Japonya’daki gibi güvenli yaşamı öğrenme merkezleri istiyorum
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yarın 17 Ağustos 1999’un beşinci yıldönümü. Beş sene sonra sizce yeni bir yıkıcı deprem için yeterince hazır mıyız?
Üzgünüm ama bu sevimsiz soruyu kendi kendimize sormamız gerekiyor!
Aslında bu soru ‘Birey, aile, mahalle, ilçe, şehir ve ülke olarak depreme tümüyle hazır mıyız?’ diye farklı farklı seviyelerde sorulmalı. Depreme karşı hazırlanamamamızın nedenini sadece ekonomik durumumuz veya eğitim seviyemizle açıklamak mümkün mü? Bence değil. Çünkü birçok kamuoyu araştırmasının gösterdiği gibi çok farklı sosyo ekonomik seviyedeki insanlarımızın depreme karşı tepkilerinde önemli farklılıklar yok. Peki bu durumumuz nereden kaynaklanıyor?
Ben de bu sorunun cevabını arıyorum. Neden afetlere hazırlanırken para ve mevzuat gerektirmeyen en basit şeyleri bile yapmıyoruz? Şu an ABD’nin Federal Acil Durum Ajansı Ulusal Acil Durum Yönetim Merkezi’nde bunu düşünüyorum. Benzer şekilde geçen yıl Japonya’da katıldığım JICA programında da zihnimde bu soruyla dolaşmış durmuştum...
Bu soruya verilebilecek yanıtlarından biri belki de ‘Biz daha çok akut bir milletiz, ama pek kronik değiliz!’ Bunu Erdemir Demir Çelik Fabrikası’nın duvarında bulunan bir afişi okuyunca fark ettim. Afişte anlatıldığına göre: Bazı tehlikeli maddelere vücudumuz hemen tepki gösterir. Öksürme, hapşırma, baş dönmesi ve mide bulantısı gibi hızlı ve belirgin olarak görülen bu etkilere ‘Hemen görülen’ veya ‘Akut’ etkiler denir. Fakat bazı tehlikeli maddelerin hemen görülebilen etkileri yoktur ve bu nedenle sigara gibi zararlı maddeleri soluduğumuzu fark etmeyebilir ve/veya onlara pek aldırmayız bile. Onlardan kaynaklanan hastalığın belirtileri zamanla ortaya çıkar. Böyle etkilere ‘sonradan ortaya çıkan’ veya ‘kronik’ etkiler denir.
İnsan doğası gereği akut etkilere refleksle hemen tepki gösteririz. Fakat, duyarlılık seviyemiz doğru bir şekilde yükseltilmediği sürece, kronik etkilere karşı tepkisiz kalırız. Böylece, kronik sigara içme alışkanlığı, kadrolaşma, ormansızlaşma, kuraklık, çölleşme, küresel iklim değişimi veya gelecekte olması beklenen büyük bir depremin risklerine karşı millet olarak yeterince tepki göstermediğimiz bir gerçektir. Halbuki, 17 Ağustos’ta depremin ortaya koyduğu akut etkileri yok etmek için milletçe gösterdiğimiz refleksle dünyanın hayranlığını kazanmıştık.
İNKAR EDİYOR, YOK SAYIYORUZ
Şimdi burnumuzun dibindeki faylarda yıllardır birikmekte olan enerjinin kronik etkisi, bir gün deprem şeklinde, (yani akut etki olarak) karşımıza çıkacak. Bunu çok iyi bilmemize rağmen şu an ‘yara savmak’ için ‘yara sarma’da gösterdiğimiz gayretin çok azını bile gösteremiyoruz; çünkü biz akut etkilere tepki gösteren bir toplumuz! Öyle ki insanlarımızın bir kısmı deprem kelimesini artık duymak bile istemiyor. Böyle bir durumda, depremi yok sayıp fayların kronik etkilerini inkar etme yolunu seçiyoruz. Halbuki çözüm, kronik etkileri akut etki gibi hayal edebilmekte yatıyor!
Özet olarak, afetleri ne kadar çok hatırlar ve iyi bir şekilde hayal edebilirsek onlara karşı o kadar iyi bir şekilde hazırlanabiliriz. Bunun için Japonya’nın Kobe şehrinde olduğu gibi deprem müzelerine ve Tokyo’da olduğu gibi ‘güvenli yaşamı öğrenme merkezleri’ne acilen ihtiyacımız var. Bunlar olmazsa bari sarsma tablası monte edilmiş birkaç tane kamyonetle halkın ayağına gidelim. Afetlere hazırlık zihinlerde başlamalı. Bunu, işi üçgenlere indirgeyen basma kalıp broşürlerle değil; dokunup hissederek, yaparak ve yaşayarak öğrenme yöntemlerini kullanarak başarabiliriz.
DEPREMİ İLİKLERİNE KADAR HİSSETMEK...
İTÜ, İçişleri Bakanlığı ve ODTÜ mensupları olarak Kobe’deki Deprem Müzesi’nin salonunda bir an önce depremin oluşmasını bekliyoruz. Depremle beraber oturduğumuz koltuk sallanırken depremin korkunç uğultusu da kulaklarımızı tırmalıyor. Üç boyutlu gözlüklerle ekranda gösterilen mutfak, alışveriş merkezi, metro vb. yerlerde depremi yaşayanların sanki yanındaymışız gibi kendimizi depremin tam ortasında buluyor ve depremi iliklerimize kadar hissediyoruz.
MAHALLE MAHALLE MUTFAKTA DEPREM DERSİ
Kobe İtfaiyesi, 1995 Kobe depreminde mutfaklardan şehre yayılan yangınların tekrarlanmaması için çalışıyor. Mutfak şeklinde tasarlanmış sarsma tablası mahalle mahalle dolaştırılıyor. Tablaya çıkanlara, depremi hisseder hissetmez mutfakta yanan ocakların ateşlerini kapatıp hemen mutfak masasının altına girerek çök-kapan-tutun hareketini yapmaları anlatılıyor. Sonra da sarsma tablası çalıştırılarak mutfakta depremi yaşattırıyorlar. Fotoğrafta, çocuklardan fırsat bulup, şu an JICA’nın Ankara Ofisi yetkililerinden biri olan Sakamoto San ile birlikte bize anlatılanları yapmaya çalışıyoruz.