Paylaş
Öyle Bilderberg, üst akıl vesaire aramayın, bu toplantılar her sene aynı yerde herkesin gözleri önünde yapılır ve öyle fanteziler filan da konuşulmaz.
Kimsenin fantezilere zamanı da yoktur zaten. Devlet başkanları, başbakanlar, parlamento üyeleri, etkili görüş sahipleri ama mutlaka savunma ve dışişleri bakanlarıdır bunlar.
Genellikle Şubat'ın üçüncü hafta sonu Almanya'nın Münih şehrinde düzenlenen Münih Güvenlik Konferanslarıdır bu.
Dün, 17 Şubat'ta başladı, yarın, 19 Şubat'ta bitecek.
Bu yılın bir özelliği var: ABD'de Donald Trump'ın Başkan seçilmesiyle zirve yapan küresel kargaşa ve oradan nasıl çıkılacağı konuşuluyor.
Konferansın konu başlığı "Gerçekten sonra, Batıdan sonra, Düzenden sonra" diye tercüme edilebilir.
Yani artık gerçeklerden çok algıların siyaseti belirlediği, Batı'nın hakimiyetiyle birlikte bildik siyasi sistemlerin geçerliliğinin de tartışıldığı bir dünya...
Bu dünyada Türkiye'nin önemi giderek azalıyor diye düşünüyorsanız, dünyanın gidişine etki eden kişilerin size katılamadığını söylemeliyim.
Konferans raporunun "Oyuncular" başlıklı giriş bölümünde yalnızca üç başlık var:
1- ABD: Trump'ın kozları,
2- AB: Brüksel'in dağılışı,
3- Türkiye: Darbenin çizilişi.
Dünkü ilk gün toplantılarında yalnızca iki ülkenin kendi bölgesindeki rolü ayrı bir panel halinde ele alındı: Almanya ve Türkiye.
Türkiye panelinde konuşan eski CIA başkanı ve yeni ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı adayı David Petraeus, Türkiye'nin önemi daha da artacak tezini olabilecek en açık şekilde ortaya koydu. (Bu arada Trump ile çatır çatır pazarlık yaptığını da ağzından duyduk, ABD derin devleti Trump'a karşı harekete geçmiş görünüyor.) Bu toplantıda Milli Savunma Bakanı Fikri Işık da vardı.
Işık gece saatlerinde yapılan NATO ıskartaya mı çıkacak, daha da önem mi kazanacak panelinde de konuşmacıydı, İngiliz, Fransız, Hollandalı ve Kanadalı mevkidaşlarıyla birlikte.
Buradaki en büyük konulardan birisi, Münih'ten hemen önce 15-16 Şubat'ta Brüksel'de yapılan NATO toplantısında Trump'ın Savunma Bakanı James Mattis'in Avrupa demokrasilerinin pamuk ellerini cebe atmasını istemesi. Kabul etmişler oy birliğiyle, ama homurdanıyorlar.
Bugün Başbakan Binali Yıldırım ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşecek. Dün Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın İncirlik'te ABD'li konuğu Joseph Dumford ile yaptığı görüşme sonrasında önem taşıyor bu görüşme; Suriye, IŞİD ve PYD konusu masada.
Yarın ise -hala gerçekleşeceğine dair kuşkularım var ama- gerçekten kırık yılda bir görebileceğimiz bir panel var.
"Yeni Orta Doğu" konusunu kimler tartışacak biliyor musunuz?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun yanısıra Suudi, İran ve İsrail dışişleri bakanları. Bu dörtlüyü aynı podyumda görmek bile başlıbaşına ne kadar ciddi arayışların sürmekte olduğuna işaret olacak.
Tabii Türkiye'nin bu kadar gündemde olması her şeyin Ankara açısından yolunda gittiğini söylemek mümkün değil.
Evet, mesela Petraeus "15 Temmuz Türkiye'nin 11 Eylülüdür" diyerek işi özetledi. Ama darbe girişimi ardından hukuk devleti niteliklerinin zayıfladığı yolundaki eleştiriler, tutuklamaların dozunun kaçtığı eleştirileri, PKK ile mücadele ederken Kürt sorununda diyalog gerektiği yorumları havada uçuşuyor.
Trump'ın iş başına gelmesi ve paldır küldür işe girişmesi, her alanı olduğu gibi güvenlik dengelerini de kökten değiştiriyor.
Türkiye'nin bu denklemde önemli bir yeri olacak; o yerin etkili bir yer olması ise askeri gücünden çok demokrasisini de geliştirmesiyle mümkün olacak gibi görünüyor.
Paylaş