme damgasını vuran mezunlarıyla da hafızalarımızda özel bir yeri var. 15’inci yüzyıldan kalma bir caminin yerine yapılan Vefa Camisi oldukça modern bir bina. Yolu geçtiğinizde biraz ileride, solda 1741-42 tarihleri arasında yapılan Atıf Efendi Kütüphanesi’ni göreceksiniz. Molla Şemsettin Camisi Sokak’taki küçük, tuğla duvarlı Vefa Kilise Camisi ya da diğer adıyla Ayios Thedoros Kilisesi’ni görülmesi gerekenler listenize alın.
Atatürk Bulvarı’na dönüp Türk mimarlık tarihinin en önemli eserlerinden biri olan İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) boyunca yürüyün. 8 çağdaş Türk sanatçısının 9 eserinin sergilendiği çarşı adeta bir modern açık hava müzesi gibi. İstanbul’un ilk belediye başkanı Hızır Bey’in mezarı da burada. Abdülhamit’in hareminden bir kadının adını taşıyan Şebsefa Kadın Camisi’ni ve her ayın ilk günü ziyaretçi akınına uğrayan Ayın Biri Kilisesi’ni de ziyaret edebilirsiniz.
Atatürk Bulvarı’nın batı tarafında muhteşem Gazanfer Ağa Medresesi karşınıza çıkacak. 1599’da saraydaki harem ağaları arasından Gazanfer Ağa, güç siyah harem ağalarının eline geçmeden önce, son beyaz harem ağasıymış.
Bozanızı içtikten sonra da Zeyrek sokaklarında dolaşıp Zeyrek Camisi’nin çeşitli açılardan fotoğraflarını çekin.
Ağa Han Ödüllü bina
Unkapanı yönünde yürümeye devam ettiğinizde, sol tarafta önünden geçeceğiniz Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) binasına dikkat edin. 1963’te Sedad Hakkı Eldem’in etraftaki yapılardan esinlenip modern malzemeler kullanarak yaptığı bu bina kendisine 1986 Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazandırmış. Ödülün en büyük sebebi, binaların göze çarpmadan, oradaki eski dokuyla uyum sağlaması. SGK’nın hemen altındaki eski duvarlar, şehirde yeraltına değil de yerüstüne yapılan tek sarnıç olan Zeyrek Sarnıcı’nı gizliyor ardında.
SGK binasını geçtikten sonraki küçük bir yokuş sizi Zeyrek’e ulaştırır. Ayasofya’dan sonra günümüze ulaşan en büyük Bizans dini eseri olan Pantokrator Manastırı’nda zamanında iki kilise, bir şapel, ruh hastalıkları hastanesi, kütüphane, yaşlılar bakımevi varmış. Fetihten sonra kiliseler camiye, manastır kompleksi de medreseye dönüştürülerek kullanılmış.
Semt adını Fatih dönemindeki okulun başhocası olan Molla Zeyrek Mehmed Efendi’den almış. 1950’lerdeki restorasyon sırasında döşeme tahtalarının altında bir başyapıt sayılabilecek nefis bir mozaik zemin bulunmuş. Zeyrek Camisi 2017’de tamamlanan kapsamlı bir restorasyon sonucunda
Paylaş