Afetlerin altın saatlerinde bireyler, turizm ve afet turizmi
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Turizm, en basit bir şekilde iş amaçlı olmayan seyahat ve etkinlikler olarak tanımlanabilir.
Dünya Turizm Örgütü’ne (WTO) göre bir kişinin turist sayılabilmesi için, evinden en az 80 kilometre uzağa eğlence, gezip görme gibi bir amaçla seyahat etmesi gerekir. Daha kapsamlı bir tanım için ise ulaşım, servis, yiyecek ve içecekler, turlarla birlikte güven ve güvenlik gibi turizmin fiziksel yönleri de ele alınmalı. ‘Güven ve güvenlik’, yani her türlü afet ve afetlere hazırlıklı olmak turistler ve turizm sektörü için de hayati önem taşımakta.
26 Aralık 2004’te Hint Okyanusu’nda meydana gelen deprem ve tsunami, bu okyanusa kıyısı olan Asya ülkelerindeki turizmi vurmuştu. Burada en çok zarar gören turizm yatırımları, ağırlıklı olarak güneş, kum, deniz klasik üçlüsüyle kitlelere yönelik olarak gerçekleştirilenlerdi. Bu ülkeler şimdi kitle turizmini canlandırmaya çalışırken özgün turlara da önem vermeye başladı.
Türkiye, büyük bir deprem olmadan da turizmde çok yönlü gelişmeler yapabilir. WTO’ya göre tamamı 400 olan turizm çeşitlerine örnek: Av, kış, inanç, ipek yolu, sağlık, kongre, golf, gençlik, futbol, yat, botanik, mağara, yayla, hava sporları, dağcılık, rafting, dalış, kuş gözlemciliği ve sportif olta balıkçılığı. Son yıllarda bunlara bir de ‘Afet Turizmi’ ilave edildi.
DEPREME HAZIRLIK HERKESİN GÖREVİ
Geçtiğimiz çarşamba günü 17 Ağustos Marmara Depremi’nin 6’ncı yıldönümüydü. 17 Ocak günü ise Japonya’daki Kobe Depremi’nin 10’uncu yıldönümüydü. Kobe’deki yıldönümünde yaşanan duygu seli, empati ve halka yönelik afet çalışmalarını görüp bizdekilerle karşılaştırma şansım oldu. Aradaki farkı fark edince Türkiye’de bu konuda yapılan yoğun çalışmaların henüz yeterli olmadığını üzülerek gördüm.
‘Afet turizmi’ kavramını da ilk defa Japonya’da duymuştum. Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın (JICA) daveti üzerine 2003 yılında Japonya’da ‘Afet Önlemleri/Afet İyileştirmesi’ konusunda Türkiye’ye yönelik düzenlenen eğitim proğramına katılmıştım. 1995 Kobe Depremi sonrasında gerçekleştirilen yeniden yapılanmayı ve afet yönetimi konusunda alınan tedbirleri yerinde incelerken depremden üç gün sonra afet turistlerinin de ortaya çıktığını söylemişlerdi.
Şu an Japonya hükümetinde afet işleri koordinatörlüğüne getirilen Satoru Nishikawa, T.C. İçişleri Bakanlığı ile JICA arasında imzalanan protokol gereği, 2003-2005 yılları arasında düzenlenen ‘Afet Yönetimi’ eğitimi programı dahilinde, Ankara’ya gelerek bu konuyu 254 Türk mülki idare amirine de aktarmıştı.
Aslında Nishikawa, depreme hazırlanmanın sadece birilerin görevi olmadığını, herkesin kendi güvenliği için yapması gereken olağan bir şey olduğunu anlatıyordu. Bunu sizin de anlayabilmeniz için, olduğu 0. (sıfırıncı) saniyeden üçüncü gününe kadarlık bir süre için depremi zihninizde canlandırmalısınız. Böylece, hem bir yerel idareci, bir tesis sahibi, hem de bir birey olarak gerçekten depreme hazır olup olmadığınızı çok basit bir şekilde test de etmiş olacaksınız...
Depremin olduğu 0. saniyede, en önemli olan şey içinde bulunduğumuz binanın sağlam olmasıdır. Binanın sağlam olması, o binanın üzerinde bulunduğu zeminin özelliklerine ve bina standartlarına uygun bir şekilde inşa edilmiş olması demektir. Yoksa sadece zeminin sağlam olmasının fazla bir anlamı yoktur... Depremin 0. saniyesinde, ikinci önemli şey, eşyaların üzerimize düşmemesidir. Herkesin bulunduğu yerdeki eşyaların sallantı halinde nasıl devrilip, sağa sola savrulacağını hayal etmesi ve onları hemen sabitlemesi gerekir. Bir mandal, sürgü, köşebent, vb. şey ile eşyalarını sabitlemeyenler, sonra büyük bir pişmanlık duyabilir...
İLK 72 SAATTE YALNIZ OLACAĞIZ
Depremin 3. saniyesinde kendimizi korumak için ne yapacağımızı bilmeliyiz. Paniğe kapılıp merdiven ve balkonlara koşturmak gereksiz yere birçok küçük depremde dahi ölümlere neden olmaktadır. Deprem anında sırtınız pencereye dönük olarak sağlam bir masa/sıra/sandalyenin/vb altına girip başımızı ve boynumuzu koruyup; yüzümüzü ve gözlerimizi de mümkün olduğunca masaya tutunduğumuz kollarımızla kapatarak korumalıyız... Yani çök-kapan-tutun hareketini artık bir refleks haline dönüştürmeliyiz.
Depremin 3. dakikasında kendimizin ve etrafımızdakilerin sağlığını kontrol edip, ufak yangınları söndürüp, artçı şoklar için de hazırlıklı olmalıyız. Normal zamanlarda en kısa zamanda yardımımıza koşan sağlık görevlileri ve itfaiye, büyük bir depremde tüm kanamalara, kesik ve yangınlara müdahale edemeyecektir. Bu nedenlerden dolayı, herkes küçük kanama ve yangınlara nasıl müdahale edeceğini bilmeli ve bunun için gerekli olan yangın söndürücü ve ilk yardım malzemelerini bulundurmalı ve gerekli eğitimleri almalıdır.
Depremin 30. dakikasında ailelerimiz ve komşularımız ilk arama ve kurtarma çalışmalarını başlatır. Depremin 3. saatinde ise yerel yönetimler ve grupları arama ve kurtarma çalışmaları başlatır. Ancak depremin 3. gününde ulusal ölçekte arama ve kurtarma çalışmaları başlayabilir ve (bazılarına göre ‘hiç yoktan daha iyi’ olan) afet turistleri de bölgeye gelebilir...
Görüldüğü gibi depremin ilk 72 saatinde, yani altın saatlerde halk ve yerel yönetimler kendi başına kalacaktır. Diğer bir deyişle, afete hazırlık ve müdahale bireyden, evden, tesisten, sokaktan ve mahalleden başlayacaktır. Bizim bireyler olarak artık tümüyle harekete geçebilmemiz için de devletin halka açık bir şekilde ‘biz sizi hemen kurtaramayız, altın saatler için kendinizi hazırlamalısınız’ demesi lazım. Sadece bunu demesi de yetmez, aynı zamanda halka hazırlanması için yol göstermesi ve gerekli eğitimleri de sunması gerekiyor.