Osman Müftüoğlu

Stres neden çok yedirir?

22 Ağustos 2016
Geçen hafta bir akşam yemeğinde sohbet ettiğim orta yaşlı ve oldukça kilolu hanımefendi bir hayli dertliydi! En çok da stresli dönemlerde tavan yapan aşırı yeme ve şeker-tatlı krizlerinden şikayetçiydi. Bakın bana neler anlattı...

“Ne zaman canım sıkılsa, ne zaman üzülüp bunalsam kendimi ya bir pastanede ya da marketteki tatlı reyonunun önünde buluyorum. İkisinde de şuursuzca alışveriş ediyor, ‘çikolataysa, pasta, baklavaysa koy sepete’ moduna giriyorum. Gergin, kararsız, endişeli ya da öfkeli olmam fark etmiyor, ruhsal gelgitlerin her türlüsü beni müthiş acıktırıyor. Daha da kötüsü baş edilmez tatlı krizlerine, yeme nöbetlerine sürüklüyor. Tıkınırcasına yiyor, neredeyse çiğnemeden yutuyorum! Kısacası yeme içme kontrolümü ciddi ölçüde kaybediyorum. Bu işin bir çözümü yok mu?” 

O hanımefendiye verdiğim yanıtları sayfadaki kutularda bulacaksınız. Buyurun...


AMAN DİKKAT
Bermuda şeytan üçgenine girmeyin!
Kronikleşmiş, neredeyse yönetilemez noktalara gelmiş stres reaksiyonları neticesinde gelişen bu tür kortizol ve insülin patlamalarına paçanızı bir kez kaptırdınız mı işiniz zordur. Bir süre sonra “insülin direnci” tuzağına düşmemeniz ise neredeyse bir mucizedir. “Stres-kortizol-insülin” üçlüsünün oluşturduğu bu yapılanma Bermuda şeytan üçgenine benzer. Zamanında önlem alınmaz ise bir sürü sağlıksızlık haline kapıyı aralar. Başa gelebilecek sorunların en mühimleri de şunlar...
* Gelsin tatlı krizleri

Yazının Devamını Oku

Her ilaç iki ucu keskin bıçaktır

21 Ağustos 2016
İlaçları doğru kullanmak, yan etki ve zararlarının farkına varmak bilgi, ilgi ve dikkat ister. Yoksa ‘ilaçla iyileşeyim’ derken sağlığımız ciddi riskler altında kalabilir. Peki ne mi yapacağız? Okuyup öğrenelim...

Bİz ilaçsever bir milletiz. Reçetesine en az bir-iki hap veya bir iğne yazmayan doktora kolay kolay “iyi doktor” demeyiz. Ne var ki başımıza gelen sağlık sorunlarının çoğunun ilaçlardan kaynaklandığını da bilmeyiz.


Şu kesin: İlaçlar doğru zamanda, doğru doz ve sürede usulüne uygun kullanıldıklarında bozulmuş bir sağlığı size yeniden kazandırabilir. Bazen hayatınızı bile kurtarabilir. Ama bu bilgi bir başka bilgiyi, ilaçların her birinin iki ucu keskin bıçaklar olduğu en ufak bir hatada ciddi hasarlara yol açabilecekleri gerçeğini ortadan kaldırmaz.

 

Özetle biz hekimler için ilaç yazmak, siz hastalar için ilaç kullanmak ciddi kararlardır. İlaçları doğru kullanmak, oluşabilecek yan etki ve zararların erken farkına varmak bilgi, ilgi ve dikkat ister. Aksi takdirde kaş yapayım derken göz çıkarmanız işten bile değildir. Bugünkü konumuz ilaçlar ve kullanımlarına ilişkin bazı detaylar. Buyurun…

 

GÜNEŞLE DÜŞMAN İLAÇLAR

 

Yazının Devamını Oku

Beden şekeri ne yapar?

