Paylaş
SAYIN Demirel, her zaman olduğu gibi, çoğu doğru, ama büyükçe bir bölümü de pek o kadar doğru olmayan, en azından tartışılabilir şeyler söylemekte yine. Geçen gün, Tufan Türenç'le konuşurken, dışsatım ve turizm gelirlerine, döviz durumuna ilişkin iyimser rakamlar sıralayıp ‘‘Bu tablo, daralan, küçülen bir Türkiye değil ki. Geçen yıldan kötü değil ki bugünkü durum. Peki ama, Türkiye bugün dışarda niye para arıyor? Bu parayla ödenmemiş borcu mu var da onu ödeyecek? Hayır. Maaşları, hak edişleri ödeyemiyor da onu mu ödeyecek?’’ diyor ve şu sonuca varıyor: ‘‘Türkiye içinden çıkılmaz bir durumla karşı karşıya değildir. Ama Türkiye'deki hadise geniş çapta psikolojik, moral ve güven çöküntüsüdür. Bu bir siyasi krizdir. Çaresi de siyasidir.’’
Yanlış mı?
Görünürde, doğru.
Ama özde düzeltilecek, tamamlanacak çok yanı var.
Bir kere, bugün gelinen ve son kriz olmasa da Sayın Demirel'ce anlatıldığı kadar parlak sayılamayacak olan durum, 1980'nin ocak ayından beri izlenen ekonomik politikaların sonucudur. Chicago okulunun düşünceleriyle başlayıp Bayan Thatcher'la Başkan Reagan'ın uygulamaya koydukları, IMF'yle Dünya Bankası'nın da evrensel doğrularmış gibi çevreye yaydıkları reçeteler, Türkiye gibi ülkelerin çoğunu eninde sonunda benzer durumlara sürüklemiştir. Ara sıra şurada burada görülen başarılar bu genel görüntüyü değiştirmiş sayılmaz.
İkincisi, 24 Ocak 1980 kararlarıyla aynı tutumların Türkiye'de yürürlüğe konuşu, Sayın Demirel'in başbakanlığına ve rahmetli Özal'ın ekonomiyi yönetmekle görevli müsteşarlığına rastlar. Sonraki 21 yıl boyunca yaşanmış dalgalanmalarla bugün varılan sonuç, büyük ölçüde doğrudan doğruya onların ya da arkalarından işbaşına geçen sadık izleyicilerinin sorumluluğuna girer.
İlginç olan, bu hayli uzun süreçte Türkiye'yi yönetenlerin bağımsız düşünme yeteneğini yitirip kendilerini Batı'dan esen monetarist politikaların rüzgárına bırakmış olmalarıdır. Çağdaşlık ve küresellik adına sunulan reçetelerin ülke koşullarına ve kalkınma gereklerine uygun düşüp düşmediğini sorgulayan pek çıkmadı iktidar sahipleri arasında. Ortalıkta sorunların çözümü için ortak aklını seferber eden, kendi formüllerini üreten bir Türkiye yoktu.
Son görüntüye bakın: Arka arkaya gelen krizlerin, üretim yerine tüketimle, sanayiyle kalkınma yerine ticaretle ve para oyunuyla zenginleşmeye yönelik politikalardan doğduğu açıkça belliyken, çözüm iyi dengelenmiş özverilerde ve ulusal disipline dayalı bir ulusal seferberlikte aranmamış, yine aynı politikaların bu kez Atlantik ötelerinden gönderilen bir kişice uygulanmasına bel bağlanmıştır. O kişi para arama amacıyla bir hafta süreyle Ankara'dan uzaklaşınca, geriden kalanlarda akıl almaz bir durgunluk, kılını kıpırdatmayış, dış para ufuklarına dikilmiş fersiz, coşkusuz, çaresiz gözler.
Dıştan gönderilmiş ve hiç sorgulanmamış stratejiler yüzünden kendi kendine yenik düşmüş bir toplumun iktidarlar karşısındaki güvensizliği ve umutsuzluğu.
Sayın Demirel'in deyimiyle, politik kriz.
Çare de, ancak, o politikalardan ve politik kadrolardan silkiniş olabilir.
Paylaş