Razi Canikligil

Saat saat seçim gecesi rehberi

8 Kasım 2016
ABD’nin önümüzdeki 4 yılda başkanını belirleyecek olan seçimlerde artık sona gelindi. Adaylar son sözlerini söyledi sıra seçmene geldi.

ABD’deki tüm anketler Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’ı favori gösterirken, Cumhuriyetçi Parti aday Donald Trump’un rakibi ile arasındaki puan farkını 2’ye indirmesi hala önemli bir şansının olduğunu gösteriyor.

 

Hillary Clinton, ABD Başkanı Barack Obama’nın katıldığı Philadelphia’daki son konuşmasından sonra New York’a geçerken, Donald Trump son seçim konuşmasını rakibiyle başabaş olduğu New Hempshire eyaletinde yaptı.

 

Demokrat Parti, seçim zaferini New York’un en büyük kongre merkezi Javits Center’da kutlamaya hazırlanırken, Cumhuriyetçi Parti ise New York Hilton otelinin tüm salonlarını kapattı.

 

Sandıkların kapanması ve sayım işlemlerinin başlamasıyla tüm dünyanın gözleri eyaletlerden gelecek olan sonuçlara kitlenecek. 50 eyaletten gelecek olan rakamlarda popüler oylardan çok o eyaleti kimin kazandığı önem teşkil ediyor.

 

Yazının Devamını Oku

Başsavcı Bharara, Zarrab hakkında yüz binlerce sayfadan oluşan kayıtlar üzerinde keşif yapıyor

6 Mayıs 2016
ABD’deki Reza Zarrab davası mahkemeye sunulan belgeler, Başsavcı Bharara’nın açıklamaları ve ABD basınında hakkında sıkça çıkan yazılarla her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor. Şimdiye kadar basına yansımayan bazı detayları aşağıda sırasıyla aktaracağım.

Bu haftaki “The New Yorker” dergisi, başsavcı Preet Bharara ile söyleşi ve analiz içeren geniş bir yazı yayınladı. Yazıda Bharara’nın ofisi için; bazı kişilerin yarı şaka yarı ciddi, kendi dış politikası olan ABD’deki tek savcı ofisi olduğunu söyledikleri belirtiliyor.

Bharara’nın 2013 yılında Hindistan’ın New York Başkonsolos Yardımcısı’nın evinde çalıştıracağı Hintli yardımcı kadın için vize sahtekarlığı yaptığı gerekçesiyle tutuklattığı ve bunun ABD ve Hindistan arasında krize neden olduğu ve Dışişleri bakanı John Kerry’nin Hindistan’dan özür dilediği de kaydediliyor.

Bharara röportajında, bu davanın ABD Dışişleri Bakanlığı'nda hazırlanıp kendi ofisi tarafından düzgünce onaylanıp mahkemeye sunulduğunu itiraf ederek sorumluluğu üzerinden atma cesaretini de gösteriyor. Hatta, ABD’nin özrüne ve Hintli konsolosun ülkesine dönmesine rağmen, Başsavcı Bharara suçlamalardan vazgeçmiş değil.

Zarrab iddianamesine de yer veren The New Yorker Dergisi, bu davanın Bharara’ya kazandırdığı Twitter takipçisi sayısına ve Türk halkının yargıya olan güveninin azalmasına değiniyor. Bizim için yeni bir şey yok.
Buna rağmen, “Zarrab konusu da Hintli konsolos iddianamesindeki gibi ABD Dışişleri Bakanlığı kaynaklı olabilir mi?” sorusunu da aklımıza geliyor.

Öyle ki, Zarrab ABD’ye Türk pasaportu ile giriş yaptı ve giriş için bir de ABD vizesi gerekiyor. Ve bu yol da İstanbul’daki ABD Başkonsolosluğu’ndan geçiyordu. Yani herkesin kafasındaki gibi “ABD ile anlaştı!, Bu kadar saf olmaz!” safsatalarının bir anlamı yok.

Zarrab’ın yerinde siz olsanız ne yapardınız?

Yazının Devamını Oku

BM lider değiştiriyor: En güçlü aday komşudan, hem de Putin dostu

14 Şubat 2016
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ban ki-Mun’un görev süresi yıl sonunda doluyor. Yeni genel sekreter 1 ocak 2017’de görevine başlayacak.

Reformcular BM’ye hep bir kadın genel sekreter istiyordu. Beklenen aday çıktı. Bulgaristan, Rus lider Putin’e yakınlığı ile bilinen UNESCO Genel Direktörü olan vatandaşı İrina Bokova'yı BM Genel Sekreteri olarak aday gösterdi.

