Paylaş
2008’İN Şubat ayındayız... Yani kabaca 5 yıl önce... Aklıma yine (o zamanki) EXPO düşmüş ve (özetle) şunları yazmışım:
“Takvimin yaprakları azaldıkça, EXPO koşusunun kilometreleri de tükeniyor. Delege dostlarımızı yine birkaç gün ağırladık Ege’de. İzmir’in orta yeri sinema değil belki ama, Hilton’da konakladıkları için tam karşısındaki mezbeleye (tabir caizse) ‘don giydirmişler.’ Kim düşündüyse aklına sağlık (?!) Mecburiyet neler yaptırıyor insana demek ki... ‘Estetik bir kaçamak! Ama adı üstünde kaçamak.’ Gözden uzak olan, her zaman gönülden de uzak olamıyor. Sanki 20. kattan, odasının penceresinden aşağıdaki rezilliği görmeyecekmiş gibi... Haydi ondan da geçtim. Bu aslında ne demektir bilir misiniz? ‘Onlar delege, kaderimiz iki dudaklarının arasında, bizim için önemli onlar, onları ciddiye alıyoruz...’ Ama aynı tablonun İzmirlinin 15 senedir göz zevkini acıtıyor olması kimsenin umurunda değil! İşte İzmir alamazsa EXPO’yu, bu fırsat, ‘sığ çalımlar ve günü kurtarma merakımız’ yüzünden kaçırılmış olacak...”
EXPO’yu “ilk kaybedişimiz”in temel sebebi, bana göre bu “don’un arkasındaki zihniyet”ti.
Yazı şöyle devam ediyor: “Delegeler, muhtemelen, çok iyi ağırlandıklarından, zengin kahvaltı büfelerinden, kocaman otellerimizin maharetli şeflerinden bahsedecekler. Ne yazık ki içlerinden bir tanesi bile, ‘Çamdibi’nde Kokoreççi Asım Usta’ya gittik. Cihan vardı tezgâhın başında, kalabalık olduğumuz için epeyce bekledik. Eyüp kimseye bozdurmadı sırayı, kimyon ve pul biberle yeniyormuş; Oh my God, tarifsiz bir damak zevki, yarım ekmekten sonra çeyrek de ilâve isteyenler oldu. Yanında ayran, hele şalgam suyu, müthiş bir mutfağınız var...’ diyemeyecek... / ... Götürsenize misafirleri sadece seçimden seçime hatırlayıp, karargâh kurduğunuz göçmen mahallesine... / ... Madem ki ana tema sağlık; ‘AB standartlarına takılır mı acaba?’ diye tefrika ettiğiniz kokoreçin, ustasının elinde bir sembol, hattâ efsane olabildiğini duyursanıza cümle âleme... / ... Biz büyük ülkelerin başkentlerine, lisan bilmeyen delegelerle tekrar tekrar çöreklenirken, İtalyanlar eşit oy hakkına sahip küçük ülkeleri tespih tanesi gibi diziyorlar, kendi ‘propaganda ipleri’ne... Ama bir kenara not edin; EXPO’yu kazandıracak yerel büyü, ‘don giydirilmiş harabeler’ değildir...”
EXPO’yu “ilk kaybedişimiz”in bir diğer sebebi ise, “yereli ıskalama geleneğimizin, yine küreselleşmeyi yelpazelemiş olması”ydı. Büyükçe bir “don’un rüzgârı” bu işlere de yaramıştı.
2013’ün Kasım ayındayız... Başlıktaki halk deyişi, çarşamba günü yapılacak oylamaya ilişkin bir tahmindir sadece... 5 sene içinde, performansımıza ilişkin neler değişti, nerelerde yerimizde saydık, neleri daha iyi yaptık, nelerde eski çıtanın gerisindeyiz? “Don tavirimizin”, yani aynı resmin, kentin orta yerinde, 5 sene sonra hâlâ duruyor olması, belki de bir istikrar göstergesidir; kim bilir?
Bakın, bunları kimse tam olarak bilmiyor, söylemiyor, söyleyemiyor. Çünkü heyecan eksikliğinden, moralsizlikten, umutsuzluktan, yerel medya dahil kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Çünkü “pıçak”, sosyal medyanın yeni kahramanı “Baattin’in eline geçmiş vaziyette...” Sanki, o ne derse o olacak gibi... Cuma günü bu köşede buluştuğumuzda, “don’un lastiği, pardon dananın kuyruğu” çoktan kopmuş olacak. Haydi hayırlısı... Kısmetimizde ne varmış hep beraber göreceğiz.
Paylaş