Paylaş
PİYASALARIN nabzını tutmaya devam...Banka operasyonları ilgisiz tarafları da titretiyor. Eller kelepçeli görüntüler korku saldı, iyi de oldu. Herkes kendine çeki düzen veriyor.
Bankacılık sektörüne bakıldığında, bir süredir bankaların back to back kredilerini kapatmaya çalıştıkları gözleniyor. Savcı Nuh Mete Yüksel'in önüne çıkmak var sonuçta!
Mali krizin patlak vermesiyle de vadesi gelmemiş krediler geri çağrılmaya başlandı. Sanayici de bu bağlamda zorlanmaya. Yeni kredi de açılmıyor.
Elbette tüketici kredilerini geri çağırmak mümkün değil. Geri ödeyememe durumları dolayısıyla icralar, el koymalar başladı.
Türkiye'nin önde gelen bir işadamı, mali sektörün öyle veya böyle içindeki ‘‘çürük elmaların’’ ayrılacağını, bu krizden mali yapısı bozulmuş olanların nasibini alacağını söylüyor. ‘‘Olması gerekenler olacak, kaçış yok’’ diye vurguluyor.
Aynı işadamı ‘‘bankaların yeni şirket kurması lazım. Mesela X bankası oto galeri şirketi. Oto galericiliği yapacaklar’’ diyor. Çünkü krediler geri ödenemediği için binlerce otomobile el konulmaya başlandı. Keza uzun vadeli konut kredisi veren bankalar da zor durumda. Aynı işadamı bankaların içinde çok ciddi boyutta devlet kağıdı almış bankalar olduğunu hatırlatıyor. O işadamı diyor ki ‘‘Bankacılık sisteminde çok mefta var. bankalar bir anlamda kendi sonlarını kendileri hazırladı. Ekonomiyi sanayii, üretimini tahrip etmeden çıkış yolu bulunmak durumunda.’’
Espri olsa gerek, başka bir işadamı tanıdığım da şunu anlattı:
Bir vatandaş bankadan otomobil kredisi almış. İş bittikten sonra müdürün yanına çıkmış. 3 milyon lira daha istiyorum demiş. Niye istiyorsunuz denilince, ‘‘Benzin alacağım da’’ yanıtını vermiş.
Yine de ileriye umutla bakılmaya çalışılıyor, faizlerin normalleşeceği tahmin ediliyor.
Oksijen çadırından çıkınca hatırımı sor
ÖNEMLİ bir sanayici ve işadamları odası başkanıyla konuşuyorum.
Söze ‘‘Bu kriz basite alınacak bir kriz değil’’ diye başlıyor ve enflasyonla mücadele programının bu saatten sonra sekteye uğraması halinde Türkiye'nin çok daha ağır bunalıma gireceğini anlatıyor.
Şu anki durumun özetini ‘‘İyice darbe yemiş olan reel ekonomi iki dizinin üstüne çökmek durumunda. Reel ve mali sektörde çok iflaslar olacak’’ diye yapıyor.
Bir kere ‘Kara Çarşamba’ olarak nitelendirdiğimiz olayda (üç bankanın birbirini yeme operasyonunda), hem IMF'nin hem Merkez Bankası'nın hem de Hükümet'in rehavetinin söz konusu olduğunu vurguluyor. ‘‘Bu iş IMF'nin namus meselesidir ve namusunu kurtarmak mecburiyetindedir. IMF reçetesinin tartışılması gereği de ortaya çıkmıştır’’ diyor.
Peki kriz nereye gider?
Önce özelleştirme konusundan başlayalım diyor. Şöyle devam ediyor:
‘‘Eğer Telekom özelleştirilmiş olsaydı Türkiye'nin itibarı yükselecekti. İtibar önemli, güven vermek, Türkiye'nin yatırım için güvenilir bir ülke olduğunu göstermek önemliydi. Korkunç bir devletçi hükümet var. Bakanımız peşkeş çektirmem diyor. Vatanseverlik olarak addediyor. Karşı çıkanlar da vatan haini oluyor.
