Zira bu maçtaki yaşanacak puan kayıpları ilk 2 hayallerini neredeyse tamamen rafa kaldırabilirdi.
Açıkçası yaşanan bu son gelişmelerden sonra İrfan Hoca’nın takımda yaşanan çöküntüyü birden bire değiştirebileceğini beklemiyordum.
Bu bakımdan burada asıl önemli olan 3 puanı alabilmekti.
Onun da elde edilmiş olması başlangıç açısından değerliydi.
Cuma gecesi ortaya konan futbolu, hele ki rakibin gücü de göz önüne alındığında, çoğu kimseyi tatmin etmediği bir gerçek. Zaten büyük bir değişim beklemek de fazla bir iyimserlik olurdu.
Sonuçta elimizde olan ve planlama yapılırken ciddi hataların yapıldığı kadro yapısı bu.
O yüzden İrfan Hoca’dan bir anda mucizeler beklemek haksızlık.
Ama ne hikmetse hiçbirinden ders almayan bir camiayız.
İbrahim Yazıcı döneminden sonra arka arkaya gelen hatalar sonucunda şampiyon apoletli bir takımın ilçe/mahalle takımları karşısında düştüğü durum üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir durumdur.
Şimdi aranızda “Daha umutlar bitmedi, hemen karamsarlığa kapılmayın, takıma eleştiri yapmayın” diyenler çıkacaktır.
Lakin, sezon başı, devre arası, transfer sezonun bittiğinde birçok zaman diliminde hep aynı argüman devreye girdi.
*
Çok önemli konuları halının altına süpüre süpüre dibi bulmayı başardık.
Şimdi kısaca ve yalnızca bu sezonu değerlendirelim;
Her ne kadar halkımız bu adımları, koşarak alıp, sanki hiçbir şey yokmuş gibi hareket etse de maalesef salgın devam ediyor.
Bu gerçeği hiçbir zaman aklımızdan çıkarmadan kendimizi “yeni normale” adapte etmemiz gerekiyor.
Normalleşme süreci tüm hızıyla devam ederken, geçen hafta sonu da Süper Lig sezona kaldığı yerden başladı.
Bu hafta da Bursaspor’un içinde bulunduğu TFF 1. Lig, bir anlamda sezonun 3. devresine merhaba diyecek…
Hepimizin bildiği gibi kötü yönetimlerin ve berbat ötesi seçimlerin borç sarmalına sürüklediği Bursaspor Kulübü, belki de kalan bu 6 maçlık serüven için “Tamam mı, devam mı?” diyecek.
EL BİRLİĞİ YAPILMALI
Zira borçların azaltılmasından çok ötelendiği bir ortamda sezon sonu ait olduğumuz yer olan Süper Lig’e kavuşamazsak, yeşil beyazlı camiayı çok farklı senaryolar bekleyebilir.
Sonrasında da ne durumdayız ve ne yapmamız gerektiği hakkında...
Tüm dünyada toplam COVID-19 vaka sayısı 6,5 milyona dayandı.
Ve bu vakaların yaklaşık 3,5 milyonu aktif. Yani bulaştırıcılığı olabilen ve tedavi bekleyen hasta sayısı.
Üstelik bu rakamlar tespit edilebilen vaka sayısı.
Türkiye’deki rakamlara baktığımızda;
Halen aktif olan vaka sayısı yaklaşık 30 binlerde.
Tabii bizdeki bu rakamlar da tespit edebildiğimiz rakamlar...
Aslında burada tekrarlayan tarih değil, hatalardır.
Tarihimizin gördüğü en büyük salgınlardan birisi İspanyol gribidir.
Her ne kadar ilk olarak Mart 1918’de ABD’de başlamasına rağmen, 1. Dünya Savaşı’nda ülkelerin bu salgını basında haber yapmaması ve bu savaşa dâhil olmayan İspanya’da her gün ölenlerin listeler halinde yayınlanmasından ötürü, adı bu şekilde kalmış ve yanlış adlandırılmış bir salgındır.
Bu salgında da ilk 6 ay ciddiyeti anlaşılamıyor.
İlk dönem olarak adlandırılan bu dönemde daha sonra görülecek 2. dalgaya göre az sayıda can kaybı oluyor.
Akabinde 1918 yılının Ağustos ayında en büyük öldürücü darbeyi vuran İspanyol gribi, tüm dünyaya yayılıyor ve çok kısa sürede milyonlarca insanın ölümüne yol açıyor.
Sonrasında tüm dünyada çok ciddi karantina önlemleri alınıyor.
Bir tarafta insanlar ölürken, diğer tarafta ülke ekonomilerinde ciddi çöküşler yaşanmaya başladı.
Maalesef Türkiye de hem bu salgından, hem de ekonomik krizden nasibini alan ülkelerden birisi konumunda.
Tüm bu hengamenin ve bıçak sırtı günlerin yaşandığı ülkemizde seyircisiz de olsa futbolun ‘start’ düğmesine basılmış durumda.
Üstelik bu Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun tüm çekincelerine rağmen olacak.
Gerçekten cesaretli bir karar.
Salgının nispeten biraz daha azaldığı bir dönemde, özellikle küçük esnafın ekonomik anlamda yaşadığı krizi ve beraberinde aileleriyle birlikte göğüs germekte zorunda kaldığı yükü, psikolojik baskıyı ve maddi tahribatı da anlayışla karşılamak gerekiyor.
Özellikle de devletten bu anlamda yeteri desteği alamayan kişilerin ekonomik anlamda dayanacak gücü kalmamış durumda.
Halk arasında maalesef şöyle bir algı var;
“Bu ürünlerin hepsi doğadan gelen, bitkiler, ne zararı olabilir ki?”
Özellikle aktarlar üzerinden satılan bu bitkilerin bulunduğu çuval/koli/kutular üzerinde yazılanları okuduğunuzda, hiçbir derdinizin kalmayacağına emin olabilirsiniz.
Öyle ki, en başta immun direncinizi (bağışıklığınızı) en üst düzeye çıkaracağını, bunun yanında, soğuk algınlığından ateşe, kan şekerinin dengelenmesinden ödeme, kolesterolü (LDL) düşürmekten, mide kramplarını gidermeye kadar hemen her şeyi gidereceğini yazarlar…
Peki ya öyle değilse?
Bunların ölüme kadar gidebilen etkileri varsa?
Başka bir ilaç kullanıyorsanız?
Bu anlamda dikkati çeken konu başlıklarından birisi de bağışıklık...
Tüm bilim insanları bir yandan tedavi ve aşı üzerine odaklanmışken, bir kesim araştırmacı da hastalığı geçirmiş kişilerdeki koruyuculuk özelliği konusunda veri üretmeye çalışıyor.
Bir Epidemiyolog ve Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Marc Lipsitch’in bağışıklık konusunda The New York Times’da güzel bir yazı derlemiş.
*
Yazısında;
SARS-CoV-2 ile enfekte olduktan sonra, çoğu bireyin bağışıklığa sahip olacağını ve bu cevabın orta vadede, en az bir yıl kadar, koruma sağlayacağının varsayılabileceğini, daha sonra etkinliğinin azalabileceğini belirtmiş.
Hollanda’daki Erasmus Üniversitesi’nde gerçekleştirilen yakın tarihli çalışmada bu sonucu destekleyen veriler yayınlandı. Bu çalışmada 12 hastanın SARS-CoV-2 enfeksiyonu sonrası antikor geliştirdiklerini gösterilmiş.