19 Ağustos 2016
Şeker yani glikoz, bedenimizin enerji ihtiyacını karşıladığı temel molekül. Hücrelerimizin enerji üretebilmesi için yakıt olarak kullandığı ana madde de yine şeker. Bu nedenle kanda belirli bir miktar şekeri mutlaka ama mutlaka bulundurmak, kan şeker dengemizi korumak zorundayız.

Kan şekerimizin makul ve lazım olan hudutların içinde kalabilmesi için de şekeri ya doğrudan kazanırız (tatlılar, meşrubatlar, bal, pekmez, meyveler, meyve suları) ya da içine şeker molekülleri depolanmış gıdaları (ekmek, pirinç, tahıllar, makarna, fırın-pastane ürünleri, patates, mısır) yer, onları bağırsaklarımızda parçalayıp içindeki şekeri kullanırız. Çok nadiren ihtiyacımızı -genelde acil durumlarda- şeker dışı kaynaklardan karşılarız. Son çarede de kaslar ve karaciğerde depoladığımız yedek şekeri (glikojen) devreye sokarız. Özetle kandaki şeker cepteki para, bağırsaklarda gıdalardan kazanılan şeker cüzdandaki para, karaciğer ve kastaki depo şeker ise bankadaki paranız gibi de düşünebilirsiniz!

Kaynağı ne olursa olsun, yiyeceklerle kazandığımız şekerin (her bir glikoz molekülünün) önünde gidebileceği üç farklı yol var: O şeker molekülü ya enerji olarak yakılıp kullanılacak, ya yedek enerji kaynağı olarak yağa çevrilip depolanacak ya da idrar yoluyla böbreklerden süzülüp atılacak.
Peki bu süreçlerin en iyisi, en faydalısı ve de kesinlikle zararsız olanı hangisidir? İşte bu soru sağlığımızı derinden etkileyen son derece can alıcı bir sorudur. Yanıtı yandaki kutudadır.

SONUÇ ŞU 
Ya şekeri ya kendini yak!
Bedeninizdeki şekeri yağ olarak depolayıp da kilo almamak (obez olmamak) ya da idrarınızla atmaya kalkıp böbreklerinizin canına okumamak istiyorsanız “şekeri enerji olarak yakma” işini hiç aksatmayacaksınız. Bunun da tek ama tek bir yolu var: Makul miktarlarda şeker kazanıp düzenli egzersiz yapmak!
Şunu asla unutmayın: Düzenli egzersiz yapmadan, yani bedeninize giren şeker moleküllerinin fazlasını kaslarınızda enerji olarak yakmadan geçirdiğiniz her gün göbeğinize ve karaciğerinize bir miktar yağ depolarsınız. Az veya çok ama mutlaka depolarsınız. Kısacası YAĞLANIRSINIZ!

Yazının Devamını Oku

Hangi PSA? 

18 Ağustos 2016
Konu prostat, özellikle de prostat kanseri olduğunda PSA testi de gündeme gelir. Bilinçli her erkek en az kilosu, boyu kadar PSA seviyelerini de bilir.

PSA testi yaşı 50’yi geçen her erkeğin bildiği, 60’ı geçenlerinse yıllık değerlendirmelerde neticesini merak ve endişeyle izlediği tarama testlerinden biri. Konu prostat, özellikle de prostat kanseri olduğunda bu test de anında gündeme gelir. Bilinçli her erkek en az kilosu, boyu kadar PSA seviyelerini de bilir. Güvenliği ve etkinliği konusundaki tartışmalar devam ededursun PSA’yı her erkeğin yakından tanımasında fayda var. Çünkü sorun sadece PSA’nın yüksek ya da normal olmasıyla sınırlı kalmıyor, normal hudutlar içindeyken de anormalleşebilen, yüksek olmasına rağmen korkulmaması gerekebilen bazı durumlar da olabiliyor. Bu nedenle PSA’nın alt parametrelerini de dikkate almanız gerekiyor. 

