Paylaş
◊ “Hadi Yine Gel Benim Ol” ile çıkış yapmanın üzerinden tam 8 yıl geçmiş. 8 yıl önceki Edis’le şimdiki Edis arasında elbette büyük değişimler vardır. Hangi değişimleri sevdin? Ve hangilerini sevemedin ya da uyum sağlayamadın?
- İlk röportajlarımdan birini seninle yapmıştım. Nişantaşı’nda bir restoranda oturmuştuk. 8 yıl önceki Edis’le aramda uçurumlar olduğunu düşünmüyorum. Çevrem değişmedi, yaşam biçimim aynı. Sadece iş açısından belki biraz daha olgunlaşmış, profesyonelleşmişimdir. Ben 4-5 yaşındaki Edis’i de net hatırlıyorum. Oradaki Edis de içimde hâlâ kuvvetli. Hatta hayaller kuran o çocuk, hâlâ sığındığım bir liman. Hayatım git gide yoğunlaştı, stresim katlanarak arttı. Çok çalışıyorum. Bazen sade günleri çok özlüyorum. Ama hayatımı seviyor muyum? Evet, çok seviyorum!
KÜÇÜK PRENS HÂLÂ İÇİMDE
◊ İlk çıktığın zaman üzerine kendiliğinden sinmiş “küçük prens” edası, yıllar içinde daha profesyonel bir ruha evrildi. Bu aynı zamanda masumiyeti kaybettiriyor mu? Ne dersin? Ya da yaş aldıkça masumiyetin tonu mu değişiyor?
- Küçük Prens içimde hâlâ. Her birimizin içinde böyle arketipler mevcut. Benim yansımalarım birkaç senede bir değişiyor. Tabii ki dışarıya gösterdiğim farklı farklı ‘Edis’ler var. Şarkılarım ve kliplerim benim oyunculuk alanım. Farklı karakterlere bürünmek keyifli... Orkestramızda her 4 ayda bir şarkı düzenlemeleri ve repertuvar yenilenir. Bir bakıma yeni bir ‘ben’ dönemi gelir. Yani demem o ki, evrilme hızını ve nereye evrildiğini kestirmek zor. Profesyonel bir ruhla beraber özümü kaybetmediğime inanıyorum. Onun dışında ben sıfatlara sığınan bir müzisyen değilim. Kendi halinde ve sayılı kişiye açık bir özel hayatım var. Disiplinli, yenilikçi ve sınırları çizilmiş bir iş hayatım var. Olabildiğim kadar masumum ama bana sorarsan normalim!
ERKEK ÇOCUKLARI
BU DÜNYAYA HÜKÜM
SÜRMEYE GELMİYOR
◊ Bir konserinde annene karşı dönüp ona konuşma yapmanı hiç unutmam. Annelerin nasıl yetiştirdiği erkek çocuklardansın: Yerlere göklere sığdırılmayan “paşa” oğlum mu, yoksa daha şefkatli “canım” oğlum mu?
- Geçtiğimiz gün spora gittiğim salonda bir baba oğluna “paşam” diye hitap ediyordu. Şaşırdım. Çünkü baba genç bir adamdı. Eski buldum bu söylemi. Çocuk dedi ki, “Bacağıma dövme yapıştıracağım”. Baba, “Erkek adam yapar mı? Kız arkadaşının ismini yaz bari” dedi. Çocuğun yaşı en fazla 6 ya da 7. Bu erkeklik, paşalık takıntıları şiddetin her türlüsünü körükleyen meseleler. Neden erkek paşa olmak zorunda? Erkek olması o çocuğun hayatı için en yeterli meseleymiş gibi yetiştiriliyor çocuklar. Halbuki kendini geliştirecek, okuyacak, sevecek, gözlemleyecek. En çok eşit olduğu zaman yük almadığını, en çok eşit olduğu zaman karşısındakini sevebildiğini, karşısındakine de yük vermediğini, hiçbir kavramla savaşmak zorunda olmadığını hissedecek. Erkek çocuğu bu dünyaya hüküm sürmeye gelmiyor.
◊ Sizin ailede nasıl?
