Nur Hande Başpınar

Sosyal medyada AŞTİ duygusallığı

1 Aralık 2020
Ankara’da yaşayan, burada okumuş, kentte kısa da olsa zaman geçirmiş hemen herkes oturmuştur o banklarda.



Belki çalışmak için şehirden göçerken, yeni bir hayat için Ankara’ya gelirken, üniversiteye başlarken, mezun olup kentteki son anlarını yaşarken, hiç unutulmayacak bir tatile giderken yahut bir sevdadan kaçarken... Soğuktur. ‘Hadisene’ deyip duran bir tez canlı gibidir. Uzun süre oturamazsınız. Sanki eğimiyle sizi harekete geçmeye iter... AŞTİ’nin demir banklarından söz ediyorum. Geçtiğimiz hafta sosyal medyada bir ‘AŞTİ duygusallığı’ hakimdi. Büyükşehir Belediyesi, AŞTİ’deki bankın ağzından, Tık Sokağı’na yaraşır bir açıklama yaptı. @ankarabbld Twitter hesabından yapılan açıklamada, AŞTİ’nin ve bankların yenileneceği belirtildi. Kentlinin eski dostu demir bankların duygusal paylaşımı özetle şöyleydi:
“Beni hatırladınız mı? Ben buz gibi Ankara ayazında soğuğu içine çekip sizi tir tir titreten ama vazgeçemediğiniz o demir bankım. Kimi zaman uyumak isteyenlere sıcak bir yatak kimi zaman da dinlenmek isteyenlere rahat bir koltuk oldum. Ne kavuşmalar gördüm. Hasretle yol gözleyenler, özlemler, vuslatlar... Ben nerede miyim? Her Ankaralı zaten bilir, AŞTİ’deyim! AŞTİ’nin demirbaşıyım ben. Herkes yolcu, ben hancıyım. Ah o kalabalıklar yok mu? Kimi asker ocağına gider havaya 3 kere atılır 2 kere tutulur; kimi yavrusuna kimi de sevdasına sarılır... Uğurlamalar genelde hüzünlüdür. Geliş sevinçlerinin ise gözünü seveyim. Fakat ben ve arkadaşlarım artık yorulduk, eskidik. Bizim şöyle baştan aşağı güzel bir yenilenmeye ihtiyacımız var.”

EMEĞİN VAR BENDE

Paylaşıma çok sayıda yorum geldi. Kimi “Bir gece sende sabahladım. Hakkını helal et” dedi, kimiyse banklardan birini anı olarak almak istedi. İşte o yorumlar:

Yazının Devamını Oku

Hayaller ve hakikatler

24 Kasım 2020
Epey yorulduk artık. Maskesiz sokağa çıkabileceğimiz günlerin hayalini kuruyor, eski rutinlerimizi, kimi zaman sıkıcı bulduğumuz hayatımızı mumla arıyoruz.



İki cümlesinden biri ‘Korona bitince’yle başlayan kentlinin bu ruh hali, sosyal medyaya da yansıyor. Kimi koronavirüs tehlikesi geçtiğinde düğün salonu tutup yakınlarıyla Ankara havası oynayacağını söylüyor, kimiyse Başkent’te hâlâ COVID-19 olmayanlara plaket verilmesi önerisinde bulunuyor. İşte, canına tak eden kentlinin gözünden koronavirüs tweet’leri:
@Elodorakis Corona Ankara oyun havalarına girmeye başladı mı? Çünkü gün gelecek ve ‘Nerden geliyon coronalı’ diye şarkılar söylenecek.
@unicornemie Korona, gençliğimi ve Ankara’yı benden aldın.
@_GATA37 Koronavirüs bitsin ilk işim düğün salonu tutup eş dost herkesi çağırıp Ankara havası oynayacağım.
@asudeekeskin Ankara’da şu an herkes burnunu çekiyor ve korona mı oldum diye bütün gün düşünüyor.

Yazının Devamını Oku

Ankara ayazında maskeli balo

10 Kasım 2020
Ankara’nın meşhur ayazı yavaş yavaş yüzünü göstermeye başladı ve bu yıl malum sebeplerle kışı maskelerimizle karşılıyoruz.



Şehir yaşamında, pandemiyle birlikte insanlar üçe ayrılır oldu: -Maske takmayanlar. -Maske takıp burnunu açıkta bırakanlar. -Maske takmayanlara ve burnunu açıkta bırakanlara bugüne kadar piyasada kalmayı başaran mucizevi bir ürün olan plastik sivrisinek tokatlayıcıyla vurmak isteyenler. Vaziyet böyleyken, Ankaralılar için maskenin bir faydası daha ortaya çıktı; ayaza karşı koruma özelliği. Dilerim bu fayda, maskenin doğru kullanımını arttırır. Öte yandan soğuk havada maske takmakta zorlananlar da var. Hem maske hem gözlük takmak zorunda kalan bir kentliyse, bunun Ankara ayazında imkânsız olduğunu söylüyor. İşte soğukla ve koronavirüsle mücadele eden Ankaralıların tespitleri:



ÇOK İYİ İKİLİ OLDULAR

@dmrlenda

Yazının Devamını Oku

Zıtlar mecmuası

3 Kasım 2020
Geçtiğimiz hafta, Rahmi M. Koç Müzesi’ne gittim ve ‘Ankara Manzarası’ tablosunu görme fırsatı buldum.

 
Fotoğraf, ‘Pirinçhan, Ahi Elvan Camii ve Arslanhane aynı karede’ notuyla paylaşılmış.