ABD, Bokova’dan hoşlanmıyor. Nedeni; 2011’de UNESCO’nun Filistin’i resmen tanımasına önayak olması. ABD yönetimi, UNESCO’nun üye ülkelerin oyları ile Filistin’i devlet olarak tanıması sonrasında, BM’nin Paris merkezli bu güçlü organına yönelik para yardımlarını askıya almıştı.

Rusya, Bokova’nın adaylığını destekliyor. Peki, ABD nasıl bakıyor? Şimdilik sessizler. Henüz hiç bir açıklama yok.

Bulgaristan’ın Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkan Yardımcısı olan vatandaşı Kristalina Georgieva’yı da aday gösterebileceği konuşuluyordu. AB üyesi Bulgaristan’ın isimleri uzun süredir tartışılan Georgieva yerine Bokova’yı tercih etmesi, Güvenlik Konseyi’ndeki Batı grubunun da Bokova’ya destek vereceğinin bir işareti olarak algılandı.

Bu yıl yönetmelikler gereği aday gösterme sırası Doğu Avrupa ülkelerinde. Baktığımızda artık hepsi AB üyesi. Yani ABD’ye daha yakın duruyorlar. Ancak, içlerinde güçlü aday gösterebilecek eli sağlam tek ülke Bulgaristan. Diğer ülkelerden şimdilik aday yok. İrina Bakova, eski Bulgar Dışişleri Bakanı, Komünist altyapıdan geliyor. Yıllardır da Paris’te UNESCO Genel Sekreteri. Bu sayede hem Batı grubu hem de Doğu grubu ülkelerden destek alması kaçınılmaz.
Bokova, Filistin krizi sonrasında ABD ile arası bozulmasının ardından Putin’in daveti ile Moskova’ya giderek Zafer Günü kutlamalarında boy göstermişti. Yani, Rus lider Putin’e çok yakın.

AB üyesi Bulgaristan, tercihini Rusya’ya yakınlığı ile bilinen Bokova’dan yana kullanması, Bulgarların bu kararlarının BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul’undaki etkisini hesapladıklarını gösteriyor.

ABD’den Bokova’nın adaylığı konusunda şimdiye kadar hiç bir tepki gelmedi. Görülen o ki, Ruslar, Fransa’nın da sıcak baktığı Bokova’nın adaylığı konusunda ABD’yi ikna etmiş görünüyorlar.

Yazının Devamını Oku

“ABD’nin kafası hiç bu kadar karışmadı, Suriye ile ilgili sorular, seçimler sonrası için kaygılar”

22 Kasım 2015
Paris’teki kanlı saldırılar ve daha da geri giderek 1 Kasım seçimleri ardından Amerikalıların, Türkiye’yi nasıl gördüklerini soran çok.  Şunu öncelikle belirteyim ki; Amerikan halkı veya siyasetçisi sadece güncel konulara bakar.  Bizdeki gibi tarihin karanlık, karışık ve teorilerle dolu sayfalarına bakmazlar.

Türkiye’deki 1 Kasım seçimlerinin sonuçlarını ve nedenlerini konuşan artık kalmadı. Gündemde terör ve Müslüman mültecilerin durumu var. ABD’de 2016 başkanlık seçimleri öncesindeki adaylar arasındaki tartışmalarda bile öne çıkan başka bir konu yok. (Şimdilik!)

Fazla uzatmadan, ABD’nin Türkiye’yi nasıl gördüğünü resmi ağızdan belgeyle aktarayım.

ABD Kongre Araştırma Servisi (CRS), kongre üyeleri için düzenli olarak Ortadoğu, terör, silahlanma, ekonomik ve diğer iç konular ile ilgili raporlar sunar. Türkiye için de yılda 3-4 defa rapor yayınlar.

CRS’in son yayınladığı " Türkiye: Arka plan ve kısaca ABD ile İlişkiler’’ başlıklı raporunda, 1 kasım genel seçimleri sonrasında ve IŞİD’a karşı mücadelede Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin adımlarının ne olacağı ve kafalara takılan sorular üzerinde değerlendirmeler yapıldı.

Raporu özet olarak yazmadan önce son paragraftaki şu cümle ile bir fragman vereyim istiyorum. “Türk liderler, Batılı ülkeler veya uluslararası kurumsal çerçeve ve bazı süreçlerde Türkiye’nin çıkarları ve konulara tercihli yaklaşımlarının yansıtılmadığına inandıklarında Türkiye'nin geleneksel Batı müttefikliğini benimseyişi zamanla azalır. “  Yani anlayacağınız, eğer sesine kulak verilmezse Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşacağı konusunda bir endişeleri var.

