Tomb Raider'da Lara Croft rolüyle gözüpek güzel hayli hayran topluyor.
Ben onu zevkle seyrederken arkasından Günahkar (Original Sin) geldi.
Hiç kaçırır mıyım? Onu da seyrettim.
Bazı erkekler -yoksa hepsi mi- bir kadının çevresinde pervane gibi dolanıp mahvolmaya razı oluyorlar.
Antonio Banderas da Angeline Jolie'nin fırtınasına tutuldu mu, elde ne para kalıyor ne onur.
Cemal Süreya'yı anımsadım, ne diyordu aşığına: Onursuzunum senin.
Bence Banderas'ın durumunu bundan iyi ne anlatabilir ki? Sevdiği kadın katil, yalancı, kumarbaz, onu başkalarıyla aldatıyor. Onu da bunları yapmaya sürüklüyor...
* * *
Bence işin içine aşk girince bunların hepsi hoş görülüyor. Ne derseniz deyin, ben aşıktan yanayım.
Fahişe tipli kadınların tutkulu olanları bir aşık oldular mı pir olurlar.
Bana kalırsa, Jolie, Banderas'ı gerçekten sevdi.
Düzgün, sakin, istikrarlı bir hayatı olan bir adamın baştan çıkması yaşamının bütün dengelerini bozar.
İlgi çekicidir. Sakin, kıvrımsız bir hayatı sürdüren insanları anlatan filmleri çoğunluk tatsız buluyor.
Öyledir ama aykırıyı yaşamayandan da ne film çıkıyor ne roman.
Acaba aşktan kaçılmaz sözü biraz hafif mi kalıyor, öylesine bir şehveti yaşıyorlar ki, o şehvetin çekimi aşkı biraz daha somutlaştırıyor.
Sıcak kanlı bir film Günahkar. Gerek filmin fonundaki coğrafya, gerek yansıttığı tutkular, insan ilişkileri açısından seyirciyi beyazperdeye bağlıyor. Bu insanları tutkuyla seyrettiriyor.
Hiç kuşkusuz sonu biraz Alfred Hitchcock filmlerini hatırlatsa da Angelina Jolie için seyretmeğe değer.