SERBEST PSA’NIZ NE KADAR?
Mesela “serbest PSA” parametresi bunlardan biri. PSA kanda iki şekilde yolculuk eden bir madde: Proteinlere bağlı olarak ve serbest olarak. İkisinin toplamı “toplam PSA” olarak biliniyor. Toplam (total) PSA’nın artması önemli ama serbest PSA’nın toplam PSA içindeki oranı yüzde 25’ten az ise de dikkatli olmanız gerekiyor. Çünkü bu bulgu kanser olasılığının arttığı anlamına da gelebiliyor. Dolayısıyla yalnızca toplam PSA’yı değerlendirmek yerine serbest PSA’nın toplam PSA içindeki oranını da öğrenmekte fayda var.


ARTIŞ HIZI DA MÜHİM
“PSA hızı” da önemli bir ayrıntı. PSA miktarının yaşa bağlı olarak artmaya eğilimli olduğu bilinse de PSA’nın birden bire ve beklenmedik bir hızla artması da (PSA değerleri normal hudutlar içinde seyretse bile) kanser olasılığına işaret edebiliyor.

Yazının Devamını Oku

Polikistik yumurtalık sorunu neden önemli?

17 Ağustos 2016
Polikistik over sendromu kadınlarda en sık rastlanan hormonal bozukluklardan biri. Yol açabileceği sorunlar nedeniyle de oldukça önemli. O sorunlardan bazıları şunlar...

* Çoğu zaman yol açtığı insülin direnci nedeniyle kilo sorununa sebep oluyor. Hatta sorun bazen obezite noktasına varabiliyor. 

* Polikistik over’li hanımlar daha fazla androjen üretiyor. Bu nedenle de tüylenme ve yüzde sivilcelenme problemine daha sık maruz kalıyor.
* Çatlamayıp boşluğa bırakılamayan, dolayısıyla rahme ulaşamayan yumurtalar nedeniyle adet düzensizlikleri sık görülüyor.
* Yine aynı nedenle kısırlık problemine de bu hanımlarda daha sık rastlanıyor.
* Polikistik hanımlarda insülin direncine bağlı diyabete yakalanma ihtimali de var.
* Hormonal bozukluk nedeniyle progesteron üretimi azaldığı için endometriyum dokusu her ay muntazam dökülemiyor. Bu da endometriyum kanseri riskini artırıyor.

Yazının Devamını Oku

Eller neden titrer?

16 Ağustos 2016
Yaşlılarda görülen el titremeleri akla hemen Parkinson hastalığını getirir. Oysa çoğunun arkasında korkulacak bir sağlık sorunu yoktur. Özellikle gençlerde görülenleri genelde iyi huyludur.

El titremeleri daha çok yaşlılık döneminde karşılaşılan tatsız, can sıkıcı bir problem ama gençlerde de sık görülen bir sorun olma yolunda. Yaşlılarda görülen el titremeleri akla hemen Parkinson hastalığını getirdiğinden yaşınız ne olursa olsun, sorun her zaman endişe verici bir sağlıksızlık işareti gibi kabul edilip gereğinden çok telaşlandırır. 

Oysa çoğunun arkasında korkulacak bir sağlık sorunu yoktur. Özellikle gençlerde görülenleri genelde iyi huyludur, masum titremelerdir ve genelde genetik kökenlidir.
Ayrıca gerginlik, yorgunluk, uykusuzluk, aşırı kafein tüketimi, yoğun stres gibi sıradan nedenler de elleri titretebilir. Stres sorunu halledilince, uykusuzluk problemi çözümlenince, kafein tüketimi sınırlanınca, biraz dinlenip yorgunluk azaltılınca titreme kendiliğinden iyileşir.
Genç yetişkinlerde tekrarlayan el titremelerinin alkol kullanımındaki dikkatsizlikten de kaynaklanabileceğini unutmamak lazım. Bazı ilaçların, beyin tümörlerinin, beyin damar hastalıklarının, omurilik bozukluklarının da el titremelerine sebep olabileceğini bir kenara not edin.
Son bir hatırlatma daha: Gençlerde ve yetişkinlerde süre giden el titremelerinin en az yarısı herhangi bir nörolojik hastalığa işaret etmez ve genetik kökenli, iyi huylu el titremeleri olarak değerlendirilir.