- Bizde herkes insan. Birbirini dümdüz, doğrudan seven bir aileyiz biz. Ben de standart bir evladım. Herkes gibi bazen çok iyi, bazen çok şımarık, bazen sevecen, bazen tahammülsüz. Bir yandan ‘UNFPA Türkiye İyi Niyet Elçisi’yim ve tam da sorduğun sorunun dokunduğu yerler için çalışıyorum senelerdir. O nedenle “canım oğlum” gayet iyi ve yeterlidir.
DAVID LYNCH’İN
‘SILENCIO’SU
GİBİ BİR YER AÇMA
HAYALİM VAR
◊ Şu sıra seni müzik dışında neler heyecanlandırıyor?
- Evcil dostlarım ve gerçek dostlarımla Çeşme’de kışı geçirmek beni en çok mutlu eden şey oldu. Yüksek lisansa başlamak istiyorum. Şu sıra heyecanım bu. 2024 Çeşme’si için aklımda çok plan var. Deniz kenarında bir müzik stüdyosu açmak istiyorum. Kayıt için dünyanın her yerinden gelsinler. Santorini’de dünyaca ünlü bir yer var böyle, orası ilhamım oldu. Belki bir işletmeye ortak olabilirim diye konuşuyoruz arkadaşlarımla. Mesela bir plaj... Restorancılığa da ilgim var. David Lynch’in Paris’teki Silencio’su gibi bir yer açma hayalim var ama bunlar hep uzun vadede. 1 yıldır üzerine kafa yorduğum bir moda markası projem de var. Şahane bir ekiple tasarım aşamasındayız. Babam da uzun yıllardır tekstille ilgilendiği için üretim kısmını ona bırakıyorum. Erkek modasında tarzım olan stilin bir açığı olduğunu düşünüyorum ve çok masraflı olduğunu görüyorum büyük bir kesim için. Bir de kendi müzik şirketimin hizmet boyutunu değiştiriyorum. Diğer meslektaşlarım ve genç müzisyenlere de destek verme gayesindeyiz.
◊ Peki İngilizce şarkı ne alemde? Ve dahası, Sevdaliza’yla yapacağın düet ne zaman çıkıyor?
- İngilizce şarkılar çok alemler dolaştı. Fazla beklettiğimin farkındayım. Yaratmak istediğim müzik bana has bir müzik. Onlar gibi olmadan, ama o seviyede olmanın peşindeydim. Şarkıların prodüksiyon süreci uzun oluyor. Türkiye’deki kariyerim çok güçlü. Öyle bırakıp gidecek bir durumda değilim. Bir de yaşadığımız felaket ve benim sakatlanmalarım planlarımızı çok aksattı. Amacım İngilizce olan herhangi bir şarkı çıkarmak değil. Amacım yeni ve gurur duyabileceğim başka bir Edis’i de hikâyeye katmak. Bu nedenle uzun sürüyor. Sevdaliza’yla olan şarkının prodüksiyon sürecine de aynı nedenlerden dolayı yeniden başlandı. Türkiye’den bir prodüktör yapıyor artık. Sevda’ya ben Instagram’dan mesaj atmıştım. O da bana yanıt verdi, çünkü çevresinde beni beğenen, takip eden arkadaşları varmış. İletişimimiz böyle başlamıştı, biliyorsun. Ben şarkıyı yolladım ve bir gecede düet yapmaya karar verdik.
◊ Onun kadar avangard olmayı ister miydin?
- Çok isterdim. Zaten kendisine de bu yüzden mesaj attım. Yurtdışına işler hazırladığımı ve ‘artist personamda’ onun çok ilhamı olduğundan bahsettim. O da inandı projeme. Nice dünyaca ünlü pop müzik sanatçılarını geri çevirdiğini biliyorum. O bağımsız bir artist. Bu nedenle çok rafine bir kitlesi var. Ben de hayranıyım. Bir de Orta Doğu kanı çekti tabii birbirimizi.
İNSANLAR BANA KIZABİLİR ALIŞIK DEĞİLLER BU HALİME DİYORUM
◊ Zaman zaman “Bu kadarı Türkiye’ye fazla” deyip müziğine, tavrına ya da videolarına kendiliğinden ket vurduğun oluyor mu? Yoksa tam tersi mi?