TÜRKİYE, ABD İÇİN BÖLGEDE DAHA AZ ETKİLİ

Ortadoğu uzmanı Jim Zanotti tarafından kaleme alınan raporda; “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun 2000’li yıllar ortalarında Türkiye'nin tarihi, dini, kültürü ve bölgedeki tecrübesi ve diğer bölgesel aktörlerle derin ilişkileri üzerine sürekli ortaya koydukları ‘’Stratejik Derinlik" ya da "Komşularla sıfır sorun" yaklaşımları ile son on yıl içinde Ortadoğu'da daha etkili bir aktör geldi.

Buna rağmen; Türkiye, komşu ülkeler için bir model olarak gösterilirken, iç ve dış politikada attığı bazı adımlarının  bölgesel sonuçları şekillendirme ve ABD çıkarlarını kolaylaştırmada daha az etkili hale dönüştüğü görülüyor.” şeklindeki ifade adeta Türkiye’deki iktidar muhalifi güçlerin ağzından çıkıyor gibi. 

Yazının Devamını Oku

Dünya 5’ten büyük müdür? G20 zirvesi Türkiye’nin ne işine yarar?

15 Kasım 2015
Hatırlayacaksınız, Suriye’de yaşanan içsavaşa son vermek adına uluslararası toplumun hiç bir çözüm üretememesi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni eleştirerek “Dünya 5’den büyüktür” kampanyası başlatmıştı.

Bu şu anlama geliyor; BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinden 5’i hem daimi üye hem de veto yetkileri bulunuyor. Yani Güvenlik Konseyi’nde alınan ve tüm dünyayı ilgilendiren istedikleri kararları diğer üyelerin görüşlerine bakılmaksızın veto edebiliyorlar. Kim bunlar? Ve, buna ne hakları var?

70 yıl önce, İkinci Dünya Savaşı sonrasında galip gelen devletler; ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, benzeri bir savaşın tekrarlanmaması ve sorunların diplomasi yoluyla çözülüp, ortak alınan kararların yasallaşması için Birleşmiş Milletler’i kurdular. Buraya kadar her şey iyi, ama bu ülkeler savaş kazanmanın gücüyle kendilerin, de Birleşmiş Milletler’in bir anlamda yönetim kurulu olan 15 sandalyeli Güvenlik Konseyi’ni de kurarak burada kendilerine olağanüstü veto yetkisini de veren daimi üyelik ile zaferlerini taçlandırdılar.

BM, geçtiğimiz hafta Suriye içsavaşının gölgesi altında sessizce 70’incı kuruluş yıldönümünü kutladı. Sadece Erdoğan değil, dünyanın pek çok entelektüeli de özellikle Güvenlik Konseyi’nde reform istiyor. 70 yıl önceki savaşı kaybeden Almanya ve Japonya günümüzün büyük ekonomileri Brezilya ve Hindistan ile birlikte Güvenlik Konseyi’nde daimi üyelikle birlikte veto hakkını da istiyorlar. Bu 4 ülke zaman zaman bir araya gelip yıllardır tartışılan BM reform için izleyecekleri yolu konuşuyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’yi her defasında eleştirerek “Dünya 5’den büyüktür” diyor ama, neden bu gruba katılamıyor?

Dünya 5’den büyük müdür? ve Türkiye, daimi üye olabilir mi?


Bunu rakamlarla inceleyelim; 2015 rakamlarıyla dünya ekonomisinin büyüklüğü 74.5 trilyon dolar. Güvenlik Konseyi’ndeki 5 ülkenin rakamı ise 35 trilyon.

Evet, Erdoğan haklı. 5 ülke diğer 193 ülkenin toplam ekonomik gücünün 4.5 trilyon dolar gerisinde. Ancak, günün ekonomik trendlerine bakıldığında 2020 yılı sonrası aradaki bu fark kapanıyor. Yani Erdoğan bu tezini 5 yıl daha sürdürebilecek. Dünya’nın gerisi 5 ülkeden daha küçük olacak.

Aslında, BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin ekonomik güçle bir ilgisi yok. Askeri güçle ilgisi var. Sonuçta bu ülkeler İkinci Dünya Savaşı’nı kazanarak kendilerini buraya yerleştirdiler. Başka bir yol ile de inmeyecekleri ve onları zorlayabilecek kimsenin olmadığı da ortada.