OKUR SORUSU

Yazının Devamını Oku

Güvenilir bir cilt dostu: Alfa lipoik asit

15 Ağustos 2016
Hürriyet’te sağlık yazıları yazmaya başlayalı 10 yıldan fazla oldu. Bu yazılarda zaman zaman tavsiye ettiğim bazı doğal destekler var. Gönül rahatlığı ile söyleyebilirim, bunların hiçbiri ne zaman içinde tekrarlanan bilimsel çalışmalar, ne de bu destekleri kullananlarda beni mahcup edici neticeler verdi. Bunlar arasında ilk aklıma gelenler omega-3 destekleri, B12 destekleri, D vitamini destekleri ve alfa lipoik asit. Bugün de size yine kısa bir ALA hatırlatması yapacağım. Buyurun...

Alfa lipoik asit dokularda “glikasyon” yani “şekerlenme” adı verilen olumsuz, yaşlandırıcı ve paslandırıcı süreçleri kontrol altında tuttuğu için cilt yaşlanmasını da geciktirebilen bir doğal madde. 

Glikasyon adı verilen bu mekanizmanın önemi kan şekeri yüksek seyreden diyabetlilerin normalden daha hızlı yaşlandıklarının gözlemlenmesinden sonra daha iyi anlaşılmıştı.
Zamanla glikasyon süreçlerinin sadece şeker hastalarını değil, beslenme planında kan şekerini hızla yükselten kötü gıdaları (şekeri, tatlıları, unu, nişastayı) fazla tüketen herkesi ilgilendirebileceği anlaşılmış.
Ayrıca yine zaman içinde glikasyonun yaşlandıkça hızlanan ve herkesin ilgilendiren bir problem olduğunun da farkına varıldı.
Özellikle ciltte protein yapısındaki maddelerin (kolajen, elastin) glikasyonunun cilt yaşlanmasını hızlandırdığını bugün çok daha iyi biliyoruz.
Alfa lipoik asit işte bu nedenle cilt yaşlanmasını az da olsa baskılayabilen çok güçlü bir antioksidan.
Hem suda hem de yağda eriyebilen bir yapısının olması onu diğer antioksidanlar ve antiglikasyon ajanlardan daha etkili ve değerli bir molekül haline getiriyor.

Yazının Devamını Oku

Su içseniz yarıyor mu?

14 Ağustos 2016
Kolay kilo alanların dörtte üçünde ya insülin fazlalığı ya da insülin direnci sorunu var. Sizde de bu sorun varsa, kuş kadar yiyip fil kadar kilo alıyor olabilirsiniz. Peki ne mi yapmalı? Buyurun...

Kİlo sorununuzu çözemiyorsanız lütfen hemen kendinizi suçlamayın. Metabolizmanızda doğuştan ya da sonradan gelişen bazı “arızalar” sebebi ile de kuş kadar yiyip fil kadar kilo biriktirebilirsiniz. Kilo probleminin her türlüsünde yiyip içtiklerinizin de mutlaka rolü var ama siz yine de genetiğiniz ve sağlık durumunuzu da yabana atmayın. Nedenine gelince…

 

‘NE KADAR’ DEĞİL, ‘NE’

 

Bana göre kolay kilo alanların dörtte üçünde ya insülin fazlalığı ya da insülin direnci sorunu var. Bunların çoğu doğuştan aşırı insülin üretimine programlanmış bir metabolizması ve de aşırı insülin üretmeye meraklı, kanda şeker yükselmelerine fazla duyarlı bir pankreas yapılanması olan genelde de genetik olarak zaten problemli kişiler. Az bir kısmında ise aşırı insülin üretimi beslenme yanlışlarının ve hareketsiz yaşamın beklenen bir neticesi olarak zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor. İnsülin fazlalığı veya direnci olanlarda kilo sorununun “ne kadar yediğiniz”den çok “ne yediğiniz”le ilişkili olduğu ise şimdilerde daha iyi biliniyor.

 

YANLIŞ YAKIT MEVZUU

 

Yazının Devamını Oku