Modern tıbbın hataları 1

O hatalardan birinin “RUHU ISKALAMAK” olduğunu daha önce yazdım. Modern tıp ısrarlı bir şekilde hemen her şeyi bedende arıyor, ruhu ısrarla ıskalayıp ruh ve beden arasındaki sarsılmaz bütünlüğü görmezden geliyor.

Diğer taraftan modern tıbbın hataları sadece bununla da sınırlı değil. Önemli bir diğer yanlışı daha var: “Geleneksel ve tamamlayıcı tıbbı” da görmezden geliyor. Peki modern tıbbın yanlışları sadece bunlarla mı sınırlı? Tabii ki değil. Modern tıp sizi/bizi değil hastalığı/hastalıkları tedavi ediyor, talimnamesinde tarihi bir emir olarak yazılı duran “Hastalık yok hasta var!” yanlışını da ısrarla sürdürüyor.

Bütün bu yanlışlar yetmezmiş gibi modern tıp önemli bir hataya daha imza atıyor. Bu hata “sağlık sorunlarını kök salmadan önce değil” zaman çizelgesinin yanlış ucunda bekleyerek hastalıklar yerleştikten sonra onları tedavi etmeye çalışmasıdır.

Bitmedi! Modern tıp hastalıkların teşhisi ve tedavisi yanında tarihsel, geleneksel ve vazgeçilmez görevi olan “sağlığı koruma, güçlendirme ve iyileştirmeyi görmezden gelme” konusundaki 100 yıllık inadını da ısrarla sürdürüyor. Neyse ki bu inadından son yıllarda “erken teşhis” akımıyla birlikte biraz uzaklaşmaya başladı. Peki yeterli mi? Bence değil! Nedenine gelince...

BANA GÖRE 

ERKEN TEŞHİS DE BAZEN YETMEYEBİLİR

Modern tıbbın erken teşhis çabaları tabii ki kıymetlidir. Ne var ki bu çabası da aslında bir ölçüde sevindirici olsa da maalesef yeterli değildir. Çünkü erken teşhis 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yine bir Çankaya Köşkü kahvaltısında bana ilettiği şu cümleler nedeniyle aslında dört dörtlük bir sağlık yaklaşımı değildir. Peki Demirel o kahvaltıda ne demişti: “Doktor, erken teşhis bir orman yangınında ilk dumanı görür görmez yapılan erken müdahaleden farksızdır. Ama o müdahaleye rağmen ormanın bir bölümü yanmış, kül olmuş, kaybedilmiştir. Siz de bizim gibi meselelere mühendislik aklı ve analitik yaklaşımlar geliştirmeye çalışın; yangını hiç çıkmamasına odaklanın.”

Modern tıp -maalesef- hâlâ ve inatla ne yazık ki hastalıkların teşhis ve tedavisine -erken teşhisleri dahil- olağanüstü büyük, ekonomik fonlar aktarmaya, araştırmalar yapmaya devam ediyor. Ama buna rağmen ne obezite salgınının ne kanser tsunamisinin ne kalp damar hastalıkları belasının ne de Alzheimer, Parkinson ve benzeri nörodejeneratif problemlerin üstesinden gelebiliyor. Kısacası bir tarih dersi olarak “TİTANİK FACİASI” modern tıp tarafından da hâlâ tekrarlanıp duruyor. O facianın detaylarını bir sonraki yazımda cumartesi bu köşede okuyacaksınız.

İYİ HABER

UYKUNUN GÜZELLİK SIRRI: KOLAJEN ÜRETİMİ

İyi bir gece uykusunun sizi gerçekten güzelleştirebileceğini gösteren net ve açık bilimsel veriler var. Anlaşılan o ki günlük sohbetlerimizde sık sık kullandığımız “GÜZELLİK UYKUSU” kavramının temel biyolojik köklerinin olduğu anlaşılıyor. Manchester Üniversitesi’nden bazı araştırmacılar mükemmel bir gece uykusundan sonra “papatya kadar taze görünebileceğinizi” ve bunun nedeninin de uyku sürecinde artan “kolajen üretimi” olduğunu gösterdiler.

Hatırlayalım, kolajen vücutta en çok bulunan proteinlerden biri ve vücut mimarimizin adeta çimentosu gibi bir biyolojik mucize. Sadece cildimizi değil tendonları/kirişleri, kıkırdak ve kemiklerimizi de destekleyen bir protein. Vücuda güç kuvvet, birlik bütünlük ve esneklik sağlayan temel bileşenlerden biri. Araştırmaya göre, kolajen yaşa bağlı bedensel yıpranmanın yükünü çeken temel bir yapı. İşte o yapı uyku sırasında her gece yavaş yavaş yenileniyor. O yenilenme süreci de genlerimiz tarafından yönetiliyor. Ne var ki yaşlandıkça bedene ne yeteri kadar kolajen hammaddesi girebiliyor ne de uykuda kolajen üreten genler gençlikteki kadar verimli çalışabiliyor. Bu olumsuz gelişmelere bir de yaşa bağlı uyku kaybı sorununu eklerseniz “ikinci 50” döneminde cildinizin sadece biriken güneş hasarları nedeniyle değil, “İÇ YAŞLANMA” sebebiyle de kırışıp buruştuğunu daha kolay anlarsınız.

OKUR SORUSU

KOLAJEN TAKVİYELERİ İŞE YARIYOR MU

Kolajen kaybınızı azaltmak için kullandığınız kolajen takviyeleri aslında kolajen üretimi için gereken aminoasitlerden oluşan parçalanmış kolajen kırıntıları (kolajen peptitleri). Siz hap, toz ya da sıvı şekilde bu peptitleri yuttuğunuzda onlar midenizde ve bağırsaklarınızda parçalanıp kolajen hammaddesi aminoasitler olarak bedeninize giriyor.

Kolajen üretiminden sorumlu olan fibroblast isimli hücreler de o hammaddeleri/aminoasitleri kolajen şeklinde üretip ihtiyaç duyulan yerlere (deri, tendon, kıkırdak, kemik, farklı doku ve organlar) ulaştırıyor. Özetle kaliteli bir kolajen peptit ürünü kullanıyorsanız faydalanmanız doğaldır. Diğer taraftan kolajen yapısını oluşturan temel aminoasitleri içeren ve “kolajen aktivatörü” olarak tanımlanan ürünlerden de damar yoluyla faydalanmak mümkün olabiliyor.