Paylaş
Yani Erdoğan bugün Brüksel’e yalnızca NATO zirvesi için gidiyor olsaydı da bu tek başına önemli olacaktı.
Yalnızca AB yetkilileriyle buluşmak için gidiyor olsaydı da tek başına önemli olacaktı.
Aynı zaman diliminde, hem de Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin pek parlak olmadığı bir dönemde hem NATO, hem AB ile görüştüğü için bir diplomasi fırtınası yaşanacak denebilir.
Ve bu fırtınadan nasıl çıkıldığına, Erdoğan’ın Brüksel’den iyimser mi, karamsar mı döndüğüne bağlı olarak Türkiye’nin yalnızca batı ile olan ilişkilerinde değil, Erdoğan’ın içeride belirleyeceği stratejide de rota değişiklikleri yaşanabilir.
Nasıl mı?
Uzatmadan anlatmaya çalışayım.
- Bu ABD Başkanı Trump’ın katılacağı ilk NATO zirvesi olacak. İktidara gelmeden önce NATO’yu miadı dolmuş bir örgüt olarak gören Trump, sonra birden önemini kavramıştı. Yine de ABD, Avrupalıları n pamuk ellerini cebe atıp her şeyi kendilerinden beklememesini istiyor.
- NATO’nun terörizmle mücadelede oynayacağı rol tartışılacak. Tabii bu NATO dışındaki alana da, özellikle Suriye ve Irak’ı, IŞİD’le mücadele çerçevesinde ilgilendiren bir tartışma.
- Erdoğan dün giderken Türkiye’nin de NATO’dan terörle mücadelede daha çok beklenti içinde olduğunu söyledi. Ancak Türkiye terör örgütleri arasında ayırım yapılmasın diyor.
- Böylelikle IŞİD’le savaşırken PKK ve uzantısı YPG’yi yanınıza almayın, onlarla da savaşalım demek istiyor. Ancak daha 10 gün önce Beyaz Saray’da ABD Başkanı Trump ile görüşmesinden bu yönde bir sonuç çıkmamıştı.
- Amerikalılar Ankara’yı yatıştırmak için “YPG ile ilişkimiz geçici, işimiz bitene kadar” deseler de, önceki günden itibaren YPG’ye kamyon kamyon silah taşındığı televizyon haberlerine yansıdı; bazı silahların Türkiye’den esirgenenlerden olduğu iddia ediliyor.
- Erdoğan Fethullah Gülen ve yasadışı örgütlenmesine karşı iade dâhil yasal işlem yapılması konusunu da açmış, ama komisyona havale dışında bir sonuç çıkmamıştı. Erdoğan ve Trump’ın Brüksel’de yeniden görüşmesi ihtimali var. Ama bu görüşmede Trump İzmir’de FETÖ davasıyla bağlantılı olarak tutuklanan Amerikalı rahibin durumunu da yeniden açabilir.
- 15 Temmuz darbe girişimi davaları Türkiye’nin sadece ABD ile değil AB ile ilişkilerini, hatta NATO ile ilişkilerini de etkiliyor. Örneğin Almanya’nın darbe davalarıyla bağlantılı olarak iltica talebinde bulunan Türk subaylarını geri vermemesi sonrasında Türkiye de Alman vekillerin İncirlik’teki askerlerini ziyaretine izin vermemişti.
- Almanya’nın “İncirlik’i bırakıp Ürdün’e gideriz” blöfünü Türkiye “Siz bilirsiniz” diye görünce Almanya NATO’dan arabuluculuk istemişti. Bu konu hala masada... Tıpkı Türkiye’nin Avusturya’nın NATO ile ilişkilerine koyduğu veto gibi.
- 15 Temmuz ardından ilan edilen olağanüstü hal sonrasında toplu tutuklamalar, işten çıkarmalar ve hak ve özgürlüklerde OHAL’den kaynaklı kısıtlamalar, Türkiye-AB arasında zaten şekerrengi olan ilişkileri daha da gerdi. Bunun üzerinde Erdoğan’ın sık sık idam cezasının geri getirilmesini açması tuz biber oldu.
- AB bünyesinde bu durumu fırsat bilip Türkiye ile ilişkilerin kesilmesini isteyenler olduğu gibi, devamından yana olanlar da var. Erdoğan ise AB ile ilişkileri kesmek gibi bir sorun olmadığını, ancak AB’nin de Türkiye’ye “kapısına gelen dilenci” gibi davranamayacağını söylüyor.
- Ankara, Brüksel’in 2016 göç ve göçmenlerin kontrolü anlaşması hükümlerine bağlı kalarak vize rejimini rahatlatmasını, yeni üyelik müzakeresi faslı açmasını istiyor.
- Avrupa’daki hava buna uygun değil şu anda, ama ilişkiler geliştirilmek isteniyorsa her kesin bir adım atması gerekiyor. Örneğin bir yandan Türkiye’de yargının ve özgürlüklerin durumunu eleştirip bunu gündemde tutmak isteyen AB’nin tam da bu konulardaki 23 ve 24’üncü maddeler üzerindeki Kıbrıs Rum ambargosunu aşıp bunları neden açmadığı izahı zor bir konu.
- Bütün bunlar Erdoğan’ın Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ile yapacağı görüşmelerde masada olacak, tabii terörle mücadele konusu da.
Tabii Erdoğan’ın “Kesmek gibi bir sorunumuz yok” sözünü de ciddiye almak lazım. Türkiye ekonomisi çok uzun bir süredir AB ile bütünleşmiş durumda. Doğu Avrupa ve Orta Doğu ülkeleriyle kurulan ekonomik ilişkilerin zaman zaman parlasa da ne kadar kırılgan ve istikrarsız olduğunu yaşıyoruz neticede bu günlerde; Rusya ile olsun, Irak ile olsun.
Siyasi ilişki olmasa da olur, ekonomik ilişki kurarız AB ile yorumları gerçeği yansıtmıyor, sizin Suudi Arabistan gibi satacak petrolünüz, Rusya gibi gazınız yoksa.
Dolayısıyla, Erdoğan Brüksel’deki görüşmelerden Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin geleceğine dair bir umutla dönerse, bu Türkiye’nin yalnızca dış değil, iç politikasını da etkileyecektir.
O durumda mesela bu idam cezası konusu yeniden rafa kalkabilir. Bakanlar kurulunun oluşumundan yeni dönemin ekonomik politikasına dek pek çok konu bu durumdan etkilenecektir.
Yok tersi olur da, umutsuz dönerse… Neyse şimdi onu hiç aklımıza getirmeyelim, Türkiye’nin modern dünya ile ilişkilerinin kendi çıkarlarımız için de gelişerek düzeleceğini ümit edelim.
Paylaş