Yazının Devamını Oku

New York’tan seçim sonuçlarına bakış

2 Kasım 2015
AK Parti (AKP), Türkiye genelinde yüzde 49.3 oy alırken, CHP, ABD genelinde yüzde 49.2 oy aldı. Yani yerler değişti. Bunun ne CHP ne de AKP için fazla bir önemi elbette yok. Ancak, CHP’nin AKP karşısında ABD’deki bu üstünlüğünü Kadıköy ya da Beşiktaş’takine benzetmememiz gerekiyor. Sonuçta AKP, Yurtdışı oyların genelinde tüm partilere bindirdi. Ancak ABD genelinde HDP yüzde 22.8 ile ikinci parti çıkarken AKP neden sadece yüzde 18.3’de kaldı?

25 yıl boyunca ABD’deki Türklerin nabzını tutan bir gazeteci olarak Ak Parti’nin (AKP) en çok beyin göçü verdiğimiz bu ülkede CHP’den bu kadar fark yemesini sadece eğitim seviyesinin farklılığına bağlayanlar haklı mı?

Hürriyet’in Cağaloğlu’ndaki merkezinden ayrılıp New York bürosuna geçeli dile kolay 25 yıl oldu. Hergün Babıali yokuşunu çıkmıyor, 5.inci caddede yürüyordum. Öğlenleri Sultanahmet meydanının banklarındaki güneşlenmelerin yerini Bryant Park’ın güzel çimleri almıştı. O günlerde ne bir internet vardı, ne de Türk uydu kanalları. New York’un 42.sokağındaki Grand Central binasının tepesinde bugünkü sigorta firması MetLife yerinde eski havayolu firmasının ismi PANAM yazıyor, THY ise New York’a günde bir defa Brüksel aktarmalı uçuyordu. Telefon şirketlerinin Türkiye’ye dakikasına 2 dolar yazdığı o eski günlerde benzin istasyonunda çalışan bir Türk, günde saatine sadece 4 dolar kazanıyordu. Anlayacağınız Türkiye’ye telefon açmak hem lüks hem de iyi bir alışkanlık değildi. Biz bile gazetede çalıştığımız halde, Türkiye’den haberleri Almanya’da basılıp her gün uçakla New York’a gönderilen Hürriyet’den okuyorduk. Amerika’daki vatandaşlarımız da Türkiye’nin gündemi ile ilgili gelişmelerden haberdar olmak için büromuzu arardı. O yıllar ABD’de şimdiki kadar çok çok Türk işyeri yoktu ama, çok daha fazla Türk vardı. Bunların çoğu, lisan eğitimi için gelip, kaçak durumda yaşayan ya da çalıştığı gemi limana yanaşınca kaçan Türklerdi. Ben haber almak için büromuzu arayanları hafta içi arayanlar ve hafta sonu arayanlar diye iki gruba ayırırdım.

Haftaiçi arayanlar, hani o beyin göçü dediğimiz gruptan insanlardı. Yani ABD’ye yüksek lisans eğitimi için gelip, bu ülkenin sunduğu imkanların etkisiyle kalmaya karar veren, ama aklı hep Türkiye’sinde olan insanlardı. Her şeyin daha iyisini istiyor, hayalini kuruyor ve bunu başarabileceklerine inanıyorlardı. Tıpkı, Nobel ödüllü Aziz Sancar, Amerika’nın en ünlü doktoru Mehmet Öz’ün babası Dr.Mustafa Öz ve Harvard’dan tutun da ABD’nin en saygın üniversitelerinin laboratuvarlarında inanılmaz işler başaran yüzlerce biliminsanımız ve binlerce başarılı girişimcimiz gibi.

Bu insanlar; bir genel seçim, doğal bir afet ya da bir ülkemizde güncel bir kriz olduğunda hemen büromuzu ararlardı. Yaşları yüksekti. Kibar konuşurlar, sohbet etmeye çalışırlardı. İşimizin yoğunluğuna rağmen onlara bildiklerimizi aktarmak bize mutluk verirdi. Haftasonu arayanlar, tahmin edeceğiniz üzere, futbol maçlarının sonuçlarını öğrenmek içindi.

Yazının Devamını Oku

Türkiye, sadece AKP değil: 1 Kasım seçimlerini beklemeye gerek yok

14 Ekim 2015
Türkiye, Ankara’nın ortasında böylesi kanlı bir vahşeti ilk defa yaşadı. Yunanlılar Ankara’nın Polatlı ilçesini top ateşine tuttuklarında bile bu kadar kayıp vermemiştik. Polatlı'da atılan top ateşleri Ankara’nın göbeği Sıhhiye’den duyulmaya başlayınca, yeni kurulan meclisin pek çok üyesi Kayseri'ye kaçmıştı.Bunun üzerine Atatürk’ün ünlü sözünü hatırlayalım;“Hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır. …. Vatan'ı korumak demek, bir sınırı tutupta orda savunma yapmak demek olmayabilir.”

