Herkes için “Sağlık Olsun...”

Haberin Devamı

Olan oldu... Her şeyi söyleyebilirsiniz artık. Ama, EXPO 2020’nin sloganı için lâf ettirmem! Önünde sonunda, “cuk” oturdu çünkü... Baksanıza, sonuna tek bir sözcük ilâvesiyle, nasıl da gündeme uygun, hale münasip bir anlama bürünüveriyor.... Çıkış noktamız, “herkes için sağlık”tı; çarşambadan beri “herkes için sağlık olsun” koçanıdır elimizde kalan...


Kentin, “ümitleriyle oynanması” dışında, “üzülmedim” diyeceğim açık açık; belki kızacaksınız... Birincisi sürpriz olmadı. İkincisi, “olmazsa olmaz” bir ihtiyaç değildi... UNIVERSIAD için de aynı duyguları beslemiştim. Dünyada çaptan düşmüş, az buçuk tartışmalı hale gelmiş organizasyonlar bunlar. Koca Olimpiyat bile neredeyse aynı sona ve yazgıya sürükleniyor. EXPO’nun, bayındırlık sıçraması yapmak, turizm hareketliliği sağlamak ve finansal açıdan çekim merkezi olmak için “alternatifsiz” bir fırsat olduğuna ise hiç inanmıyorum. Dudak uçuklatan bir dönüşüm projeniz varsa, küresel ölçekte ona zaten para bulunuyor. Ama FORMULA 1’i kaçırdığımızda çok üzülmüştüm; o başka bir ligin oyuncağıydı...

Haberin Devamı


Resmi bu hale getiren bütün fırça darbelerine ve emeği geçen herkese teşekkürler. Rakiplerimiz duymasın diye, tanıtım stratejimizi kentlisiyle paylaşmayanlara bile şükran... Testi kırıldığına göre, yol gösteren çok olacak artık... Kazansaydık, “kim aldı”ya gidecekti zafer (?!) Kaybedince, şimdi de “kimin yüzünden?” tartışması sürecek bir müddet. Ben başından beri kartlarımı açık oynadığım için, şimdi müsaadenizle bu “zihinsel geviş getirme” aşamasına katılmayacağım. Hem baksanıza, devlet büyüklerimizden biri, “Asıl kazanan İzmir’dir. Sorgulanması gereken EXPO’nun oylama biçimidir” demiş ve noktayı koymuş bile...

Paris demişken...

“Biçim” anlayışımızın farklılığı üstüne, küçük bir anekdot o zaman... Uzun yıllar önce... Bir Fransızla bir Türk, Paris’te sokakta yürüyormuş. Karşıdan da çok şık bir hanım geliyor. Eldivenleri, çantası, şapkası filân... Derken bir rüzgâr esivermiş. Kadının etekleri havalanma eğiliminde... Hızlı bir hareketle eteklerini toplamış hanım, hiçbir açık vermeden. Türk, yanındaki Fransız dostuna dönmüş; “tam bir Parisli hanım” demiş, “zarafete bakar mısınız?” Fransızın cevabı başka bir telden çalıyormuş oysa: “Aksine bu kadın bir taşralı dostum... Parisli bir kadın, rüzgâr estiğinde şapkasını tutar; eteğini değil....”

Haberin Devamı


İzmir demişken...

“Neden böyle oldu”ya gelince? Tam olarak bilemiyoruz. Herkes yüzünü örtüyor. Son yazımda, “don giydirilen harabeler”den bahsetmiştim. “Don” demişken, bir anekdotu da yakınlara düşürelim:
Denize girerken elbiselerini sahilde bırakan Temel’in, nesi varsa yürütmüş arkadaşları; şaka niyetine... Dışarı çıkınca, anadan doğma vaziyette kalakalmış Temel. Eve dönmesi lâzım. Köy meydanından geçmesi lâzım. Kendince bir çözüm bulmuş. Bir eli önünde bir eli arkasında “kapatması gerektiğini düşündüğü yerler”ini örtüp, başlamış seke seke yürümeye... Ahali kahvede pişpirik oynuyor. Bir yandan da Temel’in geçişini bekliyorlar; alay etmek için... Kahvenin önünden mahcup mahcup geçerken, şakacı arkadaşlarından biri seslenmiş; “Ula Temel yüzünü kapat yüzünü... Seni orandan kim tanıyacak?”

Yazarın Tüm Yazıları