Paylaş
Bu saldırının bölgede ABD ve Rusya'nın taraf olduğu daha geniş bir savaşa sıçrama olasılığı nedeniyle değil. Ya da ABD ve Rusya arasında bir çatışma ihtimali nedeniyle değil; muhtemelen iş o noktalara tırmanmadan bir başka şekle yatıştırılacaktır.
Rusya'nın Ortadoğu'ya dönüşü ABD eski Başkanı Barack Obama'nın 2013'de Suriye'nin Ghuta kimyasal saldırısı karşısında geri adım atmasıyla başlamıştı. Şimdi Rusya'nın yükselişine dur denilmesi de yine Suriye'nin 2017 İdlib saldırısına bir başka ABD Başkanının anında karşılık vermesiyle oldu.
Evet, Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev dün "Amerika'yla çatışmamıza ramak kaldı" dedi ama Rusya'nın Beşar Esad gibi artık taşıması gayet ağır bir yük için ABD ile çatışmaya girme ihtimali gayet düşük.
Zaten daha saldırıdan bir kaç saat önce Vladimir Putin'in sözcüsü Dimitri Peskov "Esad'a desteğimiz kayıtsız şartsız değil" dememiş miydi? Rusya için Suriye'deki varlığı ve Suriye'nin geleceği üzerinde söz hakkının devamı çok daha önemli ve bu çerçevede Esad'ın geleceğini -hararet soğurken- ABD ile pazarlık malzemesi dahi yapabilir.
Ama İran için öyle değil.
İran için Esad'ın başta kalmasının stratejik önemi var.
Üstelik sadece Esad'ın mezhebi yakınlık nedeniyle sadık bir müttefik olması nedeniyle de değil. Esad'ın Suriye'da kalması demek, İran için etki alanını somut olarak Akdeniz'e, Lübnan ve İsrail'e genişletmesi demek.
İran basınınında Suriye'den deniz üssü isteneceğine dair haberlerin çıktığı sıralarda -Mart başlarıydı- İsrail'in "Golan civarında Şii milisler gördük" diye Rusya'nın kapısına dayanması da tesadüf müydü sizce?
İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, dün tıpkı bir kaç saat önce Şam hükümetinin yaptığı gibi "İŞİD'in, El Kaide'nin değirmenine su taşıyorsunuz" diye Batı kamuoyunu liderleriyle karşı karşıya getirmeye çalışıyordu.
Türkiye'nin tavrına gelince...
Daha ilk andan itibaren ABD saldırısına destek veren hükümetin "Evet, ama yetmez" tavrını en net sözlerle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ifade etti.
Ankara artık Suriye'nin geleceğinde Esad'ın olamayacağını, olmaması gerektiğinde ısrar ediyor. Gerçi artık Washington, Paris, Londra ve Berlin de benzeri bir noktaya geliyor.
Ancak Rusya'nın Suriye'de deniz üssü, hava üssü, özel kuvvetleri bulunduğu, binlerce İran Devrim Muhafızı ve Hizbullah militanının sahada savaştığı bir ortamda, Türkiye'nin istediği güvenli bölge, uçuşa yasaklı bölge taleplerinin ABD ve Rusya'yla anlaşma dışında uygulanması mümkün görünmüyor. Öyle bir anlaşma da şu anda mümkün görünmüyor.
Belki en iyisi, bu ortamı iyi değerlendirip, dün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun temennisinde olduğu gibi, Türkiye'nin savaşın değil, barışın tarafı olmaya gayret göstermesi.
Ama işin bir başka boyutu var ki, insanlık adına gayet acıklı bir durum.
ABD'nin Suriye'ye bu kadar yıl aradan sonra askeri tepki vermesi kimyasal silahla öldürülen sivillerin resmini görmesi sayesinde oldu.
Rusya'nın BM büyükelçisi Pyotr İliçov kendisine fotoğraf gösteren Amerikalı Nikki Haley'e "Peki, sizin Musul'da öldürdüğünüz 200 sivil insan değil miydi?" diye sordu.
Çok haklı bir soru.
Ama son altı yılda Suriye'de -BM kayıtlarına göre- 450 bin insan öldü. Beş milyon kişi evlerinden oldu. Beş milyondan fazla Suriyeli -üç milyon kadarı Türkiye'ye olmak üzere- ülkeden kaçtı.
Onlar insan değil miydi?
Kimyasal silahla katliama hayır da diğerlerine evet mi?
Hiç birini etmeden soruyorum: Bu kadar ikiyüzlülük artık fazla değil mi?
Paylaş