Yargı içinde FETÖ temizliği tam olarak yapılmamışken diğer yandan bazı tartışmalı beraat ve takipsizlik kararları ile Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın verdiği kararlarla FETÖ iltisaklı kişiler görevlerine iade ediliyor. Darbe davaları dahil FETÖ konusundaki mücadelenin en zor yürüdüğü alan yargı olarak karşımıza çıkıyor.
Son olarak Danıştay 5. Dairesi’nin verdiği tartışmalı göreve iade kararları yanında Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nda iade için bekleyen dosyalar büyük bir tartışma doğurdu.
Anayasa Mahkemesi’nden FETÖ’cülere yönelik çıkan ihlal kararları yanında, Danıştay 5.Dairesi ve İDDK’dan, FETÖ iltisaklı hâkim ve savcıların göreve iadeleri her kesimin tepkisini çekiyor.
4 BİN 6 İHRAÇ
Konuyla ilgili olarak Danıştay’dan yapılan açıklamada, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal sonrası 2017 yılında yapılan düzenleme ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca meslekten çıkartılan hâkim ve savcılara Danıştay’a başvuru hakkı getirildiği belirtildi.
KHK ile ihraç edilen 4 bin 6 hâkim ve savcının mükerrer başvurularla 2017’den itibaren ihraç kararlarının iptali istemiyle ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da dava açılmaya başlandığı ve Danıştay Beşinci Dairesinde 5 bin 112 dosya bulunduğu bildirildi.
435 GÖREVE İADE
Bu kapsamda, Danıştay Beşinci Dairesince 3 bin 799’u davanın reddine, 435’i ise işlemin iptaline dair karar verildi. Bu kararlara karşı HSK tarafından Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz başvurusunda bulunuldu. 2019’dan bu yana Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna 4 bin 234 temyiz başvurusu yapıldı.
Satrançta vezirin her yöne ve sınırsız hareket ettiğini bilenler, FETÖ’nün mankurtlaşmış yargıdaki mensubunun nasıl bir tehlike olduğunu anlamıştır.
FETÖ elebaşının en başından itibaren “devletin kılcal damarlarına sızın” talimatı verdiği yerlerden birisi de yargı olmuştur.
FETÖ yargı içinde öylesine örgütlendi ki; 15 Temmuz itibarıyla hâkim ve savcıların yaklaşık üçte biri yani 4 bini FETÖ mensubu idi.
FETÖ içinde 30 yıl yer alan ve 15 Temmuz sonrası ihraç edilen örgüt üyesi yargı mensuplarının yargılandığı davada tanık olarak ifade veren Nesip Yılmaz, Gülen’den bizzat duyduğu talimatı şöyle anlatmıştı: “Örgüt liderinin yanında bulunduğumuzda devlet içinde yargı, emniyet, askeriye ve mülkiyenin önemli olduğunu belirtirdi. Bunlar önce hususi hizmet, sonraları mahrem yapı olarak isimlendirildi. Örgüt lideriyle bir görüşmemizde, 3 tay var; Yargıtay, Danıştay, Sayıştay. Ya oraları tamamen ele geçireceğiz, bizim olacak ya da bunlardan kurtulmamız lazım dedi. Bunu bizzat duydum.”
15 Temmuz sonrası 3 bin 966 hâkim ve savcı OHAL kapsamında ihraç edildi. Buna karşın yargı içinde 800 dolayında FETÖ iltisak ve irtibatlı ismin bulunduğu ve haklarında incelemelerin devam ettiği yetkililer tarafından açıklanmıştı.
Asıl ilginç ayrıntı ise FETÖ’cü olarak bilinen isimlerin başta Hakyol grubu olmak üzere farklı kimliklere büründüğü itirafçı ifadelerine de yansıdı.
