Çocuk sperm bankasından ya da Brad Pitt’ten, sana ne
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Gündem olarak kabul ettiğimiz konularda tartışmayı, sıradan tartışmaları büyük polemikler haline getirmeyi çok seviyoruz.
Genelde de olaylara negatif yaklaşıyoruz. Sanırım başkalarının dramı kendimizinkini unutturuyor ya da hafifletiyor. Biraz bile ünlü olan insanlar bir işe karışsa, memleketin en ünlü kişisi haline gelebiliyor. Mesela sperm bankası muhabbeti. Mesela hamile kalan ünlülerin yaşadıkları. Ya da tek başına anne olmaya karar verenler. Hepsini bir şekilde eleştirmeye, tartışmaya bayılıyoruz. Oysa ne var ki bunlarda... Hamileyken iki kadeh içki içmişse içmiş, kime ne? Çocuk ister sperm bankasından ister Brad Pitt’ten sana ne? Sen mi doğuracaksın? Ben bunları konuşmaya kızmıyorum da, bunlara laf edilmesine kızıyorum. Hala doğumu anlamsız bir kutsallık içine yerleştirmeye çalışıp duruyoruz. Duruma manevi abartı katıp somut gerçeklerden uzaklaşıyoruz. Hayır efendim; sadece egosantrik biçimde ürüyoruz. Ve bunun yolunu nasıl istersek yapma şansına sahibiz. İster doğurarak, ister evlat edinerek, gönül ister ki her ikisini birden yaparak... Evlenmeden, çocuğunu tek başına büyütmek; son derece cesurca ve güzel bir karar. Son derece de keyifli geçirileceğine inanıyorum. Keyfin yanı sıra çocuk için sorunlu olacağı kanısında da değilim. Ne ortamlarda büyüyüp adam olan ve ne kadar rahat ortamlarda büyüyüp hiçbir şey olamayan çocuklar varken, anneleri bu şekilde suçlamak bana doğru gelmiyor. Kimisi aşık olur; aşık olduğu adamla çocuk yapmak ister. Kimisi de çocuk sahibi olma fikrine aşıktır. Babanın çok da önemi yoktur. Bu iki tip kadının da çok güzel çocuk büyütebileceğine inanıyorum. Bakmak istedikleri sürece... Veya sperm bankası... Yahu aşık olmadı bu kadın! Ya da aşık olmak bir yana, mantık çerçevesinde, gen olarak da çocuğuna uygun birini bulamadı! Doğurmak da istiyorsa, gidip sıradan bir adamla mı yatmalı? Ya da bir arkadaşından mı rica etmeli, “Ya bi kere sperm versene!” diye? Size biraz fantastik de olsa bir şey söyleyeyim mi? Belki bir 50 sene sonra dünyaya gelseydim, çocuğa daha düşkün biri olsaydım, daha cesur ve özgür takılmayı tercih etseydim ve tabii doğurmaya erken başlasaydım en az 4-5 çocuğum olurdu ve her birini de ayrı adamdan yapardım! O yüzden, kadınların gençliklerinde cesaretleriyle birlikte özgürce başladıkları hayata aynı cesaret ve özgürlükle devam etmelerini gururla, saygıyla karşılıyorum. Peki çocuk babasını bilmeyecek mi, aramayacak mı, diyebilirsiniz. Babası olan bilecek tabii. Onunla görüşecek, boşanmış bir aile çocuğu gibi hayatını yaşayacak. Ama babası ortada yoksa da, babası erken yaşta ölen çocuklardan ne farkı olur ki onların? Hem annelerinin hayatına girecek olan düzgün bir adam, onlara gayet nefis bir baba da olabilir. En yakın arkadaşlarımdan biri Amerika’da uzun zamandır. Geçen gün evindeki bir kutuyu açmış. 22 yaşımızda bir gece, bizim evde hiç konuşmayıp yazışmaya karar vermişiz ve o yazışmaları bulmuş. Üşenmemiş, bilgisayara girmiş, bana göndermiş. Hala kendime gelemedim. Ama bir laf etmişim, onu sizlerle paylaşmak istedim: “Dünyada en güzel şey, acaba pişman olur muyum korkusu veren şeyi yapmaktır.” Klişelere, baskılara, sosyal sıradanlıklara bağlı kalarak, kaderde yaşanabilecek iyi şeylerden korkarak kaçmak doğru değil. Yaşanacak olan şey yaşanmalı.