TÜRK-İş’e göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 726 YTL. Bunun altında geliri olan aile aç yaşıyor demektir...
Oysa Türkiye’de bu parayı kazanamayan binlerce aile var.
Bir devlet kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ise açlık sınırının 255 lira olduğunu iddia ediyor.
Açlık sınırı nedir? Dört kişilik bir ailenin, sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için bir ayda yapması gereken en az gıda harcaması tutarıdır.
Şimdi insaf edelim. TÜİK’in iddia ettiği gibi 4 kişilik bir aile 255 liraya bir ay karnını doyurabilir mi? İstatistik Kurumu, Türkiye’deki aç aile sayısını káğıt üzerinde azaltıp, AKP iktidarının gözüne girebilmek için işin iyice cılkını çıkarıyor.
Gerçekçi olan, Türk-İş’in rakamlarıdır. Türk-İş ülkemizde açlık sınırının 726 YTL, yoksulluk sınırının ise 2300 YTL olduğunu açıklıyor. Bu rakamlar 70 milyon nüfusun en az yarısının yoksulluk ve açlık içinde yaşadığını göstermekte...
Ülkemizde çarpık, adaletsiz bir gelir dağılımı var.
Şimdi, dünyayı saran küresel ekonomik kriz, yoksul insanları daha da zor durumda bırakacak. Önümüzdeki aylarda işsizlik artacak, sıkıntılar büyüyecek.
"Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır" denir ya... Yine olan yoksula olacak. Krizin faturası, işçiye, çiftçiye, esnafa ve memura çıkacak.
AKP, seçim zamanı dağıtacağı birkaç kilo nohut ve birkaç çuval kömürle yine oyları kaparsa, insanlarımızın önemli bir bölümünün aklından zoru var demektir.
* * *
Küresel finansal kriz dünyayı sardı. Biz bu dalgaların dışında kalabilir miyiz? Başbakan’a soracak olursanız "Hamdolsun iyiyiz" diyor ama... Bağ, dua değil çapa ister! "Hamdolsun" demekle işler yürümüyor!
Atı sağlam kazığa bağlayıp, sonra Allah’a emanet etmeli!
Geçen yıl 38 milyar dolar cari açık verdik. Bu yılki cari açık 50 milyar dolara koşuyor. Önümüzdeki yıl açık daha da büyük olacak.
Cari açık, döviz açığı demektir. Kazandığımız dövizle, harcadığımız döviz arasındaki fark cari açıktır. Bu kriz ortamında, açığımızı kapatacak dövizi nasıl bulacağız? "Hamdolsun" demekle iş bitmiyor ki...
İç ve dış borçlar arttıkça tehlikeli bir yola doğru sürükleniyoruz.
Duvara toslayana kadar "Hamdolsun iyiyiz" mi diyeceğiz?
* * *
Bir fıkra: Genç kız, bazı sorunları nedeniyle ruh hekimine gitmeye karar vermiş. Güvenli olsun diye yaşlı başlı bir doktoru bulmuş. Muayenehaneye gittiğinde ruh hekimi "Buyurun soyunun" demiş.
Kız üzerindeki ceketi çıkartmış. Doktor devam etmiş:
"Soyunun, soyunun!"
Genç kız, ruhsal tedavi için soyunmaya gerek olmadığını biliyor ama karşısındaki ne de olsa doktor... "Herhalde bir bildiği var" diye düşünmüş... Sonunda üzerinde bir sutyen, bir külot kalmış...
"Hadi kızım, sabaha kadar seni mi bekleyeceğim?" demiş doktor...
Kızcağız üzerindeki son iki parçayı da çıkarıp atmış... Aynı anda hekim, kızın üzerine atlamış ve orada tecavüz etmiş!
Genç kız olayın şoku içindeyken hekim giyinmiş ve demiş ki:
"Benim sorunum çözüldü, sıra geldi sizinkine... Anlatın bakalım neydi derdiniz?"
Ne dersiniz? Bizim siyasiler de yıllardır bu hekim gibi davranmıyor mu? Üstelik sıra tedaviye gelince yan çizmiyorlar mı?