Parlak fikir!

DOSTLAR arasındaki toplantıda Başbakan’ın "Her kadın en az 3 çocuk yapmalı!" sözü konuşuluyordu.

Sonuçta konu "Kalite mi, sayı mı daha önemli?" tartışmasına dönüştü. Ben kalite ve niteliğin daha önemli olduğunu savundum.

Bugün nüfusumuz 70 milyon... Doğurganlık hızımız 2.1 çocuk. Bu hız, Başbakan’ın istediği gibi 3 çocuğa çıkarsa 60 yıl sonra nüfusumuz yaklaşık ikiye katlanacak ve 140 milyona ulaşacak. Böylece çok daha güçlü mü olacağız, yoksa dertlerimiz ve sıkıntılarımız iyice büyüyüp tüm ülke olarak sorunlar yumağı içine mi yuvarlanacağız?

Çok fakat niteliksiz nüfus mu, az fakat nitelikli nüfus mu daha güçlü olur?

Yeterli beslenme, barınma, okul-eğitim, sağlık ve iş imkánları sağlamadıktan sonra kuru kalabalıkların gücü olur mu?

Bugün, 7 milyonluk İsrail, iyi eğitilmiş nitelikli insanları sayesinde 200 milyonluk Arap dünyasına meydan okuyor, kök söktürüyor.

Demek ki insan sayısının çokluğu fazla bir işe yaramıyor. İşsizliğin hayatı kábusa döndürdüğü ülkemizde aşırı nüfus artışına izin verilirse ileriki yıllarda halimiz ne olur bilinmez!

"Her kadın en az 3 çocuk yapmalı" sözü bana hep Ezop’un bir hikáyesini hatırlatıyor.

* * *

Hayvanlar arasında büyük bir tartışmaya tutuşmuşlar:

"Hangi hayvan en çok sayıda yavru doğuruyor?"

Bir heyet kurulmuş, soruşturmaya başlamışlar. Bazıları mahcubiyetlerinden yüzleri kızararak sadece iki yavru doğurduklarını söylerken, bazıları da böbürlene böbürlene her yıl bir düzine, hatta daha fazla yavru doğurduklarını ilan ediyorlarmış.

Hayvanlar arasında seçilen bir kurul, nihayet dişi aslanı ziyaret etmiş. Heyet başkanı, "Bu yıl kaç yavru doğurdunuz?" diye sormuş. Dişi aslan kesin bir ifadeyle cevap vermiş:

"Sadece bir tane doğurdum ama... Benim yavrum aslan."

Kıssadan hisse... Demek ki neymiş? Nitelik ve kalite, sayıdan daha önemliymiş!

* * *

Çalışkan olmamakla beraber "cin fikirli" bir toplumuz. Böylesi parlak fikirler (!) ancak bizim insanlarımızın aklına gelir... Bir arkadaş toplantısında, alkollü araç kullanırken trafik kontrolüne yakalanan bir kişinin kurnazlığını anlattılar. Ben onların yalancısıyım: Naklediyorum.

Anlatılan kişi, alkollü olarak gece Boğaziçi’nden evine dönerken, trafik ekipleri tarafından alkol kontrolü için durdurulmuş. O, araç kuyruğunda sıranın kendisine gelmesini beklemeden motoru durdurup arka koltuğa geçmiş... Derken öndeki araç gitmiş... Trafik polisi gelip, arka koltukta oturan bizimkine, "Beyefendi, şoförünüz nerede? Durmayın, aracınızı ilerletin" demiş.

Bizimki de şaşkın ve üzgün bir ifadeyle cevap vermiş:

"Memur bey, ben de şaşkınım. Siz bizi alkol kontrolü kuyruğuna sokunca, benim şoför aracı bırakıp kaçtı. Demek alkollüymüş!"

Trafik polisi şaşırmış:

"Olur mu beyefendi? Aracınız yolu tıkıyor... Bakın arkada ne kadar araba birikti? Siz geçin direksiyona..."

"Olmaz memur bey, ben alkollüyüm, araç kullanamam!"

İyice şaşıran ve çaresiz kalan polis:

"Ziyanı yok, bu defalık görmezden geliriz" diye ısrar etmiş. Zorla direksiyon başına geçirmişler. Üstelik, trafiği açtığı için kendisine bir de teşekkür etmişler...

Ülkemizde üçkáğıtçılığın en álásı bilinir! Herhalde politikacılarımız bize örnek oluyor!
Yazarın Tüm Yazıları