Paylaş
BU millete yaranılmaz! Aslında, herkesin derdi lafını dinletmektir bizim memlekette. Maksat, “son sözü söylemek”tir mutlaka. Sokak ağzıyla olacak bağışlayın, “kodum mu oturturum” tavrıyla sözünü etkili kılabilmektir. “Lafımı dinlemiyorlar” diyerek ağlaşıp, “sakalım yok ki, lafımı dinlesinler” diye sitem etmektir... Dinleyince kabahat oldu, hem de her söylediğimizi...
Öte yandan garabete bakınız ki, dinlemeyi de hiç sevmezdik öteden beri. “Kural dinlemezler”den dert yanardık. “Laf dinlemezler”e söylenirdik. “Kanun dinlemiyorlar” diye yakınırdık. Dinlemeye başladılar kabahat oldu, hem de her söylediğimizi...
Güler misin, ağlar mısın? İşte böyle zamanlarda, gülmece yetişir toplumların imdadına. Yoksa bunca badireyi nasıl atlatırdı insanlık? Savaşlar, salgın hastalıklar, ekonomik krizler, afetler, yolsuzluklar, terör vs... Sosyal medyayı göz ucuyla da olsa takip edenler bana hak verecektir; “Sokaktaki adam”ın, “kara mı ak mı rengine bakmadan” mizahın altına bir odun daha atma hızı ve telaşı bundandır. Mevcut iktidarın, memlekette bıraktığı izi, olumlu-olumsuz, elbette tarihçiler değerlendirecek. Ama “mizah yapanlar”ın bir şükran borcu olduğu muhakkak! Çünkü, (uzun süre iktidarda kaldıkları için olsa gerek) AK Parti kadar “kara mizah”a ısrarla fırsat vermiş, haddinden çok malzeme olmuş bir başka siyasi yapı yok galiba geçmişimizde.
Siyasetin berberleri
YEREL seçimler yaklaşırken, berberlerin rekabetini anlatan meşhur hikayeyi anımsatalım: Mütevazı bir sokakta, ardı ardına berber dükkanları açılmaya başlamış. Sokağın girişindeki dükkana, şöyle bir tabela asmış sahibi:
“Mahalle’nin en iyi berberi”.
İkinci dükkanın tabelasına da öncekinden aşağı kalmayacak şeyler yazmışlar:
“Şehrimizin en iyi berberi”.
Etkileyici, iddialı, rekabeti kızıştırma becerisi kuvvetli ve nihayet büyük düşündüren bu ikinci tabelayı, üçüncü dükkanın tabelasında hayat bulan, hayal gücünü biraz daha zorlayan, meraklısını kolayca çekim sahasına alabilecek bir başka cümle izlemiş:
“Dünyanın en iyi berberi”.
Müşteriler merakla, sokağın emektarı da olan dördüncü berberin tabelasını beklemeye başlamışlar. Beklediklerine değmiş:
“Bu sokağın en iyi berberi...”
Adayların arka arkaya açıkladıkları “son dakika projeleri”ne bakıyorum da aklıma “Hangi berberi tercih ederdiniz?” sorusu takılıyor. Doğru cevap, galiba son tabelada gizli... Son tabelada yazanlar, unutulan pek çok ayrıntıyı, vefayı, dostluğu, ustalığı da kucaklayarak, olgun bir daveti yineliyor ve kendine güvenin iddiasız mesajını taşıyor. Bu tabelada göz kırpan zeka, iletişim stratejilerinin, “hedef kitle” adına ihmal edemeyecekleri kadar özgün ve düşündürücüdür. İzmir için kritik soru ise, bu kadar zeki adayımız olup olmadığıdır?
Değişmeyenler...
SICAK bir yaz günü, meşhur Behlül Dâne’yi apar topar huzura getirtir Halife Hârun Reşid...
Kan ter içindeki Dâne’ye, yetmezmiş gibi biraz daha yüklenir Halife:
“Ne bu halin? Kan ter içindesin... Nereden geliyorsun böyle?”
Behlül Dâne, burnundan soluyarak cevap verir:
“Cehennemden geliyorum...”
Hârun Reşit, damarına basmakta kararlıdır:
“Bize biraz ateş getirseydin ya?”
“Orada ateş yoktur Halifem, her gelen ateşini kendi getirir dünyadan...”
Yüzyıllar sonra, aynı haldeyiz.
Karşımıza çıkanlar, daha önce yaptıklarımızın sonuçlarıdır...
Paylaş