YARGIDA RENKLENDİRME
Bunların arasında yargıda FETÖ ile mücadele için oluşturulan gruplara sızdırılan savcı
İlk astronotumuz Alper Gezeravcı da binlerce Türk Hava Kuvvetleri mensubu gibi FETÖ’nün kumpasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış bir subaydı. 2012’de FETÖ’nün disiplin soruşturması adı altında yürüttüğü kumpas sürecinde TSK’dan atılan ve pilotluk mesleğine Türk Hava Yolları’nda devam eden Alper Gezeravcı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yapılan çağrı üzerine Türk Hava Kuvvetleri’ne geri döndü.
Yazıma 21 günlük uzay yolculuğundan sonra cuma günü dünyaya dönen Alper Gezeravcı’nın başarısını kutlayarak başlamamış olmam kimilerine şaşırtıcı gelebilir.
Tabii ki Türkiye’ye ve Türk gençlerine umut veren Gezeravcı çalışma, azim ve mücadele ederek istendiği ve desteklendiği takdirde neler yapılabileceğini ortaya koyan çok önemli bir örnek.
Elbette yazımı bununla başlayıp bitirebilirdim ama ben bu tür başarılar elde edenlerin geçmişte, bugün ve gelecekte ne gibi tehlikelerle ve ihanetlerle karşı karşıya kaldığını ve kalacağını hatırlatmak istiyorum.
MGK’DA 2005 UZAY HEDEFİ
Hürriyet Gazetesi’nin 19 yıl önce, 4 Temmuz 2005 günü manşetinde dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına ile yazarımız rahmetli Yener Süsoy’un yaptığı bir söyleşi vardı.
Fırtına’nın “Uzaya bir Türk gönderebilmek için başvurduk” sözlerinin yer aldığı haberde, 2015 yılında ilk astronotumuzun uzaya yollanacağını söylemişti. Bu hedef, 2005 yılı haziran ayında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında karar altına alındı. Bu çerçevede, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nda 22 Haziran 2005 tarihinde yapılan İcra Komitesi toplantısında, 2005’den itibaren 70 sayfalık ‘Ulusal Uzay Araştırmaları Programı’ başlatması da kararlaştırıldı. 2005 yılı haziran MGK toplantısında da kabul edilen karara göre, 2008 yılından itibaren Türk astronot yetiştirme programına geçilecek, 2014’de ulusal bir roketle ulusal bir araştırma uydusu dünyaya en yakın gezegenlerden (Ay veya Mars) birisine gönderilecek, 2015’den itibaren uzaya Türk astronot gönderilecek, 2020’li yıllarda uzay gemisi tasarım ve üretimi çalışmalarına start verilecekti.
Di’li geçmiş zaman kullanmamın nedeni sadece iki sene sonra Fetullahçı Terör Örgütü’nün, özünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan Ergenekon kumpasını başlatması.
Partinin başında Selahattin Demirtaş, Pervin Buldan, Mithat Sancar, Tuncer Bakırhan adı olsa da gerçek sahibi Murat Karayılan, Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Bese Hozat, Sabri Ok gibi PKK’lı teröristlerdir.
Siyasetçiyim diye ortada dolaşanların tamamı PKK terör örgütünün oyuncaklarıdır. Ne yazık ki buna Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş da dahil oldu.
En kötüsü PKK terör örgütü 2019 yerel seçimlerinde olduğu gibi, 14 Mayıs 2023 seçim sürecinde 6’lı Masa’ya yaptığı gibi, 2024 yerel seçimlerinde ana muhalefet partisi CHP’nin politikalarına da yön verebiliyor olması.
HER ŞEY İMAMOĞLU İÇİN
Ekrem İmamoğlu adına CHP’de “Tavşan Başkan” olarak görev yapan Özgür Özel yönetimi tüm dikkatini İmamoğlu’nun yeniden seçilmesine verdiği, hatta başarısını da buna bağladığı için PKK/DEM’in Başak Demirtaş şantajına boyun eğecek noktaya geldi. Aylar önce adı geçtiğinde İBB Başkanlığı seçiminde aday olmayacağını açıklamış olan Başak Demirtaş’ın adı bir anda ortaya atılıverdi. Defalarca söyledim; Başak Demirtaş sadece PKK/DEM’in CHP’ye karşı kullandığı bir şantaj aracıydı. Son sözü sadece PKK terör örgütü söyler...