Bakanlar sanki babalarından miras kalmış gibi benim kuruluşum demeye başlıyor. Bütün mesele orradaki imkanları kullanmak....
Toplumsal kahramanlık yapmaya çalışıyorlar. Bu vatan, millet üzerinden, ekonomi üzerinden prim yapmaya çalışıyorlar. Ama hasta gidiyor, ölüyor görmek istemiyorlar.
Hükümetin içinden kendi bakanları ekonomiyi dinamitlemeyi beceriyor. Bunlar bu kavgaların olacağı günler değil ki. Oksijen çadırından çıktıktan sonra hatırımı sor. Esas niyet, kavganın arkasındaki niyet nüfuzdur maalesef. Siyasetçilerin kafasını çok iyi tanıyoruz..’’
Aynı sanayici, Başbakan olsun başka yetkililer olsun piyasayı yatıştırmaya yönelik verdikleri demeçlerin artık piyasayı ‘‘kesmediğini’’ savunuyor. Yapılacak işin mevcut durumu iyi tesbit edip çözüm yollarını diyalogla bulmak, önlemleri almak olarak aktarıyor. ‘‘Ekonomik Sosyal Konsey toplanmadığı, oradakilerin gazı alınmadığı müddetçe doğru çözüm yolu bulmak imkansızdır’’ diyor...
Sorumlulara fatura kesilecek mi
TAM yazıları bitirmek üzereydim ki bir bankanın patronu aradı.
‘Kara Çarşamba’yla ilgili dünkü yazımızla, ‘‘piyasada bilinen ama kamuoyuna açıkça veya işaret ederek de olsa aktarılmamış gerçekleri’’ ortaya koyduğumuz için tebrik etti.
Tabii hazır bir banka patronunu karşımızda bulmuşken, mali krizin iç ve dış boyutu üzerine sorular sorduk, bilgiler aldık.
Banka sahibi önce dedi ki ‘‘Oya Hanım, 2 yıldır enflasyonla mücadele için yapılan fedakarlığın sonucu bu mu olacaktı? Herkes fedakarlık yaptı halimize bakın. Üç bankanın birbirini yeme operasyonu, üç beş kişinin tetiklediği bu krizin hesabı o bankalardan, vatan hainlerinden sorulacak mı? Fatura her zaman olduğu gibi maalesef 65 milyona kesiliyor...’’
Çok haklı, faturanın doğru adreslere kesilmesi lazım. O bankalar uyarıldı mı, ceza alacaklar mı bilemiyoruz. Bankalar Yasası buna cevaz veriyormudur acaba?
Banka sahibiyle konuşmamız sırasında, moralim daha da bozuldu. Banka sahibi diyor ki ‘‘Eğer bir iki hafta içinde IMF'den 6-10 milyar dolar gelmez ise bu iş bitmiştir.’’
Krizin derinleşmesi bağlamında başka tedirgin edici bilgiler de geldi. Türk bankalarının dışarıda şubeleri veya kurdukları bankalar var. Mesela Avrupa'da Almanya ve Hollanda ağırlıkta. Dışarıdaki şube ve bankalarımız sıkı denetime alınmış. Yabancı ülkelerin Merkez Bankaları, nakdi sermayelerin yükseltilmesini istemiş.
Demiştik ya bankalar kredi vermiyor, satışlar üçte bire düştü, vadesi gelmeyen krediler de geri isteniyor diye.
Bir de açık pozisyon olayı vardı. Açık pozisyonları kapatmak için fiktif işlemler yapılmış. Bunlar kapatılmaya çalışılıyormuş. Ancak BDDK ve dolayısıyla Başkan Zekeriya Temizel, fiktif işlemlerden haberdar olmuş, tesbit etmiş. Fiktif işlemler de DGM'lik olur. Herhalde Üst Kurul gereğini yapacak...
Paylaş