Tüm suç yağmurda ağaç altında oturandaymış, yıldırımın ve kurumlarımızın hiç mi suçu yok?
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Şu an siz bu satırı okurken geçen her saniyede dünyada yaklaşık olarak 1.800 gökgürültülü fırtına oluyor. Bu da yılda yaklaşık 16 milyon adet yıldırımlı fırtına demek! Bu durumda yıldırım tarafından çarpılma şansımız 600.000’de 1. Böylece her gün en az bir kişiye yıldırım çarpmakta. Yıldırım çarpan insanların çoğu yaşıyor ama ölenler de var.
Maalesef yıldırımdan ölenlerden biri de 27 yaşındaki merhum Evren Sarp Işık. 10 Ağustos 2003’te Çamlıdere’deki bir piknik alanına gitmiş. Yağmur başlayınca, bir ağaç altındaki banka oturmuşlar. Kısa süre sonra düşen yıldırımın kurbanı olmuş.
Yıldırım, kurbanlarını perakende öldürür; yani toplu ölümlere neden olmaz. Bu yüzden şimdiye kadar ‘yıldırım manşet olmuyor ve yetkililerimizin dikkatini çekmiyor’ diyordum. Lamia Ayhan’ın 26 Mart 2004 Akşam Gazetesi’ndeki ‘Yıldırımın suçu yok’ başlıklı haberi manşete çıkana kadar durum böyleydi. Şimdi sıra yetkililerimizin hem yıldırımı, hem de yanlış kadrolaşmayı birer afet olarak görebilmesinde.
8’DE 8 MAĞDUR KUSURLU!
Yıldırımın ilk defa manşete çıkmasının nedeni evlat acısı yaşayan ailenin başlattığı ilginç hukuk savaşıydı. Bölgede paratoner kurmayan bir bakanlık ile üniversiteye mahkemeye verip her iki kuruma 52 milyar liralık tazminat davası açmışlar. Bilirkişi çok doğru bir şekilde, ‘Standartlara uygun yıldırımdan korunma tesisi olsaydı ölmezdi’ raporu vermiş.
Dava sürürken, Işık’ın ailesi, sorumluların belirlenmesi için suç duyurusunda bulunmuş. Ancak savcılık ikinci bilirkişi raporuna dayanarak suç duyurusu hakkında takipsizlik kararı vermiş. Raporda, orman alanında, piknik yerlerinde, paratoner tesisi bulundurulmasına yönelik yasal bir zorunluluk bulunmadığı vurgulanmış. Ölen ve yaralanan kişilerin önlem almadıkları da belirtilmiş. Böylece savcılık, ‘Anılan kurum ve kuruluşlar olayda kusursuzdur’ diyerek, olayda 8’de 8 kusurun mağdurlarda olduğunu bildirmiş. Sonuç olarak ailenin dava açma talebi ‘Yağmurda ağaç altında oturmasaydı’ diyerek reddedilmiş.
Burada ki ‘yasal’ kelimesini içeren ifade beni aşağıdakileri yazmaya sevk etti. Öncelikle bu kararın ‘yasal’, ama ‘hukuksal’ olmadığına inanıyorum. Devletin asli görevi vatandaşın can ve mal emniyetini sağlamaktır. Bunun için hiç kimse, eksik ve yanlış hazırlanan yönetmeliklerin arkasına saklanamaz. Bu eksik ve yanlış yönetmelikleri hazırlayıp duran veya şimdi onları düzeltmek için hiçbir girişimde bulunmayan bürokratlar genellikle liyakate göre seçilmemiştir. Bu durumda ülkemizde vicdan muhasebesi yapması gerekenler var. Titreyin de kendinize gelinÖ Çünkü önemli olan evrensel hukuk ve vicdanlar önünde suçlu olmamaktır!..
Bu tür bir ‘yasal’lığa dayanılarak bir zamanlar bana gönderilen bir tekzip yazısını hatırladım. Amacım kişilerle uğraşmak değil; yanlış işleri düzeltmek olduğu için yine isim vermeden metninin son cümlesini sizinle paylaşacağım: ‘Ö Karadeniz Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü mezunu olup, 1978 yılından itibaren yaklaşık 26 yıldır aynı genel müdürlük bünyesinde mühendis, daire başkanı, genel müdür yardımcılığı görevlerinde bulunduktan sonra yasaların öngördüğü çerçevede Genel Müdürlük görevine tercihen getirildim.’
Maalesef görüldüğü gibi mevcut mevzuat, kurumlarımıza yasal ama politik ve yanlış atamalar yapılabilmesi için uygun. Meteorolojiyle ilgili yasalarda nasıl ki sel, kuraklık, yıldırım vb. ile ilgili tek bir kelime bile yoksa, meteoroloji mesleğinin standartlarına da hiç yer verilmemiş.
Ülkemizde bir partiyle olan ilişkinizi veya bir bakanla olan arkadaşlığınızı kullanarak yasal yollardan yükselemeyeceğiniz bir makam yok. Böylece ülkemizde bir kuruma yön verebilmek ve ülkemizi uluslararası ortamlarda temsil edebilmek için modern bilim ve uygulamalardaki gelişmeleri takip edebilecek kadar kurumun asıl konusu üzerinde eğitim, bilgi birikimi ve vizyon sahibi olmak hiç gerekmiyor. Durum böyle olunca da ülkemizde birçok iş sahipsiz kalıyor ve olması gereken birçok yasal bir zorunluluk da yerli yerinde bulunmuyorÖ
İNSAN KAYNAKLI AFET
Ayrıca ikinci bilirkişi raporunda ‘ölen ve yaralanan kişilerin önlem almadıkları’ şeklinde de bir ifade var. Sanırsınız ki ülkemizin güzide eğitim sistemi ya da konuyla ilgili kurumumuz vatandaşlarımıza bu tür olaylara karşın nasıl ‘önlem alacaklarını’ gerektiği gibi öğretip durmuş, ama onlar bildikleri bu önlemleri almamışlar! (Hayat Bilgisi kitaplarına bakınız)
Sadece emniyet güçleri ve silahlı kuvvetlerle vatandaşın can güvenliği sağlanabilir mi? Neden ülkemizde bireysel afet bilinci ve güvenli yaşam kültürü verilemiyor? Neden meteoroloji en geç mart ayında ‘yıldırım ve ani sellerden nasıl korunulur?’ şeklinde bir kampanya gerçekleştiremiyor? Neden afet takvimleri hazırlayıp mevsimsel afetlerin öncesinde bilinçlendirme kampanyaları açmayı hayal bile edemiyoruz? Çünkü yıllardır teknik kurumlarımızda süren gelen ve artık bir ‘insan kaynaklı afet’ halini almış olan kötü kadrolaşmayla teknik kurumlarımız perişan edilmiştir. Bunu artık görmeli ve reklamlarına inanmamalıyız.
Parklarda insanları yıldırım çarpması, turizmimiz adına da kötü bir şey. Lütfen dikkat edin de önümüzdeki günler yıldırıma kurban olmayın. Gökgürültüsünü duyduğunuzda hemen sığınacak kapalı bir yer bulun. Unutmayın; gerçekte bizi bilgisizlik ve ilgisizlik öldürüyor!
Maalesef görüldüğü gibi bazılarının bilgisizliği sadece kendini; bazılarının (yasalara uygun olsa da) bilgisizliği ise bizi öldürebilir. Bu nedenle kurumlarımıza da sahip çıkmak zorundayız.