Hollanda Rijksmuseum’dan ödünç alınan, 18’inci yüzyıla ait tablo, yaklaşık iki yıldır müzede misafir. Önceleri ‘Halep Manzarası’ olarak bilinen eserin, Prof. Dr. Semavi Eyice tarafından yapılan çalışmalar sonucunda Ankara’ya ait olduğu tescillenmiş. Kentin kültür ve ticaret hayatıyla ilgili görsel bir belge niteliğindeki tabloyu gördükten sonraysa, @ankaramanzarasi Instagram hesabını yeniden inceledim. Hesapta, kentin tarihi ve kültürel hafızası, Ankara Manzarası tablosu ile belgeselinin detayları, şehre dair paylaşımlar ve Ankara Sözlüğü gönderileri yer alıyor.
Muhammed Murat Arslan’ın kaleme aldığı; zıtlar mecmuası, su perileri, entekke, sof, hemhüm, sergah, belde-i mamure gibi Ankara’ya dair pek çok detayın bulunduğu sözlük ilgimi çekti. Bunun üzerine konuştuğum @muhmuratarslan, şu bilgileri verdi:
“Hem tarihi hem güncel paylaşımlar yapıyoruz. Hikâyemiz belgesel yapım süreci ile başladı. Belgeselle aynı isimdeki sosyal medya hesaplarını açtık. Ankara Sözlüğü ise yeni bir girişim. Kent belleğine ait unsurları kısa tanımlarla popüler platformlarda paylaşıyoruz. Beklentimizin üstünde ilgi gördü. 100 adet kelime veya kelime öbeği hedefliyoruz. Hatta bir kitapçık olarak bastırmayı planlıyoruz bunları.”

Yazının Devamını Oku

Eski Ankara esnafının izinde

27 Ekim 2020
Yıllar önce, çocukluğumun geçtiği Cebeci’ye gidip, çocuk gözlerimle bildiğim semte bu kez genç gözlerimle baktığım o günü hatırlıyorum.



Köprünün ayağındaki iki dükkân yerli yerindeydi. Kırtasiyeye uğrayıp, sadece anı olsun diye hiç ihtiyacım olmayan bir şeyler aldım, sohbet ettim. Binanın yıkılıp yenileneceğini, kırtasiyenin de kapanacağını öğrendiğimde üzülmüştüm. 90’ların başında, okul ihtiyaçları genellikle bu kırtasiyeden karşılanır, Cebeci Köprüsü’nden geçilip Soysal Sokak’taki İltekin İlkokulu’na ulaşılırdı pürtelaş. Bazen de kırtasiyenin tam karşısındaki yufkacıdan alınan yufkayla, davul fırında börek yapılırdı... Bizim ‘Eskiye rağbet olsaydı bitpazarına nur yağardı” diyen bir atasözümüz bile var. Eski dükkânların, işletmelerin de çoğunluğun gözünde bir önemi yok haliyle. Oysa, çocukluğunda simit aldığın fırından çocuğunun da simit almasının bir değeri yok mu? Ya da o fırının kendine has, değişmeyen bir lezzetinin keyfine torununla birlikte varmanın... Var elbet.



DİLERİM HEP YAŞASINLAR

Instagram hesabından takip edebileceğiniz

Yazının Devamını Oku

Veganize işler

20 Ekim 2020
Şubat ayında, sokakları vegan çorbası ve çabasıyla ısıtan bir oluşumdan bahsetmiştim size.



Kuğulu Park’ta vegan çorba dağıtan @vegan_sanat, ‘Yaşamdan yana ol. Vegan ol’ çağrısında bulunuyor, ‘Vegan Soru Bank’ ve ‘Vegan Merdiven’ olarak isimlendirdikleri etkinliklerle, kimi zaman bir bankta, kimi zamansa yol üstünde bir merdivende veganlığı anlatıyordu. Onur Sunal ve Alper Uzuncan’dan oluşan @vegan_sanat, son olarak ‘Veganize İşler’ Youtube kanalında da arzıendam etmeye başladı. Bilgilendirici pek çok içeriğin yer aldığı kanalda ilk göze çarpan yemek tarifleri. Bu tarifler, vegan olmanın sıkıcı beslenmek anlamına gelmediğinin en güzel kanıtı. Kanalda, pastadan baklavaya, tel kadayıftan mantıya, yoğurttan kaymaklı ekmek kadayıfına çok sayıda lezzetin vegan reçeteleri yer alıyor. Veganize İşler kanalı, vegan olma hikâyelerine de ev sahipliği yapıyor. Neden ve nasıl vegan olduğunu anlatan isimler, izleyiciye ilham veriyor. Öte yandan, veganlar kahvaltıda ne yer, tatilde ne yapar, vegan yoğurt nasıl mayalanır, veganlar kalsiyumu ve B12 vitaminini nereden alır gibi sorular da, ‘Veganize İşler’in videolarında cevap buluyor.

