Paylaş
İmkânınız varsa, haber bantlarını, tartışma programlarının kayıtlarını da… İleride torunlarınıza gösterir ve efelenirsiniz. Tıpkı, benim kuşağımın, 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü, “hüznün arkasına gizlenmiş bir bilmişlikle tefrika ettiği” gibi, “o zamanlar…” deyip gürlersiniz… Âdettendir ve “darbe görmüşlüğün” raconunda vardır; ıskalamayın ! Çünkü yıllar sonra, “bugünlerle göz göze geldiğinizde”, Halide Edip’in, “kin ve nefret gibi basit şeyler”in, devâsa sonuçları hakkındaki öngörü ve yakıştırmasını anımsayacak, 1931’de “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır” diyen “Büyük Adam”ı anlar gibi olacaksınız…
O Halide Edip ki, Kurtuluş Savaşının hangi şartlar içinde kazanıldığını anlattığı, “Türk’ün Ateşle İmtihanı” isimli kitabının girişinde şöyle der: “…Anlatacaklarım basit şeylerdir. Türk’ün ateşle imtihanı esnasında, o mücadelede yer almış olan Türkler'in ve düşmanlarının gençliği, gelecekte bunu okudukları zaman, birbirlerinin kanına girdiren düşmanlık perdesini yırtacak, göz göze gelecek, o eski kin ve nefret harabesinin üstünde bir insanlık ve barış dünyası kuracaklardır… / …bu hatıralar asıl, bütün bir memleketin, üç yıl sonunda İzmir'e nasıl önüne geçilmez bir sel gibi beraberce aktığını gösterir…”
Aynı kitapta, Adıvar'ın, (1922 Ağustosunda cephe karargâhında görüştüğü) Mustafa Kemal'in mizacına ilişkin kendince verdiği ipuçlarına da bir göz atalım: “…Neş’esi insana rahatlık veriyordu. Dedim ki: 'İzmir'i aldıktan sonra artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz.' / 'Dinlenmek mi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz.' / 'Niçin ? O kadar yapılacak iş var ki !' / 'Ya bana muhalefet etmiş adamlar ?' /…Bu sözler, Mustafa Kemal Paşa’nın mizacının anahtarıdır."
Facebook, “aklından neler geçiyor ?" diye sorunca, "yazayım bari" dedim... Masumiyet karinesi, suçsuzluk ilkesi veya uluslararası hukuk terimi olarak presumption of innocence; suç kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü sıfatıyla değerlendirilemeyeceğini ifade eden, temel hukuk doktrini... Evrensel hukuk kurallarına göre, bir kişinin masum olduğunun kanıtlanmasına gerek yoktur; kişinin suçluluğunun kanıtlanamamış olması yeterlidir... Bunun için masumiyet karinesinin temelini, hukukta hüküm giydirmenin yalnızca iddia edilen suçların kanıtlanmasıyla mümkün olduğu gerçeği oluşturur... Bu da hüküm giymemiş kimsenin suçlu sayılamayacağı veya suçlu olarak lanse edilemeyeceği ilkesini; yani masumiyet karinesini doğurur. Masumiyet karinesi evrensel bir yargı doktrini olup; İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde yer almaktadır. Buna bağlı olarak bu bildiriye taraf olan ülkeler, yasalarında bu doktrine yer vermek durumundadır...
Özellikle görsel medyada, soruşturmanın gizliliği ilkesi ihlal edilerek, işlenen suçların failine ve mağduruna ilişkin haber niteliği taşımayan birçok açıklama yapılıyor. “Son Dakika” notuyla veriliyor, kısa bir süre sonra “Son Dakika” notuyla düzeltiliyor… Darbe haberlerinin sansasyonel etkisini kullanma gayesi güden basın, bu esnada şüpheliye, sanığa, delillere, olay yerinin fotoğraf ve görüntülerine yer vererek, kişilerin toplum nezdinde yargısız infaz edilmesi sonucu masumiyet karinesini ve buna bağlı olarak lekelenmeme hakkını ihlal ediyor. Giderek, toplumsal bir travmaya dönüşmesi pek mümkün görünen bu yoğurt yeme tarzına, "Darbenin Magazini" demek, fazla mı açık sözlülük olur ? Necip medyamız, “darbe ile imtihanı”nda, bu soru yüzünden çakmış görünüyor.
Paylaş