Sanatta,”farklılıklar ve benzerliklerin yönetimi…”

Öncelikle ifade etmek isterim ki,taraf, hattâ “taraftar” olmadığım bir tartışmanın ortasında kalmak niyetinde değilim.

Haberin Devamı

Sadece, sanatın içinde olup da, güzel şeyler üreten insanları,

“yelpazenin renklerine daha bir toleransla yaklaşmaya davetten ibaret”tir bu yazı.
Yani, sadece büyük resme bir tutam faydamız olursa, kendimi mutlu sayacağım.
Yoksa, her birini fikren anladığım ve “muhterem” bulduğum farklı görüşleri eleştirmek
ya da desteklemek adına yazmıyorum bu satırları…
Kimseyi incitmek, ya da kimseden hesap sormak gibi bir hadsizlik peşinde de değilim.
“Kurumsal eğilimler ve kişisel tercihler” başımızın üstündedir.
Hatırlatmak istediğimiz, “farklılıkların ve benzerliklerin yönetimi” fikrinin arkasına gizlenmiş,
“iyileştirme ve mutluluk fırsatları” olduğudur.
Farklılıklarımızın üzerine ısrarla gitmek ve onları yönetmeye çalışmak,
“kaos ve mutsuzluk”tan başka bir menzile ulaşmıyor.
“Benzerliklerimiz”i, yönetmeye çalışmalıyız; “İzmir” ortak paydasında meselâ…

Haberin Devamı

Dokuz Eylül Üniversitesi’nin web sitesinde, 7 yıldır “İzmir’deki amatör korolar”a can suyu veren, 100 konseri devirmiş ve Sabancı Kültür Merkezi’ne adreslenmiş satırbaşları bulacaksınız: “…’Üniversitemiz tarafından düzenlenen’, ‘İzmir’de Musiki Günleri’ programı…” diyor birinde. ‘’…Türk Sanat ve Halk Müziğinin değerli koroları ile 2009 yılından bu yana yürüttüğümüz konserlere 2016- 2017 döneminde de devam edeceğiz. ‘Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü adına’ olmak üzere beraber yürüttüğümüz bu kültürel çalışmalarımızı, sizlerin değerli katkılarınızla yine beraber devam ettireceğiz…” deniyor bir diğerinde.

Hemen ardından, http://smyrnalegacy.com/ adresine bir göz atmanızı öneririm. “Sunuş” satırlarında, Vali Yardımcısı (Proje Koordinatörü) imzasıyla, bir proje tanıtılıyor: “…İzmir’in binlerce yıllık tarih ve kültür mirasının sergilendiği müzelerimizi daha bilinir ve tanınır hale getirmek amacıyla oluşturulan İzmir Legacy Projesi, bilgi iletişim teknolojileri kullanılarak gerçekleştirilmiştir…” diye başlıyor, “…İzmir’in marka değerini artırarak akıllı kent uygulamalarının yaygınlaşmasına katkıda bulunacaktır… diye devam edip, “…Taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarımızı teknoloji yardımıyla erişilir ve tanınır kılacak, İzmir’in sahip olduğu zenginlikleri uluslararası tanıtım platformlarında daha bilinir hale getirecek bu hizmet projesinin ve bu eserin; diğer şehirlere de örnek olarak bizi ülke tanıtımında bir adım öne taşıyacağı inancıyla…” diye sonlanıyor. Proje için “İzmir’in eski adı”seçilmiş; yani “Smyrna…”

Haberin Devamı

Bu tercihe, “sahipsiz kalmış bir miras”ın “marka değeri” (?!) itibariyle,
pek çok alanda rastlamak mümkün.
“Meydanı” var; “Anıtı” var,
Bu adı taşıyan “Kafe” var; hattâ İstanbul’da, Cihangir’de bile…
“Bar” var; “Lokanta” var.
“Bahçe” var; “Düğün Salonu” var.
“Tıp dergisi” var; “Tüp Bebek Merkezi” var.

Bir de, bu adı ve mirası “yaşatmak” için sahiplenmiş, bir “Türk Müziği Topluluğu” var.
Zaman zaman, bu “Smyrna” sözcüğünün “yadırgandığı” oluyor; hem de İzmir’de…
Bütün “vefâ dokunuşları”, şüphesiz ayakta alkışlanmalıdır; fark gözetilmeden.
Bu sebeple, hem “İzmir’de Musiki Günleri”ni gelenekselleştiren “bilinç”e,
Hem de, “yüzyıllar ötesini selamlayan saygı duruşu”na şükranlarımı sunuyorum.
Çünkü ben, sanatın “uyum” olduğuna inanıyorum…
“Adına” ve “beraber”, “kucaklayıcı” olmayı çağrıştırıyor sanki !

Yazarın Tüm Yazıları