- Oluyor. “Mayhoş” adında bir şarkım var. Gerçekten seksi bir şarkı. Bedeni objeleştirmeden, ama bir yandan da neyi anlattığımızı gösterecek doğru görsel dünyayı yaratma peşindeyim birkaç haftadır. Bir yandan “İnsanlar bana çok kızabilir, alışık değiller bu halime” diyorum, bir yandan da canım oralara çok dokunmak istiyor. Çünkü dinleyenin o tutkuyu zihninde canlandırmama ihtimali yok. Görselin de desteklemesi lazım bu imgeyi. Ülkemiz bu anlamda uçları olan bir ülke. Kimseyi de kırmak istemiyorum. Bunu özgürlük bağlamında değerlendirirsem inat ederim, ama beni seven kitle çok büyük bir karma.
◊ Müzik ve sahne anlamında bizi ne kadar şaşırtabilirsin? Aklında neler var?
- Aklımdakileri söylersem sizi şaşırtamam, izleyelim görelim birlikte. Gücüm kuvvetim el verdiği sürece sizi şaşırtmanın ve mutlu etmenin derdindeyim. Çok büyük sahneler, daha keskin koreografiler, daha katı dans şarkıları, daha büyük prodüksiyonlar...
EN BAŞTA İYİ BİR
AVUKAT BULSUNLAR!
◊ Bu yolculuğa çıkarken idol ya da idollerin var mıydı? Mesela şu an seni idol olarak gören bir yeni nesil müzisyene ne tavsiye verirdin?
- Vardı tabii. Hâlâ idollerim olarak da hayatımdalar. Kimisiyle tanışıyor olmak çok hoşuma gidiyor. “Starstruck” oluyorum, yani yıldız çarpması. Üzerimde efektleri hâlâ böyle. Ama yeni nesil bir müzisyene öncelikle beni idol almamalarını tavsiye ederdim. Şaka bir yana, iyi bir avukat bulsunlar en başta! Ailelerine mutlaka danışsınlar ama ticarete kendini kaptıran aileler de var. İyi analiz etsinler dilerim. İyi bir çevre yapsınlar. Müziği iyi bilsinler, en az bir enstrüman çalsınlar, müziklerini ifade edebilecek kadar olması bile yeterli, şarkıcılar için konuşuyorum. Kesinlikle artık prodüksiyon yapmayı öğrenmeliler. Kendi tarzlarını o programlarda bulmalılar. Bir müzik yazılımı mutlaka öğrensinler; StudioOne, Logic gibi. Splice’ta vakit geçsinler, sound’larını hep geliştirmek adına kendilerine ses seçsinler.
AŞK KARŞINDAKİNE KOŞULSUZ HAYRAN OLMAK
◊ Bir ara spiritüel alem, uzay, evren; yani bilinmeyen her şeyle yakından ilgiliydin. Hâlâ ilgili olduğunu varsayarak soruyorum: Paralel evrende başka ‘Edis’lerin yaşadığına inanırsak eğer -tıpkı Oscar’lı meşhur film gibi- hangi Edis’in yaşamı sana ilgi çekici gelirdi?
- Ben o filmde (Everything Everywhere At Once) ihtimalleri denemekten kafayı yiyen Jobu Tupaki’yim sanırım! Alternatif evrenleri bilmiyorum ama sana az önce saydığım projelerdeki Edis’lerin hepsi alternatif evrenlerde gibi zaten. Ve aynı filmdeki gibi hepsini aynı anda kullanıyorum diye düşünüyorum.
◊ Aşkta evrimleşmeye inanır mısın? İlk aşkla son aşk arasında asla benzerlik olmadığına ve sürekli aşk denilen şeyin hayat içinde evrilip durduğuna?
- Aşk; ihtimallerin, umudun, deliliğin, kaybetme korkusunun bitmeme hali. Olasılıksızlıkların sevgiyi büyütme hali. Aşk, insan ruhunun bana kalırsa da en yumuşak hali. Ruhumuzun akışkan olduğu, oksitosinden de azıcık sarhoş olduğu bir durum işte. İçinde zorluk olmayan aşk bana kalırsa yarımdır.
Ve aşk bana göre karşındakine koşulsuz hayran olmaktır.
◊ Bu da fazla iddialı ve eşitsiz değil mi?