Atatürk bu sözü ile işgal altındaki ülkemizin, sadece bir kısmında oluşturulan bir savunma hattının yeterli olmayacağını, bütün vatanı içine alan bir savunma ile gerçek anlamda savunma yapılabileceğini ifade ediyordu. Bu sözüyle, birlikte mücadelenin, destekli savaşmanın önemini vurgulamış ve müdafaayı karış karış tüm ülkeye yayarak kazanmayı hedeflemişti. Atatürk, bunu işgalci dış güce karşı başardı. Öyle bir gün geldi ki, Yunan meclisi bu defa Ankara’da ölen canlarımız için saygı duruşunda bulundu. Bakınız kin ve nefret nasıl unutuluyor.

Peki yaşadığımız teröre karşı mücadeleyi öfkemize “Dur!” diyerek günün şartlarıyla nasıl vereceğiz?

Yakın tarihimizdeki bu olayla Ankara katliamına şöyle bir bir ışık tutalım;

Terörü durdurmak için 1 Kasım seçimlerini beklemeye gerek yok. Türkiye, AKP’nin değil. Herşeyi onlardan beklemek veya her olay sonrasında AKP’nin siyasi kararlarını hedef göstermek, ya da daha da ileri gidip AKP seçmenine hakaret etmek terörü ya da yaşanan olumsuzlukları durdurmaya yetmiyor. Sadece, şimdiye kadar ne yapıldıysa işe yaramadığını kabullenmemiz gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni eş başkanları: Suriye soğuk savaşını Rusya ve İran Stratejik Ortaklığı mı kazandı?

28 Eylül 2015
Birleşmiş Milletler’de bir koşturmaca var ki, yıllardır böylesi görülmemişti. Dile kolay 70.inci Genel Kurul toplantısı gerçekleştiriliyor. Tüm liderler New York’ta. Her ülke lideri kendi hedefleri doğrultusunda yoğun diplomasi trafiğindeler.

New York’taki ilk 2 gününü New Jersey’de yaşayan kızının evinde dinlenerek geçiren Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun BM’deki öncelikli hedefi Suriye sorununda hükümetinin görüşlerini diğer liderlere kabul ettirmek. Ayrıca 1 kasım seçimleri öncesinde seçmene dışarıda saygın ve etkili bir lider görüntüsü vermek.

Almanya’nın Türk başkonsolosluğuna da komşu BM yakınlarındaki binasında Şansölye Angela Merkel ile görüşmeye beraberinde MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı da götüren Davutoğlu, Türkiye’nin elindeki 2 milyon mülteciden bir kaç yüz bininin Almanya’ya geçişini kolaylaştırmak ve Suriye içinde güvenli bölge kurulması konularını konuştu.

Almanya’nın parası çok, ama Esad’ı koltuğundan indirebilecek gücü yok. ABD Başkanı Obama’nın ise Suriye konusunda artık Türkiye’yi dinlemediğini Sağır Sultan dahi biliyor. 2 yıl önce Başkan Obama ve yardımcısı Biden, Beyaz Saray’daki öğle yemeğinde MİT Müsteşarı Fidan’ı zaten çok dikkatle dinlemişlerdi. Esad gitmesi gerektiği ve nasıl gideceğini kendilerine el ve kol hareketleri ile de anlatan Fidan’ı dikkatlice dinlemişlerdi. Avrupalı liderler de dinlemişti. Merkel ayak üstü de olsa yine dinledi. Ama, Suriye konusunda ikna edilmesi gereken ülke Rusya’nın ta kendisiydi. Bunu Güvenlik Konseyi toplantılarında hızlı ve etkili konuşan Rus Büyükelçi Vitali Çurkin’den öğrenmişlerdi. ABD, Rusya’nın onayı olmadan Esad’ın indirilemeyeceği gerçeğini çoktan anlamıştı. Obama, zaten bölgede başını yeni bir belaya sokmamak için çok özen gösteriyordu.

Rusya’ya göre, Esad giderse ortalık daha da karışacaktı. Bunu her defasında Dışişleri Bakanı Lavrov ifade ediyor, Güvenlik Konseyi toplantılarında anlatıyorlardı.

Yazının Devamını Oku