BASİT, UCUZ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR

“Biz etik veganız” diyen Onur ve Alper’le kısa bir görüşme yaptım. Mesajları şöyle: “Şiddetsiz ve saygılı iletişim biçimlerini kullanıyoruz. Sokakta veganlık anlatırken gerçekleşen diyalogları paylaşmak istiyorduk. Bu amaçla yola çıkıp, kanalımızı vegan etkinlik adına akla gelebilecek her türlü etkinliği yayınlamak için kurduk. Asıl amacımız vegan anlatımının tabana ulaşması, veganlığın basit, ucuz ve sürdürülebilir olduğunu göstermek ve tüm toplumun vegan olmasına katkıda bulunmak.”

Yazının Devamını Oku

Hayat kısa kentli yürüyor

13 Ekim 2020
Bazen sosyal medyada yer alan birkaç cümle, kentlinin gözündeki ve gönlündeki Ankara’yı olabilecek en iyi şekilde anlatıyor.

@birumutkara, geçtiğimiz günlerde yaptığı paylaşımda, “Ankara’ya hasret gezdiğim bir gün daha. Öyle susuyorum bazen şehre. En Ankara’da olduğumu hissettiren yer Selanik’in Sakarya’da olan kısmı. Hele Ziya Gökalp’ten o köşeyi dönmek. Çiçekçisi dönercisi lostrası” dedi ve “Acaba kimlere neresi en çok Ankara geliyor, Ankara’da hissettiriyor” diye sordu. Bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama şehirler arasında hasretlerin en büyüğü genellikle Ankara’ya duyuluyor. Paylaşıma gelen yorumlarda da özlem göze çarpıyor:

RÜZGÂRI ESTİ SANKİ

@sonfecigudubet En Ankara’da hissettiğim yer Karanfil Yüksel kesişimindeki Limon Bazaar önü. Burası sanki Ankara’yı ilk gördüğüm yer. Seni çok özledim güzel Ankara.
@hocaagnim Ahh ben de, bazen ben de çok özlüyorum.
@denizamuk Ankara’ya o kadar hasret kaldım ki...
@zehraacetnn 7. Cadde’den 3. Cadde’ye amaçsız bir şekilde yürümek, canım akşam akşam bunu çekti. Ankara bir insan olsan sana aşık olurdum.

Yazının Devamını Oku

Çizer gözünden Ankara

7 Ekim 2020
Amatör bir çizer olarak, sosyal medyada takip etmekten en çok keyif aldığım kişiler sanatçılar. Bu sebeple film ya da dizi izleyemiyorum. Yapabildiğim ancak dinlemek. Dinlerken sayısız çizerin işleri arasına dalıp gidiyor, baktıkça mutlu oluyor, ilham alıyor, bazen de ‘Bunu ben neden düşünemedim’ deyip kıskanıyorum.

Bu hafta size takip ettiğim bazı çizerlerden bahsetmek istiyorum. İlki @arch.antares. Bir tabure, bir çanta dolusu kalem ve bir çizim defteriyle Botanik Park’ı atölyeye dönüştürmüş ve Atakule’yi resimlemiş. Bu kare bana, Clarissa Pinkola Estes’in ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ kitabındaki şu cümleyi anımsattı: “Benim için yalnızlık daha çok kendimle birlikte her yere taşıdığım ve ihtiyaç duyduğumda etrafıma açtığım katlanmış bir orman gibidir.”



ANKARALI OLMAK FARKLIDIR
@polibunny ise sevilen, özlenen mekânları çizerek her hafta takipçileriyle buluşturuyor. Son olarak Atakule’yi resimleyen sanatçı, kentin meşhur ‘Buraya bakarlar’ tabelasını da unutmamış ve paylaşıma şu notu düşmüş:
“İlk Ankara gönderisiyle karşınızdayım! (sonunda) İstanbul’da İstanbullu olmakla Ankara’da Ankaralı olmak farklıdır. İstanbul’daki İstanbullu’nun şehirdeki turistik ve tarihi mekânlara gitme alışkanlığı yoktur, ancak bir misafirini gezdirmeye gider. Ancak Ankaralı benimsemiştir buraları. Atakule’nin tepesinin dönüp dönmediğini kontrol etmek için sık sık çıkar en yukarı. Oradan gördüğü manzara karşısında unutur bu uğraşın sebebini. Kulenin ayaklarındaki Botanik Parkı’na girer, yaz kış nefistir ağaçlar, kuşlar, sincaplar.

Yazının Devamını Oku