- Aşkın binlerce tanımı, yorumu arasında bu bana ait olanı. Eminim benden çok daha hâkim olanlar vardır. Hayran olmak aşırı ölçüde beğenmek demek, neden eşitsiz olsun? Hele de karşılıklıysa. Bir duyguyu doruklarda yaşamak toksikleşmediği sürece bence sağlıklı. Toksikleşiyorsa da suçlusu aşk değil zaten.
DELİ GİBİ SPOR YAPIYORUM
◊ Aynaya bakınca kendini seksi hissedenlerden misin? Yoksa ancak birisi sana “ne hoşsun” dediğinde mi ikna olursun?
- Bana ‘hoş değilsin’ denildiğinde de ikna olmayan biriyim ben, soru çok yanlış bana. İnat eder, kendimi sevecek yer bulurum. Sen de çok eleştirmiştin zamanında! Birkaç kilo fazlam olduğu zamanı sahneye uygun bulmamıştın. Ben moduma çok sahip çıkıyorum, komik ama gerçek böyle. Tabii bazen dengemi sağlıksız bir şekilde bozduğumu anlıyorsam, mutsuz oluyorum. Bazen psikolojik kilo değişimleri yaşanıyor. O zaman aynada gördüğüm kişiden ben de memnun değilim. Şimdilerde de Instagram sporcuları tarafından “influence” edildiğim bir dönemdeyim. Deli gibi spor yapıyorum. Bakalım ortak bir noktada buluşabilecek miyiz?
İNAN ANLAMIYORUM
BİZ KİMİZ, NEREDEYİZ?
◊ Farklı özellikleriyle tartışılan Z kuşağına bakışın nasıl?
- Kuşağın içindeyim. Herkes bizden geçti, sıradaki gelsin diyor. Ben çok nötrüm, yaşa da kuşağa da. İnan anlamıyorum artık, biz kimiz neredeyiz, hangimiz kaç yaşında.
◊ TikTok’çu musun yoksa Instagram’cı mı?
- Bu ara biraz daha TikTok. Ama iletişimimi Instagram’dan yürütüyorum.
◊ chatGPT ve yapay zekâ dönemine girdik. Onlarla bağın nasıl? Yapay zekâ ileride şarkı da yapmaya başlayabilir. Mesela, “Bana bir Edis şarkısı yap” diyebiliriz ona. Yapay zekâ sence duyguyla yapılan üretimi tamamen öldürecek mi?
- Bunu yaptım! Kendime film senaryosu yazdırdım. “Sevdiğim bir sanatçıyla düetim olsaydı, nasıl bir şarkı olurdu?” diye şarkı da yazdırdım. Gerçekten inanılmaz sonuçlar var ortada. Amaca hizmet ettiği sürece yapay zekâ ürünlerinin çok tüketicisi olacağından eminim, ama insan zekâsı üretiminin her zaman ayrı bir yeri olacak. Kâğıdı koklayarak kitap okumakla e-kitap okumak arasındaki fark gibi. Bundan sonrasını tercihler, zevkler belirler. Ben bir Edis yarattığım için korkmuyorum. Benden geçerse yapay zekâlı versiyonumla hayata devam edebilirler. Ben de sahil kasabasında arkadaşlarımla keyif yaparken bu yeni versiyon Edis’i telefonumdan like’lamaya devam ederim, n’apayım.
YAZA ÇOK ŞARKI VAR
◊ “Bana mı?” çıktı, peki yaza ne var? Ne dinleyeceğiz?
- Yaza çok şarkı var Onur! Sık aralıklarla single’lar ya da hepsi aynı anda bir albüm çıkaracağım. Platformlarla yeni bir sistem konuşuyoruz. Albümün içinde hiçbir şarkının saklanmasını istemiyorum. Her biri keşfedilsin, aynı şekilde dinlensin istiyorum.
◊ Türk popunun arabesk R&B tınılarına teslim olması iyi bir şey mi, kötü mü? Yoksa geçici mi?
- Kötü değil, tersine şahane. Kesinlikle kalıcı değil. Müzik değişiyor ve değişecek. Herhangi bir müzik türünün baskınlığı müzik için kötü olamaz. Hepsinin temsil ettiği bir kültür var. Benim albümümde de güzel örnekleri var, yazmaktan da taşımaktan da son derece mutluyum.
◊ 90’lardan sevdiğin üç şarkı sıralasana...
- “Ölürüm Sana”, “Tuana” ve “Delikanlım”.
Paylaş