Paylaş
Muhteşem amfi tiyatrosuyla, devasa kütüphanesiyle, çarşı-pazarıyla, hamamlarıyla gidip görülmesi, özümsenmesi gereken bir antik kent. Tarihte ilk kez M.Ö. 4 ’üncü yüzyılda Büyük İskender’in bölgeyi kendi topraklarına katmasıyla adını duyurmuş. Altın çağını ise Roma İmparatorluğu çatısı altındayken yaşamış.
Gastroweekend Ağlasun’daydı
Hafta sonu çocukluğumun bir bölümünün geçtiği büyüleyici Akdağ’ın eteklerine kurulmuş Ağlasun’daydım. Bu şirin ilçemiz Burdur’a bağlı yeşil mi yeşil şahane bir yerleşim yeri. Sagalassos ’un gün yüzüne çıkmasıyla da iyiden iyiye günlük yerli turları, yabancı – özellikle de Fransız – turistleri kendine çeken bir ilçe olmuş. Benim ilkokul ve ortaokul yıllarımın bir bölümü işte bu minik ilçede geçti. O nedenledir ki bende yeri apayrıdır ve işte o zaman gözüme ne kadar büyük geliyorsa son gidişimde de o denli küçük geldi bana. Değişen pek bir şey göremedim açıkçası Ağlasun’da. Buna yaşamlar da dahil. Hafta sonu buraya yolumun düşmesinin nedeni ise, Genel Yayın Yönetmenliği ’ni değerli dostum Ebru Erke’nin yaptığı Food and Travel Dergisi ’nin artık gelenekselleşen harika “Gastroweekend” organizasyonuydu.
Tatları keşfet, keşfin tadına var
Çok değerli bir grup gazeteci ve şef arkadaşımla beraber Food and Travel Gastroweekend sebebiyledir ki Sagalassos ’u ve yöreyi daha iyi keşfetme olanağı bulduk. Mottomuzun “tatları keşfedin, keşfin tadına varın” olduğunu söylersem ne demek istediğimi anlarsınız. Yurtdışında pek çok örneğini görüp bildiğimiz bu işbirlikleri memleketimizin saklı gizli hazinelerini de parlatmak için çok büyük fırsat. O nedenle böylesi organizasyonlar son derece kıymetli. Ha bir de işin içine yöresel ürünlerden yapılmış yemekler de girince, keşifler son derece müthiş ve keyifli oluyor açıkçası. Ben buna lokal farkındalıkları naif şef dokunuşlarıyla tetiklenmesi diyorum izninizle. Yani gidilen, keşfedilen yeri ya da bölgeyi damaktan dimağa farklı bir bakış açısından görebilmek… Seyahatlerinizde size de özellikle bu bakış açısına sahip olmanızı özellikle tavsiye ederim.
Çok özel şeflerden, çok özel tatlar
Sagalasos Antik Kenti’nin yanı başında kurulmuş Sagalassos Lodge bundan beş yıl önce, 40 yılın üzerinde bir süredir turizm sektörü içinde olan Dünyanın Renkleri’ne sahip Fikret Atalay tarafından açılmış. Ağlasun çevresinde bulunan tek konaklama merkezi Sagalassos Lodge. Türkiye’de turizmin güneş ve deniz ekseninde sıkışıp kalmaması, Anadolu’nun zengin tarihî mirasının tanıtılması için atılmış çok önemli adımlardan biri. İlk akşam yemeğinde ana yemeğimizin; Isparta’da taa 1851’de kurulmuş ve o tarihten bu yana 4 kuşaktır bu işle uğraşan ünlü fırın kebapçı Kadir Abimizin getirdiği kuzu kaburga, but ve şiş köfte olduğunu söylesem ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Parmaklarımızı yedik açıkçası. Şef Burak Zafer Sırmaçekici ise bölgede yetişen ürünlerden yaptığı şef dokunuşlarıyla lezzetlenmiş özel bir menü hazırladı bizlere. Mesela pazardan aldığı yer elmasıyla cips yapmış şefimiz. Bir de yanına cifne çorbası, tulum peyniri ile servis edilen fırınlanmış eflatun patlıcan derken, yine yöreden toplanmış morel (kuzu göbeği) mantarı ile yapılmış göce (kırık buğday, mısır ve nohut karışımı) pilavı ve fırın kuzu. Tadına doyamadık. Diğer şefimiz Zeynep Ağaoğulları ’nın hazırladığı köy tereyağı, deri tulumu ve cevizle sunulan ev yapımı sülük makarnası, cifne (kurutulmuş taze fasulye) aşı gibi yöresel yemeklerin yanında kimi özgün mezeler de sofradaydı. Yani kültür hazinesi Sagalassos ’un keşfi bir yanda, diğer yanda muhteşem yöresel tatlar. İşte gerçek anlamda keşif budur derim. Mehmet Tel ve Ebru Erke’ye bir kez daha teşekkür ederim.
Salda Gölü; Maldilver değil Saldivler
Salda Gölü, Yeşilova yakınlarında bir şaheser. Türkiye’nin Maldivler’i olarak biliniyor. Gerçekten de öyle. Hatta yöre insanı burayı Saldivler olarak da tanımlıyor ki muhteşem bir uyarlama olmuş bana kalırsa. 185 metreye varan derinliği ile Türkiye’nin en derin dünyanın da en derin üçüncü gölü. Diğer bir özelliği ise dünyadaki Mars özelliği gösteren iki yerden biri. İnanılmaz değil mi!? Tektonik bir krater gölü olduğundan Salda’nın suyu soda, magnezyum açısından da oldukça zengin. Beyaz kumsalının sırrı da işte bu magnezyumda. Gölün toprak yapısının sahip olduğu mineraller sayesinde suyunun cilt hastalıklarına karşı iyi geldiği bilinen bir gerçek. Mutlaka ama mutlaka gidiniz.
Paylaş