Öyle de oldu.
Oysa siyasetçi rolü oynayan
Her şey Başbakan Erdoğan’ın 29 Ocak 2009’da Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e tüm dünyanın gözü önünde “Siz insan öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” diyerek azarlamasıyla başladı.
2008 Aralık ayında Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun adı verilen operasyonlarla binlerce insanı öldüren, plajdaki bebekleri bile uçaktan attığı bombalarla katleden İsrail’e One Minute çıkışından sonra Erdoğan artık İsrail dolayısıyla ABD yani küresel sistemin hedefindeydi.
İsrail Cumhurbaşkanı’nın katil diye azarlanmasının ne anlama geldiğini ve ne tür sonuçlar doğuracağını tüm dünya 7 Ekim 2023’te Gazze’de başlattığı soykırıma tepki gösterenlerin başlarına gelenlerle gördü.
OSLO GÖRÜŞMELERİ
Hakan Fidan’ın 2010 Ocak-Şubat ayında Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olarak dikkat çeken görevi Başbakan Erdoğan’ın emriyle PKK terör örgütünün silah bırakması için Oslo görüşmelerine katılması oldu.
4 Mart 2010 tarihinde PKK yöneticilerinden Adem Uzun, Oslo’da görüşme ses kayıtlarıyla birlikte Belçika istihbaratı tarafından Brüksel’de gözaltına alındı. Böylece Oslo görüşme kayıtları Batılı istihbarat örgütlerinin eline geçmiş oldu. Bu kayıtlar 7 Şubat 2012’de kumpas olarak geri dönecekti.
Hakan Fidan’ın 16 Nisan 2010’da MİT Müsteşar Yardımcılığı’na atanması Erdoğan’ı hedefe koyan İsrail ile ABD için bir fırsat yaratırken, FETÖ harekete geçti.
SELAM TEVHİD KUMPASI
Biri Tacikistan diğeri Rus kimlikle iki terörist ile işbirliği yapan ya da olaylı ilişkili olan çok sayıda kişi yakalandı. Saldırı girişim anı ve sonrası tüm yönleriyle aydınlatılırken, olayın öncesi tartışılmaya devam ediyor. Bu teröristlerin ve aynı operasyon kapsamında yakalanan kişilerin büyük bölümünün yasal yollardan Türkiye’ye girmiş olması, oturma izinlerinin bulunması DEAŞ terör örgütü tehlikesinin çok önemli bir boyutunu oluşturuyor.
‘YALNIZ KURTLARA’ DİKKAT
Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma’nın kesintisiz 10 yıldır verdiği büyük mücadele sonucu Türkiye’de eylem yapma kapasitesi azalsa da; son olayda olduğu gibi asıl önemli tehlikenin, ismi hiçbir adli dosyada yer almayan, günlük hayatına devam eden “Yalnız Kurt” adı verilen saldırganların harekete geçmesi olduğu görüldü.
Adalet Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi’nin rakamları hem Türkiye’deki endişe verici DEAŞ varlığını hem de bu terör örgütüne karşı verilen mücadelenin büyüklüğünü gösteriyor.
21 BİN 772 GÖZALTI
DEAŞ’ın 2014 yılında sözde “Halifelik” ilan ettiği, 2019’da da Türkiye’yi sözde “Vilayetleri” arasında saydı. Türkiye ise 2014 itibarıyla DEAŞ’a karşı büyük bir mücadele başlattı.
Milli İstihbarat Teşkilatı DEAŞ’ın hem yurtdışı lider kadrosu hem Türkiye’deki yapılanmasına yönelik çalışmalar yürütürken Emniyet Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı, DEAŞ hücrelerine yurtiçinde adeta nefes aldırmadı. Savcılıkların ve mahkemelerin serbest bırakmasına karşın takibi bırakmayan ve kesintisiz operasyon yapan TEM Dairesi, 2014’ten 2023 yılı sonuna kadar 10 yılda 21 bin 772 kişiyi gözaltına aldı. Bunların 6 bin 21’i tutuklandı.
ADLİ İŞLEM YAPILAN 38 BİN KİŞİ
6 Kasım 2022’de de İstiklal Caddesi’nde bombalı saldırı gerçekleştiren PKK/YPG’li teröristleri de benzer sürede yakalayan İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş ve ekibini kutlamak gerek.
Olayın ilk anından itibaren hem alanda hem de teknik imkânlarla organize biçimde harekete geçen İstanbul Emniyet Müdürlüğü, İstihbarat, Terör, Asayiş, Narkotik Şube dahil tüm polis ekipleri, eşkal ve kimlik bilgileri bulunmayan iki teröristi saklandıkları yerde kıskıvrak yakalamayı başardı. Operasyonun detayları, Emniyet’in adeta iğneyle kuyu kazdığını gösteriyor. Önce şunu söylemek gerekiyor; Türkiye’ye yasal yollardan giriş yapan iki kişinin saldırısının DEAŞ’ın kullandığı teknik olan “Yalnız Kurt” eylemi olduğu saptandı.
OTOMOBİL ÜZERİNDEN ÇÖZÜLDÜ
Olayın gerçekleşmesiyle birlikte İstanbul Emniyet Müdürü
“Ülkemizin yıllardır karşı karşıya kaldığı terör tehdidi, diğer pek çok ülkenin karşılaştığı tehdidin çok ötesindedir. Zira ülkemizi hedef alan PKK, FETÖ, DEAŞ, DHKP/C; farklı ideolojilere sahip olmakla birlikte, birbirleriyle etkileşim halindedir. Bu örgütler, yeri geldiğinde hedefleri doğrultusunda işbirliği de yapabilmektedirler. Terör örgütleri, üçüncü ülkelerden temin ettikleri lojistik, eğitim ve silah destekleriyle varlıklarını devam ettirmektedirler.”
ABD-İSRAİL-İRAN-AVRUPA
Bakan Fidan 16 Ocak 2024 günü TBMM’de yaptığı bu konuşmasında PKK terör örgütünü kullanan ABD, Rusya ve İran’ın adını verdi. Terör örgütlerini destekleyen “üçüncü ülkeler” diye ifade ettiği listeye Almanya, Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerini ve özellikle de İsrail’i eklemek gerekiyor.
Nitekim, İsrail istihbaratının Türkiye’de operasyon yapacağı bizzat gizli servis Şin Bet Başkanı Ronen Bar tarafından aralık ayı başında şöyle duyuruldu: “Kabine bize bir hedef belirledi. Sokak ağzıyla, Hamas’ı ortadan kaldırmayı. Bu bizim Münih’imiz. Bunu her yerde yapacağız. Gazze’de, Batı Şeria’da, Lübnan’da, Türkiye’de, Katar’da. Birkaç yıl alacak. Ama bunu yapmak için orada olacağız.”
MOSSAD OPERASYONU
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in bunun bedelini ağır ödeyeceğini söylemesinden sonra Türkiye’de Mossad ajan hücresi çökertildi. Erdoğan, MİT’in 97’inci kuruluş yıldönümü töreninde yaptığı konuşmada İsrail ve Mossad’a şu cevabı verdi: “Daha dur bakalım bu, bu işin ilk adımı. Türkiye’yi tanıyacaksınız.”
Pazar günü Sarıyer’de gerçekleşen kilise saldırısın şifrelerini çözmek için Milli İstihbarat Teşkilatı’nın İstanbul Emniyeti ile yılbaşının hemen öncesinde 29 Aralık 2023’te DEAŞ’a karşı yaptığı operasyonu hatırlamamız gerekiyor. MİT ve Emniyet’in ortak operasyonuyla Türkiye’deki sinagog ve kiliseler ile Irak Büyükelçiliği’ne saldırı hazırlığındaki 3’ü terör örgütü DEAŞ’ın sözde sorumlusu 32 şüpheli yakalandı.
DEAŞ-MOSSAD